Emeklisine, emekçisine, üreticisine vermek için para bulamayanların memleketinde, bizlerin cebinden siyasi partilerin kasasına giren o para ne ülke ne devlet ne de millet için harcanıyor, ama hepimizi kandırmak için kullanılıyor
1965’ten bu yana, siyasi partilere, bu ülkenin kısıtlı kaynakları, ayakta kalabilsinler diye aktarılıyor aktarılmasına da… Emeklisine, emekçisine, üreticisine vermek için para bulamayanların memleketinde, bizlerin cebinden siyasi partilerin kasasına giren o para ne ülke ne devlet ne de millet için harcanıyor, ama hepimizi kandırmak için kullanılıyor, bizi cephe cephe bölmek için en çok da! Belki de bana özgürlük şansı bile vermek istemeyecekleri meclise taşımak için kullanılıyor! Cebimizdeki o tek bir oyun hesabında, meydanları kendi parti bayraklarıyla süslemek için kullanılıyor! Yüz binlerce basılan el broşürleri, pankartlar için kullanılıyor! Televizyonlarda, gazetelerde “en iyi biziz” demek için kullanılıyor!
Bunun son örneği, 14 Mayıs 2023 tarihindeki milletvekili seçimi…
O dönem AKP, CHP, MHP, İYİ Parti ve Yeşil Sol Parti, yüzde 7 barajını aşarak, vergilerimizle/üretim gücümüzle ayakta kalan hazineden yardım almaya hak (!) kazanmış… AK Parti’ye 1 milyar 329 milyon lira, CHP’ye 946 milyon lira, MHP’ye 376 milyon lira, İYİ Parti’ye 361 milyon lira, Yeşil Sol Parti’ye de 329 milyon lira olmak üzere toplam 3 milyar 341 milyon lira hazine yardımı yapılmış…
Haklısınız, bana zam yapmaya gelince kuruşun hesabını yapanların, geçinemediğim hayata dair “simit yiyin” tavsiyesinde bulunacak kadar hadsizleşenlerin, açlık ve yoksulluğa teslim emeklisine ikinci bir iş tutmasını söyleyenlerin,kendi siyasi propagandaları için ülkenin hazinesinden bunca parayı niye aldığını konuşmadık hiç! Bu ülkede siyasiler için devlet kaynakları kullanılarak yaratılan kıyak hayatları da! Sadece onlara hizmet veren bir hastaneden onlara ve misafirlerine yönelik işletilen lokantalara, THY gibi kurumların onlara sunduğu ayrıcalıklı hizmetlerden yolluk ve harcırah haklarına, çok şey var o listede… Eğer bir vekil zaten emekliyse, hem aylık ödeneğini hem de milletvekili emekliliğinden doğan o bol sıfırlı maaşını alabildiğini kaçımız biliyor? Milletvekillerinin, ekonomi sınıfından aldıkları biletleri ücretsiz olarak Business Class’a dönüştürebildiğini ya da… Peki ya milletvekillerine ait araçlara trafik cezası kesilemediğinden haberiniz var mı?
Öylesine abartmışız ki, bile isteye yeryüzü tanrıları yaratmışız, yollarına adaklar adamışız, af dilenecek kadar da düşmüşüz!
Tamam da niye böylesi bir hayat yaratmışız, sorayım mı?
Sizi karıştırmıyorum, kendi adıma soruyorum aslında!
Çünkü çok rahatsızım bu konuda!
Onları bu kadar yukarı taşırken, bizlerin kaldığı o aşağıdan rahatsızım! Onları taşıyanları unutanların rahat hallerinden rahatsızım! Son 20 yılda, ülke tarihinin en ağır ekonomik şartlarının yaşandığı bir dönemde hiç bir şeyden tasarruf etmeyen, etmediği kadar da “itibardan tasarruf olmaz” diyecek kadar ileriye gidenlerden rahatsızım! Bu rahatlığın keyfinden gram vazgeçmeyen “sağ”cılardan, “sol”culardan, “İslamcı”lardan, “Atatürkçü”lerden, “milliyetçi”lerden rahatsızım!
Ama hiç biri rahatsız değil, rahatsızlık dahi hissetmiyor…
Geçinemiyorum diyen yurttaşa verdiği sözlerin tozunu alıp, tekrar tekrar pazarlayabiliyor!
Yok,
…asla utanmıyor!
Peki, biz niye utanıyoruz?
Onları gördüğümüzde, ceketlerimizi niye ilikliyoruz? Onlardan biriyle karşılaştığımızda neden kenara çekilip alanlarını genişletiyoruz? Verdikleri sözlerin çoktan geçmiş son kullanım tarihlerine rağmen niye hep alıcıyız? Bizi, beraber çıktığımız yolda terk edenlerle yürüme inadına niye bu kadar sarılıyoruz? Daha düne kadar sadece Ali, Mehmet, Ahmet, Osman, Sadullah, Adem, Hüseyin olanların isimlerinin yanına eklenen o vekil kimliklerinden niye bu kadar korkuyoruz?
Orada olabilmelerinin sebebi bizleriz, bunu niye unutuyoruz?
Geçen gün, peygamber dönemi gibi giyinen bir tarikat liderinin, kalabalıklar içinde yürürken, hastalık ve yaşlılıktan yerinden kalkamadığı belli ak sakallı birinin yanında durduğunu gösterir bir video izledim! Yok, diz çöküp, o yaşlı adamın elini öpmedi! Yanına çömelip, hatırını da sormadı! Usulca elini uzattı, o yerden kalkamayan adam da ona uzatılan o eli öptü, ardından alnına koydu!
Elini öptüren tarikat lideri, memnun bir yüz ifadesiyle, ona biat eden bu adamın yanından yavaşça uzaklaştı!
Bu haldeyiz işte!
Yarattığımız yeryüzü tanrılarının köleleriyiz! Oysa ki Tanrı’nın huzurunda da devletin nezdinde de hepimiz eşitiz! Ama bunu değiştirip o insan tanrıları yarattığımızdan beri, bozuldu tüm o eşitlik denen…
Artık birey değil, kuluz…
Özgür değil, biat edenleriz…
Görmüyor, duymuyor, bilmiyoruz…
Uyansak mı?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.