anneleri hapsetmekte beis görmeyen devlet cezaevi koşullarını onlara, çocuklara, genel olarak insana yakışır bir şekilde kurmuyor. bazen yetişkin mahpuslara yetecek kadar yatağın bile bulunmadığı koğuşlarda çocuklar anneleriyle birlikte yatıyor
yasaların suç saydığı herhangi bir fiili gerçekleştiren bir insanı kapatmak yani sınırlı bir alanda, seçmediği insanlarla sınırlı ilişkiler içinde yaşamaya zorlamak ağır bir ceza. bu cezanın suçu engelleyebildiği de şüpheli. bu başka bir yazanın konusu ama şu örnekle bir fikir vermeye çalışacağım. çoğumuz bir başkasını öldürmüyoruz. ama bunun sebebi cinayetin yasak olması değil. cezası olmasa da katil olmayı seçmiyoruz.
cezaevleri, hapis cezasını, kapatılmanın ötesinde bir eziyet haline getirmek üzere kurgulanmış, banyodan mahremiyete, kitaptan örgü şişine, hayatın olağan akışında insanın elinin altında olan birçok şeye ulaşmak çok zor hale getirilmiş. ayrıca cezaevleri erkeklerin kalacağı mekânlar olarak tasarlanmış.
rakamlara bakalım
türkiye; abd, çin, brezilya, rusya, hindistan, tayland ve endonezya’nın ardından, dünyada en kalabalık mahpus nüfusuna sahip 8. ülke. suç politikaları araştırma enstitüsü’nün (institute for criminal policy research – icpr) verilerine göre, 2000-2015 tarihleri arasında mahpus sayısında yüzde 100’den fazla artış yaşanan 42 ülke var. türkiye bu ülkeler arasında, irak, angola, afganistan, vanuatu, seyşeller, el salvador ve venezüella’nın ardından 10. sırada! 2 mayıs 2024 itibarıyla, erkek hükümlü sayısı 271.463, kadın hükümlü sayısı 11.246. erkek tutuklu sayısı 43.729, kadın tutuklu sayısı 2.713. cezaevlerinde 315.192 erkek, 13.959 kadın yaşıyor. bu kadınlardan 140’ı 12-18 yaş , 8.960’ı 18-40 yaş , 4683’ü 40-65 yaş arasında, 176’sı da 65 ve üzeri yaşta.
bu kadınlardan 18-40 yaş arasında olanlar içinde annelerin bulunacağını tahmin etmek güç değil. mahpus kadınlar 0-6 yaş arasındaki çocuklarını yanlarına alabiliyor. nitekim bugün türkiye hapishanelerinde 680 çocuk anneleriyle birlikte kalıyor.
ceza infaz sisteminde sivil toplum derneği’nin geçen hafta düzenlediği “hapishanede çocukları ile tutulan kadın mahpuslar” konulu atölyede bu kadınları konuştuk.
evlat hasreti
İçeride ve dışarıda, annelerin çocuklarını görememekle cezalandırıldığı bir sürü durum var. baba, üstelik kendisi değil de ailesinden bir kadına baktırmak üzere çocuğu annesinden kaçırabiliyor mesela. çocuğuna hasret kalmak, ona hak ettiği şekilde bakacak koşulları sağlayamamak içerideki anneler için çok derin bir acı.
oysa, bm çocuk hakları sözleşmesi ile güvence altına alınan “çocuğun anne-babasından onların rızası dışında ayrılmaması” ve “aile çevresinden yoksun kalan her çocuğun devlet tarafından korunma ve yardım görme” hakları var. ama bir kadın şunları anlatıyor:
aile çocuğu göstermemeye karar verebiliyor, hapisteki, okuma yazması bile olmayabilen bir kadının bununla baş etmesi çok güç. hele kendini, bazen de çocuklarını korumak için onların babasını öldürmek zorunda kalmış kadınların -ki çoğu ağırlaştırılmış müebbet cezası alıyor- çocuklarıyla tüm bağını babanın ailesi koparıyor. bu kadınları çoğu durumda kendi aileleri de yalnız bırakıyor.
çocuklar açısından durum nasıl?
atölyede kullanılan çok veciz bir ifadeyle, anne ile çocuk arasında, belli bir yaşa kadar görünmez bir göbek bağı var. o zayıflayıp ortadan kalkana kadar anne ve çocuğun birbirlerine ihtiyacı var. ama anneleri hapsetmekte beis görmeyen devlet cezaevi koşullarını onlara, çocuklara, genel olarak insana yakışır bir şekilde kurmuyor. bazen yetişkin mahpuslara yetecek kadar yatağın bile bulunmadığı koğuşlarda çocuklar anneleriyle birlikte yatıyor. bir anne anlatıyor:
mahpus kadınlar çocuk bakımında birbirlerine destek olabiliyor ama kendilerine de çeşitli sıkıntılar yaşayan diğer mahpusların zaman zaman çocuklardan rahatsız olabildiği de oluyor.
cezaevlerinde idarenin verdiği yemekler yetişkinler için bile yeterli değil. çocuklar için ayrıca tayın genellikle verilmiyor. bir başka anne anlatıyor:
havalandırmaya çıkılan ve “bahçe” olarak adlandırılan üstü açık mekânlar beton. bütün bunların dışında cezaevi ortamı çocukların sosyal becerilerini yani başkalarıyla iletişim ilişki kurma yeteneklerini geliştirmeleri açısından uygun bir ortam değil. siyasi mahpuslar, adli olarak tanımlanan, -özellikle kadınlar söz konusu olduğunda- sistem mahkumu olan mahpusların yararlandığı bazı haklardan bile yararlanamıyor.
şu iki tanıklık çok çarpıcı:
şunu vurgulamak istiyorum. hapisteki babaların çocuklarını yanlarına alamamalarının sebebi koğuştaki diğer erkeklerin muhtemel şiddeti, çocuk istismarı tehlikesi.
çocuklar altı yaşına kadar anneleriyle kalabiliyor, bu yaştan sonra dışarı çıktıklarında çok zorlanıyor. daha önemlisi, eğer onlara sahip çıkacak aile üyeleri yoksa yetiştirme yurtlarına veriliyor. özellikle anne uzun bir ceza almışsa ve/veya yabancı uyrukluysa çocuğu yetiştirme yurdunda evlatlık verme girişimleri oluyor. çocuğun içerideki durumu da, dışarıdaki akıbeti de annenin ruhunu parçalıyor.
birçok durumda babaların adeta buharlaştığına siz de şahit olmuşsunuzdur. anneleri siyasi sebeplerle cezaevinde olan çocuklarla ilgili dahi, babaların bakımı üstlenmekte isteksiz olduğuna şahit oluyoruz. annelikle ilgili duyguların biyolojik sebeplerden mi kaynaklandığı yoksa toplumun dayatması mı olduğu önemli bir tartışma ama ebeveynin çocuğa karşı sorumluluğu duygulardan bağımsız. bu konudaki fark muhakkak ki toplumsal ve cinsiyetten kaynaklanıyor.
Kaynak: Kadın İşçi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.