Sağlıkta özelleştirmeler sonucu olarak yeni doğan çocukların öldürüldüğü bir çetenin ifşa olması üzerine Sağlık Bakanlığı önünde eylem yapan Halkevleri; sağlıkta özelleştirmeye karşı mücadele ettiklerini ve sağlıkta özelleştirme sonucunda her gün insanların hayatını kaybettiğini vurguladı. Halkevleri, tüm sorumluların cezalandırılması ve sağlık hizmetlerinin acilen kamulaştırılması gerektiğini söyledi
Halkevleri, sağlıkta özelleştirmeler sonucu olarak yeni doğan çocukların öldürüldüğü bir çetenin ifşa olması üzerine Sağlık Bakanlığı önünde eylem çağrısında bulundu.
12.30’da Sağlık Bakanlığı önünde toplanan Halkevciler, yıllardır sağlıkta özelleştirmeye karşı mücadele ettiklerini ve sağlıkta özelleştirme sonucunda her gün insanların hayatını kaybettiğini vurguladı.
Halkevleri, tüm sorumluların cezalandırılması ve sağlık hizmetlerinin acilen kamulaştırılması gerektiğini söyledi.
Basın açıklamasını Halkevleri İç Anadolu Bölge Temsilcisi Serdar Kibar okudu.
Basın açıklamasının tamamı şu şekilde:
Günlerdir İstanbul’da bebekleri anlaşmalı hastanelere sevk ederek daha fazla kâr eden ve ölümlerine neden olan “çete” konuşulmakta. Öfkemiz büyük, acımız büyük.
Bugün sağlık hizmetine erişmek istediğimizde randevu alamıyor, sağlık hizmeti denilerek bakımsızlığa, hastalığa, çıkar ağına, ölüm ağına, soygun ağına teslim edildiğimizi her gün deneyimliyoruz. Kişisel deneyimlerimizin “Yenidoğan çetesi” olarak ve bebeklerin yaşamlarına dahi kastedebilmiş bir “çete” olarak karşımızda apaçık belirmesi öfkemizi büyütüyor.
Yenidoğan çetesi, sağlığın metalaştırılmasının, piyasalaştırılmasının yarattığı çürümenin görünen yüzüdür. Bebekleri gereksiz yere yoğun bakımlarda tutup SGK’dan para almak için katletmekle, bakanlık eliyle şehir hastanelerine hasta doluluk garantisi vermek, sağlığı bir kâr etme alanı olarak düşünmenin farklı yansımalarıdır. Çünkü bu düzen, hastalık üzerine kurulmakta ve bu mantık doğrudan devlet eliyle işletilmektedir.
Devlet eliyle kamu hastaneleri borçlandırılıp, özel hastaneler beslenmektedir. Kamu hastanelerinde kullanılan malzeme ve işlemlerin SGK’dan yapılan geri ödemeleri, malzemelere ödenen fiyatların altında kalmakta; böylece kamu hastaneleri doğrudan devlet tarafından borçlandırılmakta ve önemli operasyonlar, işlemler kamuda yapılamaz hale gelmektedir. Oysa özel hastaneler, hem SGK’dan hem de elden aldıkları paralarla bu işlemleri kâr elde edecek şekilde yapabilmektedir. Bunun sonucunda ise hizmeti kamu hastanelerinde alamayan halk, özel hastanelere mahkûm edilmektedir.
Performansa bağlı çalışma rejimi, sağlıkçıları bu sistemin suç ortağı haline getirmeye zorlayarak, işlem ve hasta başına elde edilen gelirle, çürümüş sağlık sisteminde sağlıkçıların yozlaşmasına zemin hazırlamaktadır.
