Eskişehir’de belediyenin işten çıkardığı işçilerden İrfan Yılmaz, Sendika.Org’a konuştu. Yılmaz, “İşyerimde CHP’nin patronluğuna, sarı sendika anlayışına karşı da sesimi çıkartıyorum. Haksızlığı babamın oğlu da yapsa ses çıkartırım. Şimdi birkaç görüşmeyi bekliyorum. Bu görüşmelerden sonra da gerekirse belediye önünde oturma eylemine başlayacağım. Bir yandan da mahkeme sürecinden umutluyum” dedi
Eskişehir’de belediyenin işten çıkardığı işçilerden İrfan Yılmaz, işten atılmasını, işten çıkışına giden yoldaki toplu iş sözleşmesi görüşmelerini, sendikayla ilişkisini Sendika.Org’a anlattı.
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ESPARK şirketinde Su ve Kanalizasyon Daire Başkanlığı’na bağlı altyapı biriminde beden işçisi pozisyonuyla çalışan İrfan Yılmaz daha işe gireli 11 ay olmuşken toplu iş sözleşmesi sürecinde Türk-İş’e bağlı Belediye-İş Sendikası’nın tutumu ve belediyedeki ilişkilere tepki gösterdiği için işe ve işçiye ihtiyaç olmadığı gerekçesiyle işten çıkartılmıştı. Yılmaz, işten çıkartıldığını YouTube hesabında yayımladığı video ile kamuoyuna duyurduktan sonra X (eski adıyla Twitter) hesabından bir paylaşım da yapmıştı.
#ekmegimedokunma
CHP Eskişehirbüyükşehirbelediyesi ve belediye iş sendikası TİS görüşmeleri sırasında verilen ücretler yetmiyor açız geçinemiyoruz dediğim için işten çıkarıldım.güçlünün değilde haklınında kazanabileceğine inanmak istiyorum.ADALET İSTİYORUMhttps://t.co/JjE9dpIPzu— irfan yılmaz (@guduro0826) September 24, 2024
TİS sürecinde yaşananları Sendika.Org’a anlatan Yılmaz, sendikanın yetkilileri tarafından işçilerin görmezden gelindiğini, süreç boyunca şeffaf davranılmadığını ve işçilerin baskılarıyla bilgi edinebildiklerini paylaştı. Yılmaz, işten çıkartıldıktan sonra İŞKUR’un iş ilanı sitesinde kendi pozisyonunda bir işçinin arandığını gördüğünü ve buna rağmen kendisine gerekçe olarak “işe ve işçiye ihtiyaç olmadığını” belirten tebligatın verildiğini iletti. İşçilerin istedikleri maaş ve yan hakların belediye tarafından karşılanamadığını ancak sendika yetkililerinin de yeterince baskı kurup kurmadıkları konusunda bir güvensizlik ortamı oluşturduklarını aktaran Yılmaz, işten atıldıktan da işe iade davası açtığını belirtti.
Yılmaz’ın Sendika.Org’un sorularına yanıtları şöyle oldu:
İsmim İrfan Yılmaz. 40 yaşındayım. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon Daire Başkanlığı’nda altyapı biriminde beden işçisi olarak çalışıyordum. İşten çıkarıldığım zaman 11 aylıktım.
1 Temmuz itibariyle toplu iş sözleşmesi görüşmeleri başladı. Sendikamız TÜRK-İŞ’e bağlı Belediye-İş Sendikası. Yaklaşık 3200 işçiyi ilgilendiren belediye işçilerini ilgilendiren süreçte Belediye-İş Sendikası yetkiliydi.
Süreç başında sendika görüşmeler başlamadan önce taslak hazırladı. Bu taslağı bize iletti. Taslakta yer alan maddelere göre en düşük işçi maaşı 40 bin TL, sosyal haklarla beraber 45-46 bin TL. En yükseği 50 bin TL’ye çıkacak şekilde bir taslak hazırladı. Bunun içerisinde mesai ücretlerimiz, izin haklarımız vs hepsinden bahsettiler. “Bunlardan asla taviz vermeyeceğiz, bu enflasyon ve ekonomi karşısında sizi ezdirmeyeceğiz, haklarınızı almaya çalışacağız” dediler. Olsa olsa belki birkaç bin liralık düşüş olur dediler. Ama 40 bin TL’den aşağısını kabul etmeyeceklerini belirttiler. Biz de buna destek verdik.
