Bursa Demokrasi Güçleri’nin çağrıda bulunduğu ‘Zamlara ve Yoksulluğa Karşı Büyük Bursa Buluşması’ yoğun katılımla Kent Meydanı’nda gerçekleşti
50’ye yakın sendika, demokratik kitle örgütü ve siyasi partinin içinde yer aldığı Bursa Demokrasi Güçleri, zamlara ve yoksulluğa karşı 17 Aralık Pazar günü (bugün) saat 16.00’da Kent Meydanı’nda buluşma çağrısı yapmıştı.
Saat 15.00 sularından itibaren alanda toplanmalar başladı.
“Zamlara Hayır” dövizlerinin bolca yer aldığı meydanda saat 16.00 itibari ile katılımın ciddi sayıda arttığı görüldü.
Sık sık alkış ve sloganlarla mevcut ekonomik politikalar ve iktidarın protesto edildiği eylemde, Bursa Demokrasi Güçleri adına ortak açıklamayı Neslihan Binbaş ve Nadir Kırlılar yaptı.
Açıklamada, zamların artık hayatın bir parçası haline geldiği, alım gücünün her geçen gün düştüğü, barınma, beslenme, ulaşım gibi en temel ihtiyaçlara bile ulaşmakta güçlük çekildiği belirtilerek sadece hayatta kalabilmek için çalışan yurttaşların bütün gelirlerini kiraya, çarşı pazara , okula, toplu ulaşıma verdiği vurgulandı.
“Son 10 yıldır Türkiye’de gittikçe derinleşen yoksulluk, gelir adaletsizliğinin bir yansımasıdır ” denilen açıklamada, “Her geçen gün zenginin daha zengin, yoksulun ise daha yoksul olduğunu görüyoruz .2022 Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre Türkiye’de nüfusun en çok kazanan %10’unun yıllık ortalama gelirinin, en az kazanan %50’lik kesimden 23 kat fazla olduğu belirtiliyor. Türkiye, Brezilya, Meksika ve Hindistan gibi ülkelerle birlikte dünyada gelir dağılımının en eşitsiz olduğu ülkeler arasında yer alıyor” ifadelerine yer verildi.
“Türkiye de eşitsizlik hiç bu kadar derin ve yakıcı olmamıştı. Çünkü bu memleket hiç bu kadar umursamaz ve bu kadar kötü bir yönetim ile yönetilmemişti.” denilen açıklama şu ifadelerle sürdü:
“Bu süreçte yoksulluk; savaş ve göçle birlikte artan, tek adam yönetimine bağlı emperyalist savaş politikaları gölgesinde yanlış ya da yanlı ekonomik politikalar nedeniyle her geçen gün daha can yakıcı ve tamir edilmez sonuçlara neden olmaktadır. Türkiye ‘de küresel ve bölgesel savaş politikaları nedeniyle silahlanma için ayrılan bütçe ve savaştan kaçıp ülkemize göç eden insanların en temel ihtiyaçlarına ayrılan pay krizin bir başka nedenlerinden biridir. İşte bu yüzden, Filistin’de, Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde yoksulluğa ve savaşa karşı yaşamı savunuyoruz.
Yanlış yönetilen ekonomi politikaları nedeniyle yaşanan ekonomik kriz, işsizlik ve pandeminin etkisiyle artan yoksullaşma, 6 Şubat depremi ile birlikte ülke çapında derinleşerek yayıldı. Deprem sonrasında barınma krizinin ve afet yönetimindeki eksikliklerin daha da belirgin hale gelmesiyle beraber özellikle seçim sürecinde politika yapıcıların gündemine giren derinleşen yoksullukla mücadeleye yönelik hak temelli ve çok boyutlu bir çözüm üretmeyen, yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak görmeyen hiç bir siyasi partiye OY VERMEYECEĞİZ!
Yoksulluk tanımı değişiyor ve açlık sınırı ve yoksulluk sınırı aynı seviyeye yaklaşıyor. Kriz dönemlerinde sürecin yükünü daha çok kadınlar yükleniyor. Yoksullaştıkça yeni geçim stratejileri kuruluyor. Bebeklerine bez yerine poşet bağlayıp, çorbayla gün geçiriyorlar. Sosyal yardım başvurularına hep kadınlar gidiyor. Çünkü terslenseler bile çocukları için yardım alana kadar devam etmek zorundalar. Kadın yoksulluğunun şiddete uğramaktan, aile beslenmesine, kız çocuklarının eğitimden alınması kadar her alanda trajik sonuçları var.
Bizleri yoksulluk ve açlık sınırının altında sefalete mahkum bırakmak istiyorlar.
Sağlıklı ve dengeli eslenmenin günlük maliyeti 430 lirayı geçti, açlık sınırı aylık 13.000 liraya yaklaştı.
EKİM 2023 dönemi için;
- Açlık Sınırı: 12.928 TL
- Yoksulluk Sınırı: 44 bin 718 TL
Bugünlerde asgari ücret komisyonu bir ara gelip milyonlarca insanın kaderini tayin edecek olan asgari ücreti belirlemeye çalışıyorlar. Telaffuz edilen rakamlar yine açlık ve yoksulluk sınırının çok çok altında. Türkiye’de yaklaşık 15 milyon insan asgari ücretle çalışıyor. Aileleri ile birlikte bu rakam ülke nüfusunun çok büyük bir kısmını oluşturuyor. Evet, bizler biliyoruz ki tüm işçilerin insanca yaşamasını sağlayacak ücret alabilmesi mümkündür. Bu ülkenin kaynakları, hepimizin çalışarak ürettiği toplam değer 85 milyonun insanca yaşaması için yeterlidir. Yeter ki tercihler değişsin, yeter ki zihniyet değişsin.
Döktüğümüz alın terinin karşılığı bile olmayan ücretlerimizi enflasyonun nedeni olarak gösterenlere, daha fazla vergi toplamak için hemen işçilerin cebine göz dikenlere sesleniyoruz: Dönün etrafınızdaki şirketlerin kar oranlarına, doyuramadığınız bankalarınızın bilançolarına bakın! Yaşanan ekonomik sıkıntıların bedelini ödemesi gerekenler, evine ekmek götürme mücadelesi verenler değil kasalarını tıka basa dolduranlardır.
Biz adalet istiyoruz. Gelirde, vergide ve ülkede adalet istiyoruz. Her insan gibi insanca yaşamak istiyoruz. Hakkımızı istiyoruz, hakkımızı alana kadar da mücadelemizi büyütmeye kararlıyız. Sendikasızlaşmaya karşı sendikalarımızın yanındayız. Sendikaları için direnen Özak, Agrobay ve direnen tüm işçilere buradan selam gönderiyoruz.
Eğitim giderleri her geçen gün artmakta. Aileler en basit kırtasiye giderlerini karşılayamaz duruma geldi. Çocuklarımız kantinden yiyecek alamayacak durumda. Seçim öncesi vaat edilen bir öğün yemek de yalan oldu. Gençlerimiz üniversite tercihlerini istedikleri gibi değil, ailelerinin bulunduğu şehirdeki üniversitelere yapmak zorunda kalıyor. Başka illerde okuyanlar ise ciddi bir barınma ve gıda sorunu ile karşı karşıya kalıyor. Bu meseleler yetmezmiş gibi bir de iktidar tarafından ÇEDES adı altında kendilerinin istedikleri gibi bir nesil yetiştirmeye çalışıyorlar. Hayata geçirilmek istenen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanlarının birbirine karıştırılmasına yönelik ÇEDES ve benzeri uygulamalardan derhal vaz geçilmelidir.
Bu yüksek enflasyon aynı zamanda tansiyonumuzu da yükseltmekte. Sağlık kurumlarına ulaşamaz olduk. Ulaştığımızda ise yeteri kadar hizmet alamıyoruz. Reçeteler cebimizde kalıyor. İlaç fiyatları can yakıyor. Ulaşılabilir ücretsiz sağlık hakkı istiyoruz.
Kira giderlerimiz aldığımız ücretin üzerine yükseldi. Tek bir maaşla kira ödemek imkansız hale geldi. Ev sahipleri ile kiracılar karşı karşıya getirilip toplumsal adalet ciddi bir yara aldı. Devlet yurtları yetersiz gelen talebi karşılamıyor. KYGM’ye bağlı devlet yurtlarının kapasitesi 850 bin olarak açıklanırken geçen dönem üniversite okuyan 6 milyon 950 bin öğrenci bulunuyor. Öğrenciler ev kiralarını ödeyemeyip okulu bırakıp ailelerinin yanına dönmek zorunda kaldı. Ekonomik krizden dolayı da 1 milyona yakın öğrenci okulunu bırakıp çalışmaya başlamış durumdadır. Bu, yoksulluk mirasını çocuklar sırtlarına almış demektir. Ailemizle barınabileceğimiz konutlar, öğrencilerimiz için ücretsiz barınma ve üç öğün gıda talep ediyoruz.
Toplam emekli sayısının yaklaşık 15 milyon olduğu düşünüldüğünde emeklilerin yarısından fazlası 7 bin 500 lira aylık alıyor. Ortalama emekli aylıkları ise 8 bin 500, 9 bin lira civarında. Emekli maaşı yaşam değil, ölüm maaşı. Bu ücretler karşısında emeklilerimiz ciddi bir geçinme mücadelesi veriyor. Yıllarını üretimde verip prim ödeyen ve sonunda hak ettiği emekliliğe kazanan emeklilerimize hak ettikleri maaşlar verilmeli.
Türkiye’nin iştahlı kapitalistleri için işçilerin sömürüsü gibi doğanın sömürüsü de son derece normal bir şeydir. Türkiye’de son süreçte yaşananlar doğanın nasıl da sermayenin çıkarları doğrultusunda talan edildiğini açıkça göstermektedir. Sayıları hızla artan HES’lerin yarattığı sorunlar, katledilen zeytinlikler, inşaat kapitalistlerinin cepleri dolsun diye yok edilen ormanlar, doldurulan denizler, 3. havalimanı, şehir hastaneleri, köprü, otoyol diyerek talan edilen doğa, kesilen ormanlar sonucu meydana gelen seller, heyelanlar vb. artık sıkça duyduğumuz “doğal” yıkımların parçaları. Belki de eksik saydığımız bu doğa yıkımlarına her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Bu yıkımdan en çok etkilenenler ise doğada yaşayan diğer canlı dostlarımız. Geleceğimiz için doğamıza sahip çıkıyoruz.
Ortak açıklamanın ardından CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, katılımcılara seslendi.
“Biliyoruz ki en son sözü hep birlikte söyleyeceğiz” diyen Sarıbal, “İktidar yoksulluğu toplumun bütün kesimleri tarafından bir kader olarak kabul ettirmek istiyor. 22 yılda bu iktidarın kullandığı para Türkiye’nin 80 yıldan fazla kullandığı paradır. İktidar yoksulluğu büyütmek istemektedir. İktidar faşisttir. İktidar yoksulluğu gideremediği için baskı ve zulümü arttırmaktadır. Onlar faşizm diyor, biz özgürlük diyoruz. İktidarın dayattığı faşist baskıya karşı birlikte mücadele edeceğiz diyoruz” ifadelerini kullandı.
Sarıbal’ın ardından DEM Parti İstanbul Milletvekili ve SODAP Sözcüsü Kezban Konukçu, konuştu.
Meclis’te görüşülen bütçeye atıfta bulunan Konukçu, “Şu anda Meclis’te bütçe konuşuluyor. O mecliste zenginlerin bütçesi konuşuluyor. Emekçiler için, kadınlar için, gençler için bir şey yok. Zenginlerin, patronların, yandaşların vergi borçlarını nasıl sileriz diye kara kara düşünüyorlar. Emekçilere seslenmek istiyorum sakın umutsuzluğa kapılmayın. Sadece nefes alabilmek için bile direnmek zorundayız. Şu anda asgari ücretli işçiler kira bile ödeyemiyor. Zenginlikle eşitlenmek için mücadele edeceğiz” dedi.
Konuşmaların ardından eylem, Mehmet Çınar konseri ile sona erdi.
Kaynak: Bursa Muhalif