“Birleşik bir emek mücadelesi hattını”, kamu emekçilerinin ortak çıkarlarını savunan kamu emekçilerinin örgütlü politik bir güç haline gelmesini hedef alan ana bir hat olarak örgütlemek zorunluluğu KESK’in hedefleri arasında tali bir yol değil, ana yol olarak görülmelidir
Dün görmüştüm pankartlarla bez afişlerle sloganlarla donatılmıştım
Biraz yavaş yürüyordum şimdi…
Süreyya Berfe
Sendikaların gerek ruhu gerekse fiziksel varlığı öncelik olarak bir tek hedef gütmektedir; emekçileri sosyal adalet sloganı adı altında toplamak, emekçilerin yağmalanan iktisadi, sosyal ve kültürel haklarını savunmak, ilerletmek ve emekçiler lehine sosyoekonomik-siyasal kazanımlar elde etmek.
Yapısal ekonomik krizle birlikte emekçilerin her türlü kazanılmış haklarına gözünü diken sermaye, AKP eliyle parasını, yasasını, politik hattını, medyasını, yargısını, yandaş sendikalarını, sendika kanununu, TÜİK ve ruhban sınıfını yanına alarak derinleşen/derinleştirilen ekonomik krize karşı emekçilerin hak taleplerini kontrol altına almayı başarmıştır. Ancak bu başarı sadece AKP’ye mal edilemez. Toplumsal muhalefet dinamiklerinin eksiklikleri de bu başarının yolunu açmıştır.
AKP yoksulluğu sıradanlaştırarak, toplumsal sefalete razı olma halini yukarıda saydığımız sermaye ve kendi lehine ürettiği araç ve yöntemlerle kamu emekçileri üzerinde sadece ekonomik bir baskıyı var etmiyor. Aynı zamanda kendi fikri hegemonyasını da aşağıdan yukarıya örgütlemek istiyor.
Bugüne kadar yapılan toplu iş sözleşme süreçlerinde yalın olarak görünen 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun asıl işlevinin yandaş sendikalar eliyle bizzat sermaye lehine kullanıldığıdır. 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu AKP eliyle sermayenin ekonomik ve sosyal çıkarına olduğu kadar işletenlerin (yandaş sendikaların) lehine de yapılmıştır. Kamu emekçilerinin kazanılmış haklarını temsiliyetçiliğe indirgeyerek toplu iş sözleşmesi masallarıyla baltalayanlar kendi konforlu alanlarını da korumakta üstün bir azim ve kararlılık içinde yasanın tüm nimetlerinden yararlanmaktadırlar. Böylelikle mevcut kamu görevlileri sendikaları kanunun kamu emekçileri lehine üzümü yok yaprağı vardır.
Toplu iş sözleşme süreçleri temmuz ve ağustos ayına sıkıştırılarak sessiz sedasız aceleye getirilerek adet yerini bulsun, sıra savulsun iş bitiriciliği ile yapılmaktadır. Var olan mekanizma ile bırakalım sınıflar arasındaki sosyal ve ekonomik makasın kapanmasını, aradaki uçurum emekçiler aleyhine baş döndürücü bir hâl almış durumdadır.
Sendikaların krizi aynı zamanda emekçilerin de krizidir. Kongre dönemleri herkesin kabul edeceği gibi geçmişin muhasebesini, geleceğin mücadele biçimlerinin somutlaştırıldığı en dinamik dönemlerdir. Kongre dönemleri aynı zamanda örgütün tabanın kendi sözünü söyleyebildiği dönemlerdir. Böylesi dinamik süreçler emekçilerin sendikaya yabancılaşmasını ortadan kaldıracak, sendika içi bürokratikleşmeyi kıracak işyeri temelinde emekçilerin söz ve karar sahibi olacak mekanizmaların yaratılmasının ve ötesine geçilmesinin de olanak ve fırsatlarının en yalın şekilde açığa çıktığı süreçlerdir.
Egemenler kamusal kaynakları yok edip farklı çalışma biçimleri ile emekçilerin birliğini bölmekten parçalamaktan yana politikaları hayata geçirirken, kamu emekçilerinin öznesi olma iddiasını taşıyan KESK kamu emekçilerinin bütününe yönelik niteliksel bir programı mutlaka hayata geçirmelidir. Neoliberal politikalar, kamusal ve ücretsiz olması gereken hizmetleri (eğitim, sağlık, ucuz enerji, gıda vb.) ulaşılmaz kılarken, kamuculuğu tasfiye ederken ve kamusal alanda laikliği yok sayarak derinleştirdiği sömürgeci tutumuna karşı çıkılacak politik hat, kimlikler üzerine değil, kamu emekçilerinin ortak sosyal-ekonomik-siyasi çıkarları üzerine inşa edilmelidir. Kamu emek hareketinin sınırları ve sinir uçları 4688 sayılı yasa ve onun garabet ürünü olan “toplu sözleşme düzeneğine” mahkûm edilemez. İşyerlerinden başlayarak yeni bir toplu sözleşme düzeneği gibi fiilen hayata geçireceğimiz pratik ve acil görevler önümüzde durmaktadır.
İşyerlerindeki gündelik sorunlardan başlayarak, kamu emekçilerinin yönetime katılma iradesini engelleyen emekçiyi kapı kulu, emir eri gören fikri hegemonyaya karşı katılımcı bir yönetim biçimini işyeri meclisleri kurarak öne çıkarmamız gerekmektedir. İşyerleri, işkolu ve son olarak konfederasyon düzeyinde sendikal hak ve hürriyetlerden ifade özgürlüğüne kadar yürütülecek ve kamu emekçilerini toplu iş sözleşmesinin bir parçası hâline getirecek örgütsel deneyimler çoğaltılmalı, renklendirilmelidir.
Bu çerçevede çeşitli sendikal örgütlenme biçimleri arasında “meslek sendikacılığı” dediğimiz “mesleki haklar ile sınırlı” lonca biçiminde örgütlenmelerin de tartışılması zorunluluktur. Kendi gettolarını yaratan ve sınıftan fersah fersah uzak bu tür örgütlenmelerin kamu emekçilerinin gündemini oyalamasına, amaçsızlığa teslim edilmiş yığınlar yaratılmasına, yeri geldiğinde idarenin ya da sistemin koltuk deyneği olmasına sessiz kalamayız.
“Birleşik bir emek mücadelesi hattını”, kamu emekçilerinin ortak çıkarlarını savunan kamu emekçilerinin örgütlü politik bir güç haline gelmesini hedef alan ana bir hat olarak örgütlemek zorunluluğu KESK’in hedefleri arasında tali bir yol değil, ana yol olarak görülmelidir.
Bu yolda örgütlerin yan yana gelişi değil, alt yapının bütünsel ve birleştirici taleplerinin başlıklarının öne çıkartılarak kitle ve sınıf sendikacılığın esaslarının hayata geçirilmesi olmalıdır. Kitle ve sınıf sendikacılığını başlıkları ise birini diğerine tercih ettiğimiz talepler değil, at başı olarak her birini ötekini korumanın teminatı olarak savunduğumuz tüm emekçileri kapsayıcı talepler bütünü olmak zorundadır. “Vergide adalet”, hayat pahalılığına ve derinleşen yoksullaşmaya karşı “insanca bir yaşam”, artan kira giderlerine karşı “barınma hakkı”, güvencesizliğe karşı “güvenceli iş güvenceli gelecek”, “eşit işe eşit ücret” gibi sınıfsal talepler olarak öne çıkartