Hakkımı Ver kampanyasının yaptığı çağrı ile Ankara’da Sağlık Bakanlığı önünde toplananlar, “Özel hastaneler kamulaştırılsın, parasız sağlık hakkımı ver” yazılı pankart ile eylem yaptı
Kamuoyunda yenidoğan çetesi olarak anılan, bebeklerin gecelik 8 bin lira karşılığında yoğun bakımlarda tutulmasının ve en az 12 bebeğin katledilmesinin açığa çıkmasının ardından tepkiler sürüyor. Ankara’da Hakkımı Ver kampanyasının çağrısı ile Sağlık Bakanlığı önünde toplananlar “Özel hastaneler kamulaştırılsın, parasız sağlık hakkımı ver” yazılı pankart ile eylem yaptı. Sağlık Bakanlığı’na seslenen Hakkımı Ver kampanya grubu şunları söyledi:
Bugün önünde durduğumuz Sağlık Bakanlığı, denetlemesi gereken özel hastanelerde, resmi rakamlara göre en az 12 bebeğin hayatına mal olan bir katliamın sorumlusudur. Ama biliyoruz ki, bu sadece buzdağının görünen kısmı; gerçekte çok daha fazla bebeğin, bu kirli düzenin kurbanı olduğunu biliyoruz. Mayıs 2023’ten beri teknik takip altında olduğu söylenen bu hastanelerde, sağlık sisteminin en savunmasızları olan bebekler ölüme terk edilmiş, göz göre göre ölümlerine seyirci kalınmıştır. Bu süreç akıl almaz, vicdana sığmaz bir ihmal zinciridir.
Bizler öfkeliyiz! Nasıl olur da 17 ay boyunca bebeklerin ölümüne göz yumulur? Nasıl olur da eski Sağlık Bakanı’nın da hastanesinin dahil olduğu bu cinayet zincirine izin verilir? Nasıl olur da gecelik 8 bin lira karşılığında yeni doğan bebekler yoğun bakımlara kapatılıp, bilerek ve isteyerek yanlış tedavi uygulanır?
Bir çete düzeninin bebekleri sadece daha fazla para kazanmak adına katlettiğini belirtilirken bebeklerin katledildiği bu çürümüş düzenin halk sağlığını değil sermayenin çıkarlarını gözettiği vurgulandı.
Denetimin olmadığı sistemde 112 acil servis hizmetinin dahi bu çarkın bir parçası haline getirildiği söylenirken görünürde birkaç kişi gözaltına alınsa da gerçek sorumlular olan bu düzene göz yumanların hala dışarıda olduğu belirtildi.
Bebeklerin katledildiği bu düzenin karşısında, sağlık hakkına sahip çıkmak için mücadeleyi sürdüreceklerini belirten Hakkımı Ver kampanya grubu açıklamanın sonunda taleplerini sıraladı:
Hakkımı Ver kampanya grubunun açıklamasının tamamı ise şu şekilde:
Bugün önünde durduğumuz Sağlık Bakanlığı, denetlemesi gereken özel hastanelerde, resmi rakamlara göre en az 12 bebeğin hayatına mal olan bir katliamın sorumlusudur. Ama biliyoruz ki, bu sadece buzdağının görünen kısmı; gerçekte çok daha fazla bebeğin, bu kirli düzenin kurbanı olduğunu biliyoruz. Mayıs 2023’ten beri teknik takip altında olduğu söylenen bu hastanelerde, sağlık sisteminin en savunmasızları olan bebekler ölüme terk edilmiş, göz göre göre ölümlerine seyirci kalınmıştır. Bu süreç akıl almaz, vicdana sığmaz bir ihmal zinciridir.
Bizler öfkeliyiz! Nasıl olur da 17 ay boyunca bebeklerin ölümüne göz yumulur? Nasıl olur da eski Sağlık Bakanı’nın da hastanesinin dahil olduğu bu cinayet zincirine izin verilir? Nasıl olur da gecelik 8 bin lira karşılığında yeni doğan bebekler yoğun bakımlara kapatılıp, bilerek ve isteyerek yanlış tedavi uygulanır?
Bu soruları sorarken öfkemiz her geçen gün artıyor çünkü gördüğümüz tablo; bir çete düzeninin, en savunmasızlarımızı, bebeklerimizi, sadece daha fazla para kazanmak için katletmesidir. Bebekler, kar hırsı uğruna yanlış tedavilere maruz kalmış, yoğun bakımda günlerce yaşam mücadelesi verirken, sorumlu olanlar sadece daha fazla SGK geliri elde etmenin peşinde olmuştur. Bebeklerimizin katledildiği bu çürümüş düzen, halkın sağlığını değil, sermayenin çıkarlarını öncelik haline getiren bir sağlık sisteminin ürünüdür.