Geçmişte yaşananları işçiler hep bana anlatırlardı. Önce böyle anlatırlar ama sonra belediyenin istediği olur gibi sözler söyleniyordu. Biz yine de inandık bu sözlere. Dolayısıyla ücretlerden önce görüşmelerde ilk olarak yan maddeler görüşülür. O maddeler görüşülürken ben sürece dahil oldum. Toplantı oluyor belediye ile sendika temsilcileri arasında. Bizim izin haklarımız, tazminatlarımız bunları da bilmek bizim hakkımız. Sendika bunlarla ilgili hiçbir şekilde doğru düzgün bilgilendirme yapmadı. Öyle bir intiba var ki bunları söylemeye gerek yok havası vardı. Ben de sendikacıları gördüğümde buna itiraz ettim. Her görüşmeden sonra alınan sonucu, olumlu veya olumsuz, bizimle paylaşın dedim. Ücret değil tek derdimiz öteki maddeleri de bilmek istiyoruz dedim. Bu konuda hiç şeffaf olmadılar süreç boyunca.
Sonra ücret görüşmeleri başladı. Haftada bir gün, iki gün toplantı oluyor. Toplantı sonucu herhangi bir açıklama yok. Yani özellikle bizim birimimiz ile ilgili. Diğer birimlerdeki sendika temsilcileri açıklama yaptıklarını söylüyorlar. Biz Su ve Kanalizasyon Daire Başkanlığı’nda yaklaşık 200-300 kişiyiz. Buradaki işçilere bizim temsilcimiz şeffaf bir bilgilendirme yapmadı. Bir tek el yazısıyla birkaç maddeyi yazarak çay ocağının oraya asmıştı. Koskoca sendika bir bilgisayardan çıktı alıp görüşmeleri açıklayamadı. Kazanımlar şunlar, daha görüşme halinde olduğumuz maddeler bunlar gibi bir şey yazılmadı. Süreç boyunca bizi bilgilendirmedikleri için biz sürekli sendikaya karşı baskı oluşturduk.
Bu görüşmelere bir işçi arkadaşımız dışında tamamen sendika temsilcileri giriyordu. Arkadaşımızın bu görüşmelere girdiğini de daha sonradan öğrendik. O arkadaş da bizimle bilgi paylaşmadı süreç boyunca. İşçilerle yöneticiler arasında kaldı. Sonra da istifa etti zaten o arkadaş bizim baskımıza dayanamayıp.
Bizim ilk başta sendikaya olan baskımız, eleştirimiz bilgilendirme yapmamaları yüzündendi. Biz işçiler olarak kendi aramızda konuşarak rahatsızlıklarımızı dile getiriyorduk. Sonra sürecin son zamanlarında arabulucu süreci başladı. 2 ayda anlaşma olmadı. Arabulucu sürecinde de gene bir bilgilendirme olmadı. Maaşlarımız konusunda belediyenin önerdiği teklifi biz baskımızla öğrendik. Bize ilk başta taslakta sundukları 45 binler 50 binler uçmuş gitmiş. Belediyenin verdiği teklife göre en düşük işçi maaşı 31 bin 500 TL, en yükseği de 35 bin TL yan haklar dahilinde böyle önerildiğini öğrendik.
Arabulucu görüşmesinin son görüşmesinden önce bize en az 35-40 bin TL’yi zorladıklarını söylediler. Bu da olmazsa basın açıklaması yapabileceğimizi söylediler. Biz de işçilerle birlikte destek verdik sendikaya biz varız dedik. Grevse grev, yürüyüşse yürüyüş yeter ki siz hakkımızı arayın dedik. Aslında bizim bu şekilde gazımız almış oldular. Biz homurdanlamaya başlayınca meğerse biz taktikmiş bizi kandırmak için. Onu sonradan öğrendik. Vaadettikleri süre geldi. Görüşme günü geldiğinde görüşmede sonuç alınamazsa bir tarih de verdiler. Bir gün sonra akşam basın açıklaması yapacağız dediler. O tarih geldiğinde ise yine hiçbir açıklama yok. Yapamıyoruz, yapmıyoruz vs hiçbir şey söylemediler.
Benim gibi 8-10 arkadaşım ile diğer işçilerle görüşmeler yaptık. Böylece bir baskı oluşturduk. Belediyenin en son verdiği maaş konusundaki teklifin üzerine çıkamadıklarını öğrendik. Yol-yemek parası bizde günlük 100 TL idi, sundukları ilk taslakta 200 TL isteniyordu. Bir tek kazanım biz işe gelmediğimizde 100 TL yatmıyordu, 30 gün üzerinden yatacak dediler. Bu bir kazanım olmuş. Bir tek yani süreç boyunca kendi hazırladıkları taslaktan doğru elde ettikleri kazanım bu.
Arabulucu görüşmesinden sonra sendikanın yetkili isimlerini toplantıya çağırdık. Bizim işyerimize geldiler. Süreçle ilgili sorular soruyoruz. Siz ne için giriyorsunuz toplantıya hedefimiz ne diye sorduk. Bize verdikleri cevap da “İşçi için en iyisi neyse onu almaya çalışıyoruz” oldu. Bize maaşımız için mücadele ettiğiniz rakamı söyleyin diyoruz. Yuvarlak cevaplar, sabredin veya bekleyin gibi laflar ettiler.
O gün ben sendika başkanına toplantıdan sonra bir eylem çağrısı yapmazsanız biz işçiler olarak sendikanın önüne gelip sizi de sendika önüne bekleyeceğiz dedim. O da gülerek bizi ciddiye almayarak gelin dedi.
Sonra öğlen bir toplantı oldu. Yine bize bir açıklama yok. Biz de WhatsApp üzerinden bir grup kurmuştuk işçi arkadaşlarla. Örgütlendik akşam işçi arkadaşlarla sendikanın önüne yürüyüş yaptık. Basın da geldi bir basın açıklaması yaptık. Sloganlarla 200-300 arkadaş böyle bir eylem yaptık. Sendikanın herhangi bir yetkilisi bu eyleme gelmedi. Bizimle o gün muhatap olmadılar. Bizim süreç başında itirazımız hep belediyeden ziyade sendikaya idi. İşçiler belediyeye, sisteme de şikayet ediyorlar ama işten çıkartılma korkusu da var tabi. Bunu dile getirmek kolay değil çalışan biri için. İşçiler de ekmeğinin peşinde sonuçta. Böyle oluyor yani normalde hakkımızı araması gerekenler üye olduğumuz sendikanın görüşmelerde bizi temsil edenleri. O gün de sendika önüne yaptığımız yürüyüşle sendikayı hakkımızı aramaya çağırdık. Hatta istifaya davet ettik. Yapamıyorsanız istifa edin dedik.
O yürüyüşten sonraki gün Belediye-İş Sendikası Genel Sekreteri Güney Demirtaş geldi. Bizim sendikanın Eskişehir şubesine olan eleştirilerimizi kabul etmediğini söyledi. Hatta arkadaşlarımız gece gündüz çalışıyor dedi. Bizi yatıştırmaya çalıştı. Arabulucu sürecinden sonra bundan sonra sandık konulacak işçilerde çoğunluk ne derse ona göre hareket edeceğiz dediler. Arabulucu süreci bittikten sonra uzlaşma sağlanamazsa 60 günlük bir süreç başlıyormuş. Ben de bunları bu süreçte öğrendim.
Sendikanın 60 günlük süreçte işçinin önüne sandık koyması gerekiyormuş. Yüksek hakem kurulu mu grev mi diye. Ama bu sözleşmenin son halinin imzalanması gerekiyormuş. Yani yürüyüş yapsak bile elde edebileceğimiz bir şey yok diye bizi geçiştirdi. Biz de kamuoyu oluşturmak için eylem yapmayı öneriyorduk. İnsanlara duyuralım ki bu şekilde bir kamuoyu baskısı olursa greve kalmadan kazanım elde edebiliriz diye biz söylüyorduk. Ama sendikacılar bu konuda bizim hiç yanımızda durmadılar.
