Depremden en çok etkilenen kentlerden Hatay’da meselenin çok daha özel bir biçim almış haliyle karşı karşıyayız. Burada ihtiyacımız olan şey, kentin yeniden inşasında bütün süreçlerde depremin yarattığı yıkım karşısında halkın insanca yaşam hakkını önceleyen, bu mantık doğrultusunda yönetim süreçlerine halkın doğrudan katılımının sağlayan bir belediyecilik
Yerel seçimler yaklaşıyor. Giderek ağırlaşan yaşam ve geçim koşulları altında ezilen halkın beklentileri ile şirketleşmiş, çürümüş, anti-demokratik yerel yönetim anlayışı arasında ciddi bir mesafe var. Muhalefet partileri ise genel seçimde yaşanan yenilgi karşısında sorunun özüne dokunmayan değerlendirme süreçleriyle pek umut vadeden bir tablo çizmiyor. Halkın yaşadığı büyük yıkım, yoksullaşma, geleceksizleşme karşısında mevcut iktidarınkine alternatif bir program ortaya koymadan, iki kutup arasında mevzi kapma mücadelesinden çıkamıyorlar. Oysa gördük ve biliyoruz ki buradan çıkış yok. Böyle ne iktidar lehine olan denge bozuluyor ne de muhalefetin elde ettiği mevzilerde daha ileri kazanımlara yol açan iyi belediyecilik örnekleri sergilenebiliyor. Biz bunu deprem bölgesinde iliklerimize kadar hissediyor, halkın deprem sonrası sorgulamalarından, itirazlarından ve dayanışma seferberliğinden aldığımız güçle değiştirmek üzere harekete geçmek gerektiğini görüyoruz.
Ülkemizde neoliberal yeniden yapılanma süreci ile birlikte belediyeler, kentlerdeki kamusal hizmet üretimini bütünüyle kâr mantığı ile örgütleyecek biçimde şirketleşti. Yasal altyapı ve finansman sistemi merkezi yönetimin ve sermayenin yerel yönetimler üzerindeki kontrol ve hakimiyetini de pekiştirdi. Böylece halkçı, kamusal nitelikleri büyük ölçüde aşınmış antidemokratik bir belediye yapısı açığa çıktı. Yolsuzluklar, insanları geçinemez hale getiren hizmet bedelleri, hizmetlerin yetersiz kalması, yerel yönetimle yerel halk arasına aşılmaz duvarların girmesi, kayyumlar… Tüm bunlar yapısal bir sorun olarak önümüzde duruyor. Nasıl bir belediyecilik anlayışı tarif ettiğimizden söz edeceksek önce var olanın eleştirisini vermeliyiz.
Biz kamusal ihtiyaçları ve halkın insanca bir yaşam hakkını önceleyen halkçı, demokratik bir belediyecilik istiyoruz. Belediyelerin temel hizmetleri kent halkının müşteri sayıldığı bir kâr mantığıyla değil halkın insanca yaşam hakkını gözeterek vermesini ve bu hizmetlerin kamusal kaynaklarla finanse edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Kentlerimizin de emekçi halkın geçinebileceği, insanca yaşayabileceği şekilde yeniden inşa edilmesini gerektiğini savunuyoruz. Belediyeler sermayeye karşı yaşamı savunarak halkın barınma hakkını, ulaşım hakkını, temiz içme suyu hakkını, sağlıklı bir çevre hakkını, sosyalleşme hakkını sağlamalı, geçim koşullarını iyileştirmeli. Hem sorunların ifade ve tespit edilmesi hem de çözümlerin geliştirilmesi, uygulanması ve denetlenmesi açısından halkın yönetime doğrudan katılımını sağlamalı. Bunu da halkın özyönetim ve doğrudan demokrasi mekanizmalarını kurarak yapmalı. Tüm bunlar basitçe bir belediye seçimi kazanma meselesi değil halkın hakları için, halk demokrasisi için yürüttüğümüz mücadelenin yerel yönetimler alanına taşınmasıdır.
Depremden en çok etkilenen kentlerden Hatay’da meselenin çok daha özel bir biçim almış haliyle karşı karşıyayız. Burada ihtiyacımız olan şey, kentin yeniden inşasında bütün süreçlerde depremin yarattığı yıkım karşısında halkın insanca yaşam hakkını önceleyen, bu mantık doğrultusunda yönetim süreçlerine halkın doğrudan katılımının sağlayan bir belediyecilik. Elbette bilim insanlarının, emek ve meslek örgütlerinin de etkin katılımını sağlayan bir belediyecilik. Bunu “halkçı deprem belediyeciliği” diye de kavramlaştırabiliriz.
Şu anda hâlâ barınma en büyük sorun, altyapı harap halde, temiz içme ve kullanma suyu yok, enerji altyapısı yetersiz, Hatay kışa üşüyerek giriyor, yollarımız harap, toplu taşıma yetersiz, çevre temizliği yetersiz, havamız, suyumuz, toprağımız toza ve kimyasallara bulanıyor. Kent ekonomisi hâlâ ayağa kalkmadı, esnaf kendi kaderine terk edildi, tarım desteklenmiyor, kooperatifçilik desteklenmiyor. Tüm bunlar acil sorunlar ve bunlara tek tek halkçı çözümler geliştirilebilir. Bu da bir tercih meselesi. Sermayeyi ve ona yapışık yozlaşmış, çürümüş çıkar ilişkilerini mi tercih edeceğiz, yoksa emeğiyle geçinen ve en büyük kavgası yaşam kavgası olan emekçi halkın çıkarlarını öncelemeyi mi tercih edeceğiz? Bizim önceliğimiz halkın insanca yaşam hakkıdır, mücadelemiz yaşam mücadelesidir, yerel seçim sürecine dahlimiz de yerel yönetimlere müdahalemiz de bu yönde olmalıdır.
Depremden sonra Hatay’ın kalbinin attığı merkez ilçe durumundaki Defne’de AKP ya da MHP tehlikesi yok. Sağ bir seçeneğin seçim kazanması mümkün değil. Ancak oldukça yozlaşmış, halka uzaklaşmış, halkın taleplerine ve ihtiyaçlarına yanıt vermekten uzak, bu kente yakışmayan bir yöneticilik anlayışı var. Halk tepkili ve değişim istiyor. Bu da sol, sosyalist güçlerin bir araya gelmesi ve gerçek bir değişim süreci için harekete geçmeleri yönünde bir halk basıncı oluşturuyor. Öncelikle kendi dar örgütsel kaygılarımızı değil halkın bu beklentisini işin başına koymalıyız. Nasıl bir yerel yönetim anlayışı istediğimizi, neye ihtiyacımız olduğunu, halkla birlikte tartışarak açığa çıkarmalı, bir anlayış, bir program oluşturarak onun etrafında ortaklaşmalıyız. Böylesi bir ortaklaşma sağlanırsa sağlıklı bir temel açığa çıkacaktır. O temel üzerine de sosyalistler yerel seçimlere inandırıcı, güvenilir, kazanabilir ve değiştirebilir bir adres olarak müdahale edebilecektir. Tekrar söylemekte fayda var. Defne böyle yönetilmeyi hak etmiyor. Depremde gördük ki yaşam kavgasında kendi kaderimize terk edilmişiz. Kendi kaderimizi kendi elimize alabiliriz.
* Eylem Mansuroğlu: Hatay Halkevi yöneticisi.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.