Artık çok net biliyoruz: Şikayetler iletilmedikçe, SGK bu şikayetleri dikkate almadıkça denetim yapılmıyor. Denetimin olmadığı bu sistemde, kamuya ait 112 acil servis hizmeti dahi bu çarkın bir parçası haline getiriliyor. Bebekler, yoğun bakım ihtiyacı olmamasına rağmen yoğun bakımlara kapatılarak ölüme sürükleniyor. Hemşirelerden hastabakıcılara, hastane sahiplerinden doktorlara kadar bu süreçte sorumluluğu olan herkes, bu katliamın ortaklarıdır. Tek dertleri SGK’dan daha fazla para kazanmak olmuştur.
Bu cinayet çetesi sadece bebeklerimizi katletmekle kalmamış, suçlarının üzerini örtmek için savcıları dahi tehdit etme cüretini göstermiştir. Görünüşte birkaç kişi gözaltına alınsa da, bu katliamın arkasındaki gerçek sorumlular, yani bu düzene göz yumanlar hala dışarıdadır ve sorumluluktan kaçmaktadır.
Bugün sağlık hizmetine ulaşmak istediğimizde randevu bulamıyoruz. Bulsak dahi karşımıza çıkan tablo; çürümüş, çıkar odaklı, insan hayatını hiçe sayan bir sağlık sistemidir. Bu düzen, sağlığın bir hak olmaktan çıkarılıp piyasalaştırılmasının sonucudur. 1990’lı yıllardan itibaren iktidarlar, kamusal haklarımıza göz dikmiş, özelleştirme politikalarıyla sağlığı ve diğer kamusal hizmetleri adım adım yok etmiştir. Şehir hastanelerine hasta doluluk garantisi verilmesi, sağlığın bir hak değil, rant alanı olarak görüldüğünün en açık göstergesidir.
Kamu hastanelerinde kullanılan malzemeler ve yapılan işlemler, SGK tarafından karşılanamayan bir maliyet altında ezilirken, özel hastaneler SGK’dan ve elden aldıkları ödemelerle kârlarını katlamaktadır. Halk, kamu hastanelerinde bulamadığı sağlık hizmeti yüzünden, her köşe başında açılan özel hastanelere mahkum edilmektedir. Devlet, kamu hastanelerini bilinçli bir şekilde borçlandırıp, çökertirken, özel hastaneleri beslemektedir. Kamu hastanelerinde ise tek kazanç yolu “performans” adı altında sağlıkçıları bu yozlaşmış sisteme dahil etmektir. Performansa bağlı bu çalışma rejimi, sağlık emekçilerini hasta başına gelir getiren bir düzenin parçası haline getirmiş, sağlık çalışanlarının vicdanını ve meslek onurunu zedelemiştir. Bu düzen, en nihayetinde bebeklerin katledilmesine yol açmıştır.
Piyasalaşmış sağlık sisteminde hasta yoktur, müşteri vardır. Bu sistem kar odaklıdır, insan sağlığı değil, sermaye için daha fazla kar kazanma amacı güdülmektedir. Bugün bir çetenin çökertildiğine dair başarı öyküleri yazılmaya çalışılsa da, sağlığın metalaşmasının yarattığı bu ölüm düzeni, bir çeteden ibaret değildir. Türkiye’nin dört bir yanında, halkın sağlığını gasp eden, bebeklerimizi katleden, hastalarımızı borçlandıran, sağlık hakkımızı elimizden alan bir çete düzeni hüküm sürmektedir. Sağlığın metalaşmasının sonucu, özel sağlık sektörü ve bu sektörü besleyen dev ilaç tekelleri ve tıbbi cihaz kartelleridir.
Bu çete, Sağlık Bakanlığı’nın da göz yummasıyla, şehir hastanelerinden mahalle aralarındaki özel polikliniklere kadar her yerde hüküm sürmektedir. Tek amaç, daha fazla kar elde etmektir. Paran yoksa sağlık hizmeti de yok! “Zarar ediyor” bahanesiyle dönüştürülen sağlık sistemi, halkın sırtına yüklenen bir kambur haline getirilmiştir. Oysa ki kamusal sağlık hizmetleri, halkın en temel hakkıdır ve bu hak, özel sermayeye peşkeş çekilmiştir.
Bu gerçeklik artık hepimizin malumudur. Bugün ortaya çıkan öfkenin doğru hedeflere yönelmesi, sağlık hakkımıza sahip çıkma mücadelesinin büyütülmesi zorunluluktur. Sağlık hakkı mücadelesi, çürümüş bu sağlık düzenine karşı önleyici sağlık hizmetini ve sağlığın toplumsallaştırılmasını merkeze alan bir toplumsal sağlık hareketidir.
Bu mücadele, sağlık hakkına erişemeyen halk ile ölümcül ve güvencesiz koşullarda çalışmaya zorlanan sağlık emekçilerinin, insan onuru ve insanca yaşam hakkı için vereceği ortak bir mücadeledir.
Sendika.Org