Sonra bu 60 günlük süreç başladı. Geçen sözleşmede de aynı şey olmuş. Ben yoktum o zaman. 11 ay çalıştım sadece. 2 yıl önceki sözleşmede de sendikacılar hep böyle bir iki ay geçirip ondan sonra işçilere bıkkınlık geliyor. Enflasyon var bu iki ay boyunca işçiler eski maaşları tutarında alıyorlar maaşlarını. İyi kötü bir zam gelsin insanlar yoruluyor. Süreç ne olacağı belli değil. Sürekli stres ve huzursuzluk hali. Bu şekilde bir politika uyguluyormuş bu sendika. Nasıl olsa bir iki ay geçirelim belediyenin dediği olacak, işçilere gına gelecek ve o sözleşme imzalanacak diye. Artık işçi desin bıkkınlık gelince artık ne olursa olsun imzalayalım moduna girsin diye.
60 günün daha 10-12. gününde sözleşme imzalandı. O süreçte ben iyice sivrildim artık. Sendikanın tutumuna karşı bir grubumuz vardı 1200-1300 işçiye ulaştı o grup. O gruptaki çoğunluk grev istiyordu. Biz daha iyisini hakediyoruz, geçinemiyoruz söylemleri vardı. Bir yandan da bu gruptaki mesajların ekran görüntüleri alınıyordu ve bu işçi arkadaşlarımız mobbinge tehdite maruz kalıyordu. Üstü kapalı yani apaçık bir şey yok ama insanları da sindirmeye çalıştılar. 1400 kişiye kadar çıkmıştı sonra 1000 civarına düştü.
Sendika bir algı oluşturdu. 3200 işçinin çoğu istiyor. Destek birimi var bizde. Park bahçeler birimi var. Biz de altyapı birimiydik. Bir tek siz kaldınız, siz istemediğiniz için süreç uzuyor diyorlardı bizim birimle ilgili. Ama aynı söylemi diğer birimlere de söylüyorlarmış. Park bahçelere de gidip bir tek siz kaldınız diyorlarmış. Bir yandan da grupta var konuşuyoruz. Park bahçeden bir arkadaş var tanımıyorum kendisini ama aynı şeyi söylüyor. Sendikacıyı çağırıp söylediğimde de yeminler edip oraya gidip konuştuğunu kimsenin grev istemediğini sözleşmenin imzalanmasını istediklerini söylüyorlar diye aktarıyor.
Sonrasında sendikacılara biz baskı yaptık. Belediye ile birebir görüşmek istediğimizi söyledik. Belediye Başkanı ile gerekirse birebir yani her birimden bir temsilci gitsin biz anlatalım istedik. Sendikacılara güvensizlik var. Zorla o gürüşmeyi ayarladık. Benim işten çıkarılmamdan iki gün önce yani 17 Eylül günü yaptık görüşmeyi.
Belediye Başkanının da katılacağı bir toplantı olacağını söylediler. Sabah 9’da Belediye Meclisi toplantı salonunda olacağını söylediler.
Biz bir gittik, Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce yok. Onun yerine Genel Sekreter Recai Erdir gelmişti. Zaten her birimden 10 kişi gelmişti. Bizim birimden de 8 kişi gittik.
Toplantının başında zaten bize kurduğu cümle şuydu: “Arkadaşlar hoş geldiniz. Bugün toplandık konuşacağız. Ama toplantının sonunda hep beraber buradan çıkarken fotoğraf çektireceğiz. Ondan sonra hep beraber sözleşmeyi imzalarak bu süreci bitireceğiz.” Ne istiyorsunuz, ne düşünüyorsunuz demiyor yani direkt çıkınca fotoğraf çekip sözleşme imzalayacağız diyor. Biz söz aldık istediğimiz maaş tutarını ilettik. Geçinemiyoruz dedik. Bizim birimden de sendikacıların söylediği o birimler istiyor dedikleri birimlerden de sözler alındı. Bize verdikleri cevap hep aynı oldu. Anlıyorum sizi, ama veremiyoruz, bütçemiz bu kadar dediler. Hatta arkadaşlardan biri her şeye bütçeniz var işçiye gelince mi bütçeniz yok da dedi. Artık biz de bazı şeylerden vazgeçtik. 35-40 binden vazgeçtik. Ama 4 temel talebimiz vardı. En azından bunları almak istedik.
