Bu fotoğrafın önünde gizlenen gerçek sendikal bürokrasif barikatıdır. Bu çıkar grubunun yaptığı kötülükleri – ki biz bıkmadan usanmadan her gün anlatıyoruz, uyarıyoruz- geniş kitleler birkaç saatte gördüler. Bütün Türkiye’nin gözü önünde kitleyi yüz üstü bırakanlar kim bilir sendikalarda ne kötülükler yapıyor fikri herkesin içinde acı bir yaraya dönüştü
2024 yılında 1 Mayıs’ın en çok paylaşılan ve üzerine konuşulan konusu bu ikonik fotograf oldu.
İşçi sınıfının, sermaye güçlerinin işçilere karşı kurdurmuş olduğu bu barikatı aşacak (açtıracak) gücü vardır.
Milyonlarca emekçi, 31 Mart seçimlerinde, ülkeyi bir ticari firma gibi yönetip, milyonlarca işçiyi ve emekliyi sefalet içerisinde bırakan bir anlayışa anladığı dilden cevap verdi. Emekçi kitleler kendi 1989 Baharını yarattı. Aynı izlek ve pratik sergilenmemiş olsa da güçlü bir itirazın ortaya konduğu muhakkak. 1989’daki gibi büyük kitlesel mücadelelerin, dev gösterilerin sokakta olmaması yanıltmasın. Emekçi kitlelerin birkaç yıllık birikiminin kristalize olduğunu söyleyebiliriz. Hükümetin Taksim’i ablukaya alması, yumuşama söylemlerini devreye sokması geniş emekçi kitlelerin arzularını baskılamaya dönük çabalar olarak görülmelidir.
Halk’ın arasına inmeyen, nabzını dinlemeyen siyaset, sonuçlara şaşırsa bile aylarca tabanda oluşan değişimi, gelişen sınıf bilincini, emekçi bireylerin öfkesini hep birlikte yaşadık.
TABİB olarak ortaklarımızla birlikte dizi eylemsellik yaptık bu eylemselliğin temel tabanını ağırlıklı olarak görece emek mücadelesine uzak, son zamanlarda yaşanan ekonomik sıkışmışlığı iliklerine kadar hisseden, yıllardır oy verdiği partiye mesafelenen, ona içten içe sövüp sayan, tepki olarak hükümet sendikasından istifa eden, pek çoğu hayatında ilk defa bir işçi eylemine katılmış işçilerdi.
Meydanlarda gördük ki çıkar beklentisi olmaksızın bir mücadele örgütlendiğinde, sendikalara, siyasete payanda olunmadığında insanlar sizinle süreçlerini ortaklaştırıyor.
İleriye doğru atılan her adımı ilgiyle takip edip, destekliyorlar.
Güvencesizliğin, sefaletin bu kadar kurumsallaştığı, iktidarı, muhalefeti ile sermayeyle bu kadar iç içe girdiği, sendikaların bürokratik çürüme cenderesinde boğulduğu, yöneticilerin “aidat yağması devam etsin de gerisi teferruat” dediği bir dönemde, hiç bir yan geliri olmayan işçilerin kendi arasında örgütledikleri basın açıklamalarına Türkiye’nin her yerinden gerek dayanışma ile gerek kendi imkanları ile bir çok işçinin emeğini savunduğu, kendisine dayatılan sefaleti reddettiği, korkmadan alanlara çıktığı, sağcının solcuyu, solcunun sağcıyı kucakladığı bir dönem yaşadık.
Reklam
31 Mart seçimlerinde belirleyici rol oynayan aslında tabanda yaşanan bu reddedişti.
Bu küçük ama muhteşem tablo sonrasında 1 Mayıs 2024’te şu resim çekildi.
Herkes, otoriter ve baskıcı bir iktidarın TAKSİM’e gidilmesin diye 42.000 Polis’i görevlendirdiği, işçilerin bayramını ve mücadele gününü bile nerede kutlayacağına kendisinin karar verdiği şu ilginç fotoğraf paylaştı.
Fakat meselemiz bu fotoğraf değildir buradaki barikatı aşacak bir işçi mücadelesi parçalı olarak tabanda şekillenmiştir.
Bu fotoğrafın önünde gizlenen gerçek sendikal bürokrasi barikatıdır. Bu çıkar grubunun yaptığı kötülükleri – ki biz bıkmadan usanmadan her gün anlatıyoruz, uyarıyoruz- geniş kitleler birkaç saatte gördüler. Bütün Türkiye’nin gözü önünde kitleyi yüz üstü bırakanlar kim bilir sendikalarda ne kötülükler yapıyor fikri herkesin içinde acı bir yaraya dönüştü.
Polis barikatından önce yıkılması gereken odur.
O barikatı yıkmadan polis barikatı aşılamaz.
O barikat gece gündüz sendika bürokrasisine küfredilerek aşılmaz. O barikat tüm çıkışsızlığın ve kötülüğün sebebi olarak sendikal bürokrasiyi göstererek aşılmaz. O barikat geniş kitlelerden soyutlanarak aşılmaz. O barikat sendikal bürokrasi ne yaparsa yapsın, aman tadımız bozulmasın diye ufacık bir eleştiri dahi yapmadan yola çıkanlarla aşılmaz.
Bugün TABİB gönüllüleri, her sendikada baskı yiyiyor, üyelikten atılıyor, temsilciliği gaspediliyor, maaşları budanıyor, işten kovuluyor, mobbinge uğruyor, sürgüne gönderiliyor, tehdit ediliyor, evlerine haciz gönderiliyor. Buna rağmen sendikasından istifa etmiyor, gram geri adım atmıyor, tabanda çalışma yapıyor, sendika yönetimlerini aşağıdan mücadele ile baskı altına almaya çalışıyor. Sendikalarda işçi demokrasisi gelişsin diye varını yoğunu ortaya koyuyor. Kısa ve kestirme yollar aramıyor. Sadece eleştirmiyor, sorumluluk alıyor, elini taşın altına koyuyor. TİS taslağı hazırlıyor, işten atılan işçiler için fiili direniş örgütlüyor, işçilerin gündelik gereksinimlerine ve taleplerine sıkıca sahip çıkıyor. İşçilerin genel çıkarlarını, güvenceli çalışma hakkını eksen alan eylemler örgütlüyor, alanlara çıkıyor. Pek çok konuda hukuksal mücadele veriyor, işçiler için dava açıyor. Sosyal medyada çalışmalar yapıyor, parlamentoda işçi sorunlarının dile gelmesi için siyaseti sıkıştırıyor.
Sadece kendi iş kolunda değil, kamuda çalışan bütün işçilerin hakkını dile getiriyor ve bu alanda öne çıkan işçi oluşumları ile gece gündüz kafa patlatıyor, tartışmalar yürütüyor, ortak eylemler yapıyor, siyasetin böldüğü işçileri emek cephesinde birleştirmeye çalışıyor.
Yol budur, yol açılmıştır, şimdi yolu genişletme zamanıdır.
Milyonlarca işçinin büyük sıkıntılar ve tedirginlikler yaşadığı ve uygulanan Erdoğan – Şimşek programına fiilen 31 Mart’ta büyük tokat attığı bir tarihsel kavşakta işçi sınıfının çıkarları için ve işçi sınıfı temelli bir mücadele için herkes sorumluluk almalıdır.
Kaynak: TABİB
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.