Metalaşmış, piyasalaşmış güvencesiz sağlık emeğine dayanan bu sistem, bebeklerin katledilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu gerçeklik, tüm halkın malumudur. Bu sağlık sisteminde hasta değil, müşteri vardır. Toplumsal fayda değil, kâr odaklıdır. Bu nedenle, bugün bir çetenin çökertildiğine dair yazılmak istenen başarı öyküsüne sağlık hakkına erişemeyen halkın yakarışları eşlik etmektedir. Türkiye’nin dört bir yanında müşteri yerine konan halkın sağlığına, yaşamına mal olan öyküler anlatılmaktadır. Sağlığın metalaşması ve piyasalaştırılmasının sonucu, bir çetenin ve bu çete ile hareket eden yozlaşmış sağlıkçıların arkasına gizlenemeyecek büyüklükte bir çete, ölüm düzenidir. Bu çetenin başında Sağlık Bakanlığı, sağlık sermayesi, ilaç ve tıbbi cihaz tekelleri yer almaktadır. Otel konforlu hastanelerinden mahalle aralarına sızmış özel polikliniklerine kadar sistem aynı mantık üzerine kuruludur: Daha fazla kâr. Daha fazla kâr için daha fazla hasta. Paran yoksa hizmet yok! Zarar ediyor, halkın sırtında kambur denilerek dönüştürülen sağlık sisteminde kamunun rolü, açığa çıkan olayda görüldüğü gibi, özel sağlık sermayesine kaynak aktarımından ibarettir.
Bu sistemin yarattığı yıkımın “bir çete” in sorumluluğuna sıkıştırılmasına izin vermeyeceğiz. Öncelikle bu ölüm ağının parçası olan herkes hesap vermelidir.
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu soruşturmanın geçtiği dönemde İstanbul İl Sağlık Müdürü idi. İl Sağlık Müdürlüğünün de sorumluluğunun olduğu bir soruşturma yürütülürken Sağlık Bakanlığı koltuğunda oturamaz. Derhal görevden alınmalıdır.
Dönemin Bakanı Fahrettin Koca’dır. Kendisi özel hastane zincirine sahip olan Koca görevi Kemal Memişoğlu’na devretmiştir. Özel hastane patronu Koca’nın Sağlık Bakanı olarak yetkili olduğu bu süreçteki sorumluluğu titizlikle araştırılmalıdır.
Eski Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun hastanesinin adı da 19 hastane arasında yer almaktadır. Bakan Müezzinoğlu döneminde sağlık sermayesi ile kurulan ilişkilerin hepsi denetlenmelidir.
Kar odaklı özel hastane işletenlerin Sağlık Bakanlığı görevlerini sürdürmesi bu tablonun nasıl oluşabildiğini göstermektedir.
Bir kez daha tekrar ediyoruz: Bu sürecin sorumluluğunu sadece çeteye daraltarak sağlığımızı karartmaya devam etmenize izin vermeyeceğiz. Bu ölüm ağının parçası olan herkes hesap verecek.
Türkiye’nin dört bir yanından yükselen çığlıkların herbiri bir ihbardır. Yaşamlarımıza kast eden bu sağlık sisteminde suçlarını örtbas etmelerine izin vermeyeceğiz. Mahallelerimizde ve tüm alanlarda sağlık hakkına erişirken yaşadığımız sorunları görünür kılacak, kamusal sağlık hakkı mücadelesini büyüteceğiz.
Özel hastaneler kamulaştırılmalıdır. Sağlıkta yaşanan yıkımın son bulmasının tek yolu sağlık hizmetlerinin, özel hastanelerin kamulaştırılmasıdır.
Sağlık hakkına erişemeyen, yaşam hakkına kastedilen halkın sağlık hakkı mücadelesi ile yoğun, güvencesiz, ölümcül çalışma koşullarına mahkûm edilen ve bu ölüm çarkının bir parçası olmaya zorlanan sağlık emekçilerinin insan onuru ve insanca bir yaşam hakkı mücadelesi bir bütündür. Buradan sağlık hakkı ve güvenceli çalışma mücadelesini birlikte büyüten onurlu sağlık emekçilerini selamlıyoruz. Bu çürümüş düzene karşı ortak mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.
Kamusal, eşit, ulaşılabilir, nitelikli ve parasız sağlık hakkı için mücadeleyi büyütecek, sağlık hakkımızı alacağız.
Sendika.Org