Resmi tatil ve bayram tatillerinde 1+1 alıyoruz biz. Onda bir iyileştirme istedik. Bayramlarda çalışıyoruz, haftasonları çalışıyoruz. Ben çocuğumla pazar günü dışarı çıkmak yerine buraya geliyorsam bunun karşılığında bir şeyler alabilmek istiyorum. Yılbaşı için de enflasyon+yüzde 2 refah payı var sözleşmede yer alan şey. Onların bize uygun gördüğü şey. Biz de asgari ücret+refah payı olsun istedik.
Çünkü biliyoruz hükümet gerçek enflasyonu asla açıklamayacak. İşçi arkadaşlar da TÜİK’e inanmıyor. Gerçek enflasyon yüzde 80’lerde iken, belki yüzde 15’ler açıklanacak. Ona göre maaş verirlerse biz yine enflasyon altında ezilmiş olacağız.
Yemek parasının en azından 150 TL civarı bir şey olmasını istedik. Hatta kendisi de bunun karşısında şu cümleyi kurdu: “Evet 100 TL az biliyorum. Dışarıda 150-200 aşağısında tavuk döner bile yok.” Ama karşılığında gene veremiyoruz dedi.
Hiçbir talebimizi özetle kabul etmedi. Hak veriyorum, anlıyorum ama veremiyorum diyip durdu karşımızda ve 1 buçuk saat sürdü, toplantı bitti.
Toplantının sonunda bitiriyorum dedi ve çıkıyoruz fotoğraf çekiyoruz sonra da sözleşmeyi imzalayarak işimize gücümüze bakıyoruz dedi. Ben de bu fotoğraf karesi içine girmek istemedim. Ben önden çıkıp ayrıldım. Recai Bey de sürecin önündeki isim olarak beni gördüğü için arkadaşlarımdan birine telefon açtırıp İrfan da gelsin fotoğrafta olsun demiş. Direkt benim ismimle yani. Beni provoke etmek için ya da beni de karede göstermek için ısrarcıydı. Ben gittim yanıma orada 150 tane işçi var ya arkasında hazırlık vardı onu gördüm. Hepimizi bir kareye sokup mutlu bir poz verdirip sözleşme imzalandı fotoğrafı ile imaj bırakmak istiyorlar. Asıl toplantıya çağırma amaçları da o fotoğrafmış meğer. Bize dedikleri gibi gidin siz söyleyin belki sizi dinler filan değil yani. Bizi oraya toplayıp o kareyi alıp ondan sonra sözleşmeyi imzalamakmış.
Zorla insanları çağırıyordu. Gittim Recai Erdir’in yanına dedim ki, çoğunluğun bu sözleşmeyi istediğini söylüyorsunuz, saygı duyuyorum ama ben bu karenin içinde yer almak istemiyorum dedim. Çünkü ben bu sözleşmeden razı değilim dedim. Ben arkamı döndüm gittim, girmedim o kareye yani. Öyle olunca kareye zorla giren işçiler de dağıldı. Kimse kalmadı adamın arkasında. İstediği fotoğrafı alamadı.
Ondan sonra bunlar içeriye girmiş. Bizim sendika temsilcileri de içeriye girmiş. Bizim oradaki tepkimize rağmen halen daha sözleşmeyi imzalamanın peşindeler. Beni gene bir arkadaş arayarak bunlar içeri girdi imzalayacaklar galiba diye arayınca geri döndüm. Sendika başkanını belediyeden dışarı çıkardık sonra. Sen kendi kendine sözleşme mi imzalayacaktın bizim tepkimizi görmüyor musun dedik kendisine. O sözleşmeyi o gün imzalattırmadık biz. Benim işte kalemimin kırıldığı gün o gün sanırım. Genel Sekretere karşı toplantıdaki konuşmam, fotoğraf çektirmeleri esnasındaki konuşmam, o günkü planlarını suya düşürmem. Benim amirlerim de bunları duyunca artık seni kimse kurtaramaz dediler, geçmiş tecrübelerine dayanarak.
