Türkçede erkek ifadesinin dişil karşılığı kolay kolay kadın olmaz, genellikle ‘bayan’, zaman zaman ‘hanım’ hatta “aile” olur. kadın, nedeni açık olacak şekilde cinsellik getiriyor erkeklerin aklına! onu da ayıp sayıyorlar. nitekim filenin sultanları, ‘kızlar’ birçok mecrada ‘bayan voleybol takımı’, erkek futbolu, sadece ‘futbol’
hitap mühim, hangi kelimeyi kullandığınızla, hatta ses tonunuzla bir insana kendisini iyi ya da kötü hissettirebilirsiniz. yeni girdiği bir ortamda hep misafir kalacağını da düşündürebilirsiniz, oranın eşit bir parçası olduğunu da. cinsiyet açısından eşitlik biraz da simetriyle ilgili bir mesele bence. en azından hitaplar konusunda öyle. kendi adıma, bunu çok güçlü hissettiğim durumlar oluyor.
örneğin; kendilerini solcu, devrimci, sosyalist sayan insanlarla, belli bir işle ilgili konuşmak üzere toplaşmışız. hitap olarak “yoldaş” ya da “arkadaş” veya “heval” kullanılıyor, ağırlıklı olarak. yaş ortalamasının üstündeki erkeklere “abi” diye hitap ediliyor, aynı yaşlardaki kadınlara “… hanım.”
birkaç “hanım” olunca biraz daha kolay da ortamdaki tek “hanım” olmak güçlü bir dışlanma, oraya ait olmama duygusu veriyor insana.
otuz yıl kadar oldu, bir sol partinin kongresinde delege olarak kaydımı yaptırdım, işlemi tamamlayan genç kadın, “tamamdır ayşe hanım, teşekkürler” dedi. allah için simetriyle ilgili bir sorun yoktu, erkeklere de “… bey” olarak hitap ediyordu.
nasıl ya, devrim yapamasak bile, özgürlük falan yoluna düşmemiş miydik?
sebebini tam olarak tanımlayamasam da rahatsız olmuştum, sonra fark ettim, bu hitaplar birbirini tanıyan insanlar arasında, ancak çalışma hayatında kullanılır. ofis ortamına ait bir hitap tarzı ki “yeni nesil” “yönetişim” zaman zaman müdürünüze adıyla hitap etmenizi gerektirebiliyor; altını çizeyim, gerektirebiliyor yoksa aranızdaki hiyerarşi bâki.
kongreye dönersek, yoldaş’ı biraz ekonomik kullanmaktan yanayım, zaten rekabet, yoldaşlıktan daha ağır basıyordu ortama.
herkesin birbirine yakın yaşlarda olduğu bir toplulukta, yaşı büyük erkeklere “abi” diye hitap ettiğimizde onlara bir otorite de atfetmiş oluyoruz, sonra bunlar niye her haltı bildiklerini sanıyor diye şikayet etmeyelim. aynı ortamda yaşı büyük kadınlara “abla” bile değil “hanım” olarak hitap ettiğimizde de misafir muamelesi yapmış oluyoruz! son zamanlarda yeniden tedavüle giren “hocam” bu konuda yaşanabilecek sıkıntıları hafifletiyor ama ortadan kaldırmıyor.
o yüzden yoldaş kadar yüklü olmayan o terimle, yol arkadaşıysak ya da sadece arkadaşsak, yaşımızdan bağımsız olarak birbirimize adlarımızla hitap edelim diyorum; hem her cinsiyetten abilerin abilikleri de törpülenir.
aranızda “buna da şükür” diyenler olacaktır, haklılar.
bir kızını kaybetmiş, oğlu yıllardır hapiste olan bir kadınla tanışmıştım, tanıdığım en zeki, en politik kadınlardan biriydi, kendisine kimlik soran bir polise, beyaz tülbendini gösterip, “kimliğim bu” demişti. arama uzayınca da yanındakilere, “benim askerlik tecil edilmedi galiba.” barış anneleri hareketinin eylemcilerindendi ve tahmin edebileceğiniz gibi, adının ardına “ana” eki gelmeden bahsedilmiyordu ondan ama politik bilinci de eylemciliği de anne kimliğinin çok ötesindeydi.
daha önce başka mecralarda bahsettim, tekrar olabilir, şimdiden özür dilerim. kobane eylemleri sırasında, bölgedeki illerden birindeki hdp eşbaşkanının bir fotoğrafı dolaşmıştı sosyal medyada, kendisini kovalayan panzerin önünde, beyaz tülbendi, çapraz astığı çantasıyla koşuyordu. partinin birçok seçmeni, fotoğrafı sosyal medyada, içinde “analarımız” geçen cümlelerle paylaşmıştı. hayır kardeşim, o annen falan değil, başkanın!
ama bir kere daha, buna da şükür! fıkra niyetine anlatabileceğimiz bir anekdot var. aysel tuğluk, 2005 yılında, türkiye’de ilk kez, ahmet türk’le birlikte demokratik toplum partisi’nin eşbaşkanlığına seçilmiş ve bu göreve gelen ilk kadın olmuştu. ahmet türk’le gittikleri bir lokantada türk sipariş verdikten sonra garson, “yenge başkan ne ister?” diye sormuş!
“yenge” yani bir erkekten bağımsız, tek başına bir kimliği olamayan kadın. oysa bilen bilir, “yenge başkan”lar, partiyi sırtlayan öncüler oldu hep.
şimdilerde bazı kadın arkadaşlar, partnerlerinden “enişteniz” diye bahsederek güzel tersyüz ediyor bunu.
simetriye dönersek, malum, türkçede erkek ifadesinin dişil karşılığı kolay kolay kadın olmaz, genellikle “bayan”, zaman zaman “hanım” hatta “aile” olur. kadın, nedeni açık olacak şekilde cinsellik getiriyor erkeklerin aklına! onu da ayıp sayıyorlar. nitekim filenin sultanları, “kızlar” birçok mecrada “bayan voleybol takımı”, erkek futbolu, sadece “futbol.”
yazıyı hitaba dair ama cinsiyetle doğrudan ilgisi olmayan bir konuyla bitireyim.
herhangi bir sendika binasında yarım saat geçirmiş herkes, ne kadar çok başkan bulunduğunu bilir. insanlar, birbirlerine kolaylıkla “başkan”, “başkanım” diye hitap eder ve bu “başkan”lar içinde en fazla bir ya da bilemediniz birkaç kayıtlı başkan bulunur. üyelerin, işyeri temsilcilerinin, genel olarak mücadelenin üstünde yükselen sendikaların yönetim kurullarına indirgenmesinin bir işareti aslında bu.
diğer yandan, “kaptan” diye hitap ettiğimiz otobüs şoförüne ne kadar güveniyorsak ya da “hocam” dediklerimizden bir şeyler öğrenmeye aslında ne kadar isteksizsek, bu başkanların yönetme iradesine de o kadar saygı gösteriliyor. başkanlar ciddiye alınmaz ya da alınmamalı demiyorum tabii ki. sadece en yüce değer başkanlık olmayabilir diyorum, hocam! bilmem siz ne düşünürsünüz.
Kaynak: Kadın İşçi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.