Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası 12. Olağan Genel Kurulu 21, 22, 23 Aralık tarihlerinde yapıldı. Yeni dönem mücadele programına dair tartışmalar sırasında Devrimci Öğretmen grubu, sendikanın bağımsız bir sınıf politikası oluşturmasının önemine dair konuşmalar yaptı
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası 12. Olağan Genel Kurulu, “Birlikte güçlüyüz, birlikte başaracağız!” sözüyle 21-22-23 Aralık tarihlerinde yapıldı. Genel Kurul’da yapılan seçimlerde sendikanın yeni yönetimi belirlendi. Eğitim Sen 12. Dönem Merkez Yürütme Kurulu, Kemal Irmak, Zülküf Güneş, Ramazan Gürbüz, İzzet İldeş, Simge Yardım, Özlem Tolu ve Evrim Gülez’den oluştu.
Genel Kurul’a, KESK’e bağlı sendika temsilcilerinin yanı sıra Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Genel Başkanı Eren Edebali, çok sayıda demokratik kitle örgütü ve siyasi parti temsilcisi ve Avrupa’dan çeşitli sendikaların temsilcileri katıldı.
Yeni dönem mücadele programına dair tartışmalar sırasında Devrimci Öğretmen grubu, sendikanın bağımsız bir sınıf politikası oluşturmasının önemine dair konuşmalar yaptı. Sendikanın bu politikasının siyasi hareketlerin ve grupların kontrolünde ve sınırlarında üretilmesinin güncel sınıfsal dinamikleri kavramaya yetmeyeceğinin altını çizen Devrimci Öğretmen adına yapılan konuşmada şunlar söylendi:
Sınıf hareketi olup olmama konusunda bir karar vermemiz gerekli. Siyasi hareketlerin ve gurupların kontrolünde ve onlardan bağımsız bir sınıfsal politik sendikal tavır koymayı becerecek miyiz, yoksa siyasi yapıların belirlediği sınırlar içinde kalıp politika yapan sendikacılık mı tercihimiz olacak? Örneğin şu soruya samimiyet içerisinde yanıt aramak zorundayız. Siyasi partileri beslemek için mi sendikacılık yapılacak yoksa sınıf sendikacılığı için politika mı üreteceğiz?
Devrimci Öğretmen, Eğitim Sen’in yeni dönemde sermayenin topyekûn saldırısına karşı bölgesel örgütlenmelerle emeğin topyekûn direnişinin örülmesini, bunu fiili ve meşru mücadele hattıyla inşa etmesi gerektiğini ifade etti. Devrimci Öğretmen’in Eğitim Sen’in dönem programının sahip olması gereken çerçeveye dair yaptığı konuşmada şunlar ifade edildi:
Sendikal mücadele bölgedeki tüm emek güçleriyle ortaklaştırmayı hedefleyen bir sendikal örgütlenme ve mücadele anlayışını hedeflemek, bu konuda etkin çaba göstermek gerekir. Böylelikle temel bir insan hakkı olan başta eğitim ve sağlığın paralı hale getirilmesine karşı topyekûn bir mücadelede, bu haklardan yararlanan emekçi halkın da sendikal sürece katılması sağlanacaktır. Bölgesel örgütlenme ya da havza örgütlemesi dediğimiz bu anlayış, başta eğitim ve sağlık gibi temel insan hakkı olan bu taleplerin elde edilmesi ve korunmasının yanı sıra, diğer güncel taleplerin de kazanılması doğrultusunda mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Bu sendikal anlayış, sermayenin topyekûn saldırısına karşı emeğin topyekûn direnişinin kendisidir.
Sendikaların çalışanların hayatına değen, sorunlarını bilen, hızlı refleks gösterebilen işyeri örgütlenmeleri, güçlü bir sendikal hareketin ilk koşuludur. Tabanın söz, yetki ve karar sahibi olmasını sağlayan işyeri örgütlenmeleri aynı zamanda bürokratizm hastalığının panzehri ve sendikal demokrasinin garantisidir. Kamu emekçileri hareketi, öncelikle kendi alanındaki kamu emekçilerinin tümünü örgütlemeyi hedeflemeli, alanının diğer unsurları olan emekçi halkı, özellikle yoksul bölgelerde, örgütlemeyi birincil görev haline getirmelidir. Ayrıca işyeri en genelde ama özellikle yoksul alanlarda mahalle ve bölgesel örgütlenme vb. yaratarak mücadele süreçlerine katmalıdır. Sendikal hareketin bu tarz örgütlenmesi ise, fiili bir mücadele anlayışıyla, sınıfın bütün bileşenleri ile ortak örgütlenme-ortak mücadele hattını örmeyi gerekli kılmaktadır.
Yeni sendikal hareketin büyümesi, toplumla bütünleşmesi ancak ve ancak fiili bir mücadele anlayışıyla mümkün olabilir. Bu demektir ki, Sendikal hareketimizde çoktandır terk edilen ve kamu çalışanlarının ilk döneminin mücadelesinde eksen olan fiili, meşru, militan mücadele çizgisi yeniden canlandırılmalıdır. Mücadele yasallık-yasadışılık ikileminden çıkarılarak, fiili-meşru ve militan bir çizgide toplumun bütün emekçi kesimleriyle birlikte sürdürmelidir. Bugün meşruiyetin yasalardan değil, mücadelenin kendi sürecinin oluşturduğu haklılıktan ve toplumun diğer emekçi kesimlerinin desteğinden geldiği bilinciyle hareket edilmelidir. Fiili mücadele, fiili toplu sözleşme geleneği doğrultusunda, sözleşmenin sokakta, yani mücadele alanlarında yapılması perspektifiyle hareket edilmelidir. Mevcut sendika yasasına uyum değil, bu yasanın kamu çalışanlarına dar geldiği ve parçalandığı bir uyumsuzluk süreci örgütlenmelidir.
Eğitim Sen, tüm toplumsal yaşamın dinsel referanslarla yeniden yapılandırılmasına karşı laik yaşamın yılmaz savunucusu olmalıdır. Laikliğin sosyal yaşamın yanı sıra sınıfsal yanının da öne çıkarılarak mücadelemizin koçbaşı haline getirmemiz gerektiği bir zorunluluk olmuştur. Hepimizin kanayan yarası olan kadının köleleştirilmesi, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, çocuk gelinler gibi sorunlara verecek yanıtı olmayan ideolojik bulanıklığa karşı laiklik başta olmak üzere bu toprakların ilerici-aydınlanmacı birikimi sahiplenilerek bayraklaştırılıp daha ileri taşınmalıdır.
Eğitim Sen kamu hizmetlerini tasfiye etmeyi, yurttaşı müşteriye dönüştürmeye çalışanların karşısında en başından beri kesintisiz olarak sürdürdüğü parasız, ulaşılabilir ve nitelikli ana dilinde kamusal hizmet mücadelesi ile barikat örülmeli, mücadelenin ileri taşınmasında bir manivela olmalıdır.
Kamu emekçilerinin hakları faşizme karşı mücadele etmeden savunulamaz, faşizme karşı mücadele de kamu emekçilerinin hak mücadelesi olmadan eksik kalacaktır. Faşizmin sınıf hareketi üzerindeki baskısını artırdığı koşullarda otokontrol mekanizmaları ile hareket etmek ve geri adımları akılcılaştırmak mücadele kararlılığının değil teslimiyetin en simgesel beyanıdır. Kamu emekçileri hareketinin eğer bir geleceği varsa o da faşizme karşı mücadelenin içindedir.
Sendika.Org