Sonra sendikacılarla bir araya geldik. O tuhaf oyunlar oynuyorlar ki. Bütün sendika temsilcileri orada. Yaklaşık 50 kişiyiz. Bir yere oturduk. Ne yapacağımızı konuşuyoruz. Ben yine söz aldım ve bundan sonra yapılacak şeyin şeffaf olunması gerektiğini söyledim. Her temsilci kendi birimine gidip el kaldır-indir usulü değil çizelge hazırlayıp kendi işçisine soracak dedim. Sözleşme mi imzalansın, hakeme mi gidilsin, greve mi gidilsin bunun her işçiye sorulması gerekiyor dedim. Net kişi sayısı istiyoruz biz dedik. Çoğunluk vs değil belgeli olsun istiyoruz dedim. Ve grev sürecini işçiye anlatacaksınız dedim. Çünkü süreç boyunca grevi kötülediler. Greve gidersek bir şey alamayız algısı oluşturdular. Sendikanın temsilcileri de orada herkesin önünde söz verdiler. 2-3 gün boyunca her birim tek tek oylama yapılacak dediler. Sayısal çoğunluk gene de sözleşme derse biz de sözleşmeyi imzalayacağız dedik. Bu görüşme öğlen oldu.
Akşam da en kalabalık birim olan, yaklaşık bin kişiler, park bahçeler biriminden orada oylama yapılmış. İmza atacak olanlar sağa geçsin kabul etmeyenler sola geçsin denilmiş. Yaklaşık orada 700 kişi varmış. 550-600 kişi istemiyoruz demiş. Bunu birebir orada olanlar anlattı bana.
Sonra sabah oluyor. Park bahçelerin temsilcisi geliyor diyor ki biz vazgeçtik park bahçeler imzalansın diyor. 10-15 kişi aramış sözde bunları. Sonra sendikaya gidiyorlar. Sendika da gidiyor belediyeye öğlen 11’de kimsenin haberi olmadan sadece 3-5 kişi ile o sözleşmenin altına imza atıyorlar.
Yine bilgilendirme yok. Çoğunluk kabul etti gibi bir şey bile yazmadılar. Hiçbir şey söylenmedi. Duyumlar vardı. Sonra biz arayarak zorla bilgi alabildik.
Özetle, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ile ESKİ Genel Müdürlüğü’nde çalışan şirket işçileri için yüzde 30 zam içeren toplu iş sözleşmesi, Belediye İş Sendikası ve ESPARK A.Ş. yetkilileri tarafından imzalandı.
Ben kendilerine hep bize rağmen bu sözleşmeyi imzalarsanız biz bu sendikadan istifa edeceğiz diyordum. Size muhtaç değiliz diyordum.
Sonra WhatsApp üzerinden 700 kişiyle konuştum. Hemen bir örgütlenme yaptım. Sendikadan istifa süreçlerini anlattım. Dayanışma dilekçesi imzalarsak sosyal haklarımızda kaybımız olmuyor vs diyerek bilgilendirdim insanları da. Sonra da anket açtım. Sendikadan istifa etmek istiyorum ve istemiyorum şeklinde iki şıklı. Ankete saat koyduk. İlk başta 450 kişi istifa etmek istiyorum şıkkını işaretledi. Sonra birden bire sayı 200’e kadar düştü. Yani diğer şıkkı da işaretlemiyor insanlar sadece oyunu geri çekti. Sonra arkadaşlarla istişare ettik. Süreci bitireceğiz, çoğunluğu sağlayamadık dedik. Çünkü aramışlar mobbing uygulamışlar. Birebir kimse de diyemiyor beni aradılar gibi bir şeyi.
