Antalya Kent İzleme Platformu, yerel seçimlere ilişkin “Kente seçim gelecek” başlıklı yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada “Yaşamsal haklarımız için kurtarıcılara değil, bir araya gelmeye ve dayanışma içinde hareket etmeye ihtiyacımız var” denildi
Antalya Kent İzleme Platformu, yerel seçimlere ilişkin “Kente seçim gelecek” başlıklı bir açıklama yaptı. Açıklamada “Kente seçim gelecek ama kent sakinleri olarak neyin seçimini yapacağız” diye sorularak “Yaşamsal haklarımız için kurtarıcılara değil, bir araya gelmeye ve dayanışma içinde hareket etmeye ihtiyacımız var” şeklinde bir çağrı yapıldı.
31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere ilişkin açıklama yapan Antalya Kent İzleme Platformu, “Bu süreçte hatırlanmış olmaktan memnuniyet duyanlarımız, temas içinde olduklarımızın kazanmasından fayda umanlarımız olacaktır mutlaka. Ancak yüzleşemediğimiz ve ötelediğimiz sorunlarımız nedeniyle kentsel yaşamdan giderek daha fazla dışlanmakta olduğumuzu hatırlatmak istiyoruz” diyerek şunları ifade etti:
Sorunlarımızın başında seçmenin/yurttaşın seçimden seçime tercihte bulunmasını isteyen siyaset anlayışı var. Bu kısıtlı siyaset anlayışını korumak ve bu yolla sürekliliği sağlanmak istenen egemenlik ilişkileri var. Bu egemenlik ilişkilerine hizmet eden, toplumsal / kentsel yaşamı düzenleyen ve keyfi bir şekilde uygulanmakta olan mevzuat var. Kamusal nitelikteki bütün oluşumları toplumun ortak çıkarları için değil, kollanan çevrelerin, etkili ve güçlü piyasa aktörlerinin beklentileri doğrultusunda hareket etmeye zorlayan kamusal otoriteyi kötüye kullanan siyasi irade var.
Ve nihayet Başkanlık Sistemi şemsiyesi altında, Vali, Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Kaymakam, Alt Belediye, İl ve İlçe Belediye Başkanlarının yetkilerini belirleyen yukarıdan aşağıya hiyerarşik ve müdahaleci; yasakçı ve baskıcı, tamamen işine geldiği gibi hak ve özgürlüklerimiz için belirsizlik ve geleceksizlik kaynağı haline gelmiş despotik bir devlet yapılanması var.
Kapalı devre görüşmeler / pazarlıklar, rüşvetler, yolsuzluklar… Kılıfına/usulüne uydurulan kararlar ile insanı ve doğayı değersizleştiren, iklim krizini derinleştiren, sosyoekonomik kaosa neden olan uygulamalar, merkezi veya yerel yönetim fark etmeksizin bütün iktidar odaklarının rotası haline getirilmiş durumda.
Bu rota Siyasi Partileri, Meslek Odalarını, Uzmanlık Kuruluşlarını ve Sivil Toplum Kuruluşları ile bütün çevreleri ya peşinden gitmeye zorluyor ya da onları dışlıyor, yok sayıyor…
Bu yolda eksik olmayan çıkar çevrelerinin baskısı, yaratılan rant düşkünlüğü, daha fazla para kazanma hedefi ile kamusal yarar kavramının içi tamamen boşaltılmış durumda. Kamusal alanlar ve kamusal hizmetler ticarileştirilip zenginleşme aracı haline getirilirken kamusal denetim de piyasalaştırıldı. Gücü ve yetkiyi elinde tutanın söz sahibi olduğu; hukuk güvencesinin kalmadığı; Pazardan pay kapmaktan başka bir ülküsü olmayan sermaye gruplarına yaslandıkça muteber olacağını düşünen siyasi partiler, siyasetçiler, meslek erbapları ile her türden fırsatçı, düzenbaz ve yıkıcı çevrelerin hüküm sürdüğü bir ülke haline getirildik.
