Orman-doğa kendini yönetir. Önemli olan onunla ters düşmemektir. Doğanın bahçıvanı rastlantı, tesadüftür. Kudurmuş çağdaşlığın temelinde yatan rekabet ve kâr, ormanları mala dönüştürür, tek tür ve çabuk büyüyen ağaç peşinde koşarak doğayı işletme altına alır ve hasta eder. Ormanı denetleyen kendisi değil iktisadi mantıktır
“İnsandan önce ormanlar vardı; insandan sonra ise çöller”
Châteaubriand
“Eğer biz birşey yapmasaydık, doğanın ne yapacağını bilemeyeceğimizden, doğa da ne yaptığımızı bilemeyiz”
Wendel Berry, ABD’li biyolog
Doğa bilimci, coğrafyacı ve keşifçi Alexandre de Humblot (1769-1859) iklimin bitki örtüsü üzerindeki etkisini anlayan ilk bilim insanlarından biridir. Dünya çevresindeki yolculuklarında ormanın genişleme sınırının iklime göre rakımlarda değiştiğini söyler. Örneğin kutup altı bölgelerde bu sınırın deniz seviyesinden birkaç yüz metre üzerinde ve tropikal dağlık bölgelerde 4000 metrede olduğunu belirtir. Artan rakımla ortalama sıcaklık azalır (her 100 metrede 0,5 derece) ve bunun da ağaç ve diğer organizmaların fizyoloji ve biyolojisini doğrudan etkilediğini belirtir.
Ormanların iklime olan tepkisi bugün de sürüyor. Buzul çağında yer değiştiren ağaçlar ve bunlara bağlı organizmalar bugün de sıcaklık artışına uyum sağlamaya çalışıyorlar.
Ormanlar ya da gözü doymamış sistemin sürekli olarak ortadan kaldırdığı ormanlar iklim değişikliğinin hem nedeni hem de hapsettiği ve özümsediği karbondioksit (karbon kuyusu) ile çözümü. En güzel örnek Amazon ormanları. Her yıl alanı giderek küçülüyor ve özellikle hayvan yemi yetiştirmek ya da palm yağı üretmek üzere tarıma açılıyor ya da yerleşime açılıyor. Ormanda uyum içinde yaşayan yerli toplulukların yaşam alanları da kısıtlanıyor, zehirleniyor.
Ormanların ürünlerinden temiz enerjisine, karbon kuyusundan sağlığımıza, su ve toprağa katkısından temiz havaya, ilaçtan büyümeye, iklim düzenlemeden toplum düzenine, fiziki-psikolojik etkisinden turizme kadar olan etkilerini biliyoruz.
2021 yılında İngiltere’de düzenlenen COP26 zirvesinde ormanlar ve toprak kullanımı konusunda 100 kadar ülke 2030 yılına kadar ormanlarda ağaç kesilmesini önlemek ve olguyu tersine çevirmek için söz verirler. Oysa 2023 yılında ağaç kesimi %4 artar ve yok edilen orman arazisi 6,6 milyon hektara ulaşır. Sorun sadece ağaç kesmek değildir; aynı zamanda ormanda yaşayan canlıların yaşamını alt üst etmektir; toprağa ve canlılara zarar vermektir; su devresini bozmaktır; ormanda yaşayan yerel toplulukların yaşam alanlarını daraltmaktır.
Önemli orman alanlarına sahip Brezilya, Kanada, Rusya, Kongo gibi ülkelerde imza atarlar, ki bu ülkeler toplam orman alanlarının yüzde 85’ini temsil ederler.
Brezilya, Endonezya, Malezya gibi kimi ülkeler ise verilen sözleri tutmaya çalışıyor. Avrupa Birliği ise ithal edilen orman ürünlerinin yasa dışı kesime uğrayan ormanlardan gelip gelmediğini denetlemeye çalışıyor.
Ormanları kesip yok eden insan bir taraftan da fidanlıklar yoluyla yeni orman alanları yaratmaya çalışıyor. Kurak yerlerde, toprak kaymasına karşı ağaç dikme kampanyaları yürütülüyor ve özellikle tarla kenarlarına ağaç ve bitki yoluyla yeşil hat yapılması önerilerek biyo çeşitliliğin kaybolması önlenmeye çalışılıyor.
Diğer yönden de kısa sürede orman ürünleri ve kâr elde etmek amacıyla ağaç türleri tekleştiriliyor ve çeşitlilik azaldıkça ormanın direnişi de azalıyor. Buna “MacDonald etkisi” deniyor, yani beslenmede tek tür ürünlerin yerini alması gibi doğal ormanlar kaybolup sınırlı sayıda tür yetiştirme peşinde koşuluyor. Fransa’da ormanların %50’si tek türden oluşuyor. En başta da reçineliler, iğne yapraklılar geliyor.
Bir hektar orman, 40 bin kilometre yapan bir arabanın saldığı karbonu her yıl emer. Amazon ormanlarında 16 bin tür ağaç ve 390 milyar ağaç bulunmaktadır. Ama sadece 200 tür biyokütleyi artırır ve karbonu saklar. Geri kalan türlerin ise karbon saklama oranı sadece yüzde 0,12’dir. Ne yazık ki her yıl tür ve sayıyı azaltmak için kesimler devam etmektedir.
Kesimlerin miktarı dikilen ağaç sayısından az olmalıdır. Örneğin Almanya’da her yıl kesilen ağaç miktarı 77 milyon metreküp iken dikilen ağaç miktarı 122 milyon metreküptür.
Ormanların değişikliklere bugünkü tepkisi yarının ormanı ve iklimini de etkileyecektir.
Bu arada iklim değişikliğinin ormanlar (ağaçları, biyoçeşitliliği, toprağı, suyu, yer altı ve üstü canlıları, orman ürünleri ve insan yaşamı) üzerinde gelecek yıllarda ne gibi değişiklik yaratacağı üzerinde düşünülüyor, çalışmalar yapılıyor ve deneysel yarının ormanları için ağaç dikiliyor.
13 bin yıl önce buzul çağı sona erip Alplerde buzullar geri çekilince, meşe ağaçları kıyı şeridini terk edip yılda 500 metre ve kimi dönemlerde yılda 1 kilometre ilerleyerek milyonlarcası Avrupa kıtasını işgal eder. 13 bin ve 11 bin yıl öncesi meşeleri göçü hızlı olur ve Dryas soğuk dönemiyle yavaşlar.
Meşelerin bugünkü dağılımı 6 bin yıl öncesine dayanır.
Peki ağaçlar nasıl ilerler? Kuşlar (alakarga, kuzgun, saksağan), memeliler (özellikle karaca), yaban domuzu ve kemiriciler sayesinde tohumlar taşınır.
Şiddeti ve sıklığı artan kuraklık, dev orman yangınları, sel, toprak kaymaları, kasırga ve hortumlar, sanayiden kaynaklanan kirlilik, asit yağmurları ormanları tehdit ediyor. 1950 yılından bu yana Avrupa’da fırtına yüzde 51, yangınlar ise ormanlarda yüzde 16 kayba neden olmuşlardır. İklim değişikliği ile bahar erken, güz geç geliyor ve ağaçları etkiliyor, ağaçları öldürüyor, büyümelerini yavaşlatıyor. Ağaç dikiminde yavaşlama ve başarısızlık görülüyor. Ormanların yapısı, oluşumu değişiyor. Karbon kuyusu ormanlarda yavaşlama, zayıflık saptanıyor. İklim değişikliği ile kimi böcekler, mantarlar, hastalıklar da (karaağaç mantarı, kestane kara atkısı, asma kurdu, çam altın kurdu, kınkanatlılar gibi) yer değiştiriyor ve zayıflayan ormanlarda kendilerine yer arıyorlar. Orman dışı biyoçeşitlilik kendine ormanda yer arıyor. Ormanın zayıflaması orman ürünlerini de etkiliyor. Kereste, odundan mobilya sektörüne kadar etkileri sürüyor. Daha da önemlisi toplumsal yaşam etkileniyor.
Bu konuda iki görüş var.
Birincisi “Ormanın uyum sağlaması için gerekli önlemler alınmalı” der.
İkincisi ise “Doğa daha önce uyum sağladığı gibi şimdi de uyum sağlar, yeter ki insan eli değmesin” der.
Bir diğer deyişle biz mi ormanı yenileyeceğiz yoksa orman mı kendini yenileyecek?
Tabii ki özel mülkiyetteki ormanları da dikkate almak gerekir.
Kuşkusuz iklim değişikliğinin ormanlara etkisi yarın birgün gerçekleşecek bir olgu değil ama şimdiden kimi etkileri görülüyor. Ağaçlar bu değişikliği bize göstermeye çalışıyor. Fransa’da “Geleceğin orman adacıkları” oluşturulmaya çalışılarak inceleme altına alınıyor. İsviçre’de 9 tür ağaç 35 fidanlıkta iklim değişikliği konusunda test edilmeye çalışılıyor.
Köknar, ladin, kayın, huş ağacı etkilenirken halep çamı, atlas sediri, gürgen, sarı çam pek etkilenmiyor.
Öncelikle riskleri öngörme ve yangın, kuraklık, kasırga gibi doğal felaketlere karşı önlem alınmalı ve yapılacak müdaheleler öngörülmeli. Ormanın iklim değişikliğine uyumu araştırılmalı, deneyler ki uzun zaman alacaktır yapılmalı. Ulusal, bölgesel düzeyde hangi ve ne kadar orman ve ağaç etkilenecek konusunda araştırmalar yürütülmeli. Geleceğin orman işletmesi konusunda çalışmalar yapılmalı. Ağaçla birlikte toprak, biyoçeşitlilik, su kıtlığı, turizm ve orman işletmesi ve ürünlerinin geleceği hakkında çalışmalar yapılmalı.
Gerçekleşecek incelemelere göre var olan ağaç türlerini yenileme, iklime, yeni hastalık ve böceklere dayanıklı ağaçları saptama, gerekirse daha dayanıklı ağaç ithal edip dikme (Huş meşesi, Türk çamı, Kaliforniya su sediri gibi), fidanlıklarda yeni ağaçları yetiştirme, orman ürünleri için kesilecek ve dikilecek ağaçları yeniden gözden geçirerek yapılacak çalışmalar için insan ve makine maliyetini de dikkate almak gerekecektir. Ancak ithal edilen ağaçları dikerken bu ağaçlarla birlikte gelebilecek böcek, mantar ve hastalıkları da dikkate almak gerekecektir..
Uzmanlara göre en iyi çözüm ağaç çeşitliliği olup türlerin karışımı ekolojik geçişi ve uyumu sağlar, biyotik riskleri azaltır, böcek ve hastalıklara karşı direnç sağlar ve ormanın “dayanıklılık gücünü” artırır. Böceği yiyen kuş ve diğer böcekte çoğalır, dengeyi korur. Ağaç kuşaklarında genç yaşlı ağaç dengesi korunursa ormanın daha dayanıklı olduğu saptanmıştır. Fazla çeşitlilikten ziyade iyi yani dayanıklı çeşitlilik tercih edilmelidir.
Kasırga olaylarının olduğu yerlerde önlem alınmalı ve ağaçlar seyreltilmelidir. Böylece köklerin savaşımı da engellenir. Fazla seyreltme de ormanı zayıflatır.
Yangına dayanıklı ağaçlar saptanmalı ve yetiştirilmeli. Orman yakını yerleşmeler gözden geçirilmelidir. Yangını kesecek yollar açılmalıdır.
Sadece orman işletmesi değil, disiplinlerarası çalışmalar yürütülmelidir. Ormandan geçimini sağlayanların düşüncesi ve davranışları dikkate alınmalıdır.
İkinci görüşe Jean Claude Genot’nun “İşletimin hastası doğa” adlı kitabından kimi alıntılarla yer verelim. Geçmiş ormanların dayanıklı olduğunu gösteriyor. Genetik değişiklik yaparak uyum sağlıyor. Son 6 bin yılda orman alanları kuzeye doğru genişler. Orman-doğa kendini yönetir. Önemli olan onunla ters düşmemektir. Doğanın bahçıvanı rastlantı, tesadüftür. Kudurmuş çağdaşlığın temelinde yatan rekabet ve kâr, ormanları mala dönüştürür, tek tür ve çabuk büyüyen ağaç peşinde koşarak doğayı işletme altına alır ve hasta eder. Ormanı denetleyen kendisi değil iktisadi mantıktır. Oysa hasta olan insandır, doğa değil. Sonsuz yayılma, büyüme hayali belki de endişesini yönlendirme gerekliliğine yanıt veriyor. Bu nedenle yaşamının sonluluğu ve ölümden özgür kalmak aracı olabiliyor ve doğa sonsuz evreleriyle bizimle alay ediyor. Doğal afetleri abartarak kendi afetlerinin gerçeğini saklıyor. Korunan, işletilen doğa hâlâ doğal mıdır? Kendini yenileyen doğa insan müdahalesiyle yönünü şaşırır, direnir. Oysa Victor Hugo’nun da dediği gibi doğa, orman bizimle konuşuyor ama duymuyoruz, dinlemesini bilmiyoruz. Doğa bizden daha iyi bilir ne yapacağını. Ormanın devingenliği ve değişkenliği ele alınmaz. Ormanı evcilleştirmek ister, sözüme uysun ister ama bağımlı olmak istemez. Bırakın doğayı kendi haline, çözümünü hep bulmuştur ve bulacaktır. Kimi kez elinden belki tutmak gerekir, felaketle sonuçlanacak işletmeyle değil.
Kaz Dağlarının ormanlarını, Akbelen ormanlarını ve büyük iştahla kesilen ormanlarımızı anarak biz ormana, ağaca saygı göstermeye ve dikmeye devam edelim. Büyük usta N. Hikmet’in dediği gibi “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”.
Bir kitap:
François Courbet ve diğ.: Forêts et changement climatique, Eyrolles, Qune, 2022.
Kaynaklar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.