Grubu da kapattık. Kapatmadan önce de bir mesaj attık. Çoğunluk istemedi, saygı duyuyorum ben bu süreci burada bitiriyorum dedim.
Kasım ayında sendikada yönetici seçimleri olacak bizde. Ona odaklanırız diye konuştuk arkadaşlarla da. Bizim kendi aramızdan gerçekten hakkıyla hukukuyla yapacak birisini aday olarak gösterebiliriz diye konuştuk.
20 Eylül Cuma günü ben çalışırken bana tebligat geldi. SGK’den bildirim geldi. Sendikadan arayan filan da olmadı. İşyerimde daire başkanım odasına çağırdı beni. Başkanım nedir bu tebligat diyorum. Bana hiçbir açıklama yapmadan sadece tebligatı teslim aldığıma dair bir belgeyi imzalamam gerektiğini söyledi.
Tebligatta da iş akdine ihtiyaç olunmadığı için iş akdi fesih edilmiştir yazıyor. Yani o an işe ve işçiye ihtiyaç olmadığına dair bir sebep var ortada. Tazminat ödememek için 11 aydır çalışıyorum beni böyle işten çıkarıyorlar.
Aynı gün Eskişehir’de İŞKUR’da bir ilan vardı. Benim birimimde benim vasfımda, ben beden işçisi olarak görünüyorum, aynı şekilde bir ilan vardı. 20’si ile 23’ü arası mülakat çağrısı olduğuna dair bir ilan koymuşlar.
Bunu avukata verdim ben. İşe iade davası açtım. Zaten avukat onu görünce yüzde 100 kazanırız dedi. Avukat bu şekilde 7-8 tane dava kazanmış. Ancak işe iadesi sağlanmamış bu insanların. Tazminatları ödenmiş ama.
Burada benim canımı sıkan şey özel sektörde tazminatı patron cebinden çıkarır öder belki ama ben belediye işçisiyim. İşe iade davasını kazanınca beni alması lazım tazminatı ödememek için. Eskişehirli yurttaşların vergisini bana vereceği tazminat ile çar çur etmemesi lazım. Belediye bunu yapma lüksüne sahip değil. Bana vereceği para yurttaşın parası. Mahkeme yoluyla haklı olduğum kanıtlandıktan sonra işe iademin sağlanması lazım. Sırf ego tatmini, kibir yüzünden beni sevmediğiniz için, size karşı durabildiğim için, geçinemiyoruz dediğim için yurttaşın parasını bu kadar kolay vermeleri başlı başına sorun.
Bizim iş sözleşmemiz belediyeye bağlı ESPARK şirketinde geçici süreli işçi diye geçiyoruz. Kodla filan atılmadım. Yeni bir işe de başvuru yapabiliyorum şu an. Sırf egosu yüzünden işe almak yerine tazminat ödeyecekler bana mahkeme sonunda sanırım. Benim işimle ilgili herhangi bir raporum yok. 11 ayda hiç işe geç kalmamışım mesela. Benim vasfım da aslında beden işçisinden bir üst vasıf için rapor aldım. 8 kişilik bir ekibim vardı. 1 buçuk aydır da o belgeli vasıf için resmi işlemi yapmadılar bana. Sendika süreçleri başlamıştı. Maaşımda da fark olacaktı aslında. Bana bu belgeyi belediye aldırdı. Kendi paramızla aldık. Onu da resmi işleme sokmadı.
Sesimi duyurmak istiyorum. Sosyal demokrat görülen Eskişehir gibi bir yerde bunu yaşamak insanın zoruna gidiyor. Ben de devrimci duygularımla daha önce nasıl AKP haksızlık yaptı diye ses çıkarttıysam şimdi işyerimde CHP’nin patronluğuna, sarı sendika anlayışına karşı da sesimi çıkartıyorum. Haksızlığı babamın oğlu da yapsa ses çıkartırım. Şimdi birkaç görüşmeyi bekliyorum. Bu görüşmelerden sonra da gerekirse belediye önünde oturma eylemine başlayacağım. Bir yandan da mahkeme sürecinden umutluyum.
Sendika.Org (Derya Saadet)