Yukarıdan aşağıya dayatılan ve kurumsallaştırılmak istenen bu işleyiş neoliberal kapitalist sistemin ve küresel sermaye hareketinin güdümündeki küçük bir azınlığın çıkarlarına hizmet ediyor. Bu sermaye düzeni inançlarımız ve kökenlerimiz üzerinden hepimizi tek tipleştirmek istiyor. Yazık ki toplumsal hassasiyetlerimiz ile birbirimizi düşmanlaştıran politikalar izliyor. Tek adam yönetim anlayışının emir eri olarak konumlandırılan bürokrasinin, yasama faaliyetlerinin ve yargının insafına terk edilen yerleşimlerin “sakinleri” olarak yaşamaya zorluyor hepimizi. Sessiz sedasız, eylemsiz ve bir o kadar da kanaatkar ve itaatkar olmamız için kamusal yetkiler ve kamu gücü özel çıkarlar için kullanılıyor.
Bu düzen insanın doğasına, kişiliğine ve onuruna aykırı; onun varlığına, yaşam alanlarına zarar veriyor, telafisi imkansız tahribatlara yol açıyor.
Antalya Kent İzleme Platformu olarak soruyoruz, kente seçim gelecek ama kent sakinleri olarak neyin seçimini yapacağız?
Her birimizi birer müşteri yerine koyan, ancak parası olanların yararlanabileceği kentsel düzenlemeleri ve yatırımları kimin daha iyi yönetebileceğini mi belirleyeceğiz?
Hepimizi öğüten değirmene hangi “kurtarıcı” adayın daha iyi su taşıyabileceğine mi karar vereceğiz?
Kentimizin bütün köşeleri utanç abideleri ile dolup taşıyor. Önlenemeyen hava kirliliği, korunamayan su kaynakları, tüketilen ormanları ve falezleri ile imara açılan tarımsal alanları, işgal altındaki sahilleri, ortak alanları, tarihsel, kültürel değerleri, daha fazla para kazanma uğruna her geçen dönem daha fazla betona, daha fazla asfalta, demire, çeliğe ve kimyasala satılıyor.
Bu arsız ve utanmaz iştah toplumun ihtiyaçlarını görmezden geliyor…
Etrafımızı saran çalıp çırpma öyküleri arasında evsizler, kentin dışına sürülmekte olan dar gelirliler, emeği ile geçinenler, açlıkla mücadele eden çocuklar, erkek şiddetinin hedefindeki kadınlar adeta gölgeler halinde yaşıyorlar.
Antalya Kent İzleme Platformu olarak çağrıda bulunuyoruz, kentleri üretenler ve kentlerin sahipleri, o kentte yaşayan, alın teriyle yaşam mücadelesi veren çok renkli, çok sesli, çok dilli ve çok kültürlü kentlilerdir.
Esas olan sesimizi kısmak isteyenlere karşı sesimizi yükseltebilmektir.
Kötülüklerini yüzlerine vurabilmektir.
Bizleri birer müşteri olarak görenlere karşı varlığımızla, değerlerimizle dayanışma içinde kendi kendimizin sesi olabilmektir.
Sağlıklı ve güvenli çevrede yaşamak için kamusal çıkarlarımıza hizmet eden kent planlaması; alt yapı, ulaşım, barınma, gıda güvenliği, ortak alanlardan serbestçe yararlanma, korunması gereken doğal, tarihsel ve kültürel değerler, çocuk, genç, kadın, çalışan, emekli, engelli…
Hiç kuşkusuz ki bütün bu yaşamsal haklarımız için kurtarıcılara değil, bir araya gelmeye ve dayanışma içinde hareket etmeye ihtiyacımız var.
Rant Dağıtma / Rant Kapma yarışçıları haline gelen siyasi parti çekişmelerine son vermek; yukarıdan aşağıya belirlenen adayların yaldızlı sözleriyle değil, ortak ihtiyaçlarımız etrafında birleşmek; ve böylesi dayanışmanın adaylarını desteklemek bizlerin elinde.
Demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, katılımcı, denetlenebilir, kamusal çıkarlarımız için bilimsel ve toplumsal olandan yana inşa edilmesi gereken kentlilik bilincini ve yönetim anlayışını yok etmek isteyen, merkezde veya yerellerde tek adam anlayışına son vermek, hepimizin vazgeçilemez, ertelenemez bir sorumluluğu haline gelmiştir.
Kente gelen seçim ortak çıkarlarımız için / hepimizin yaşamsal değerleri için bir araya gelebilmeyi sağlayan seçim olmalıdır.
Haydi yaşam alanlarımız için dayanışmaya, haydi doğa ile barışık insan kalabilmeye…
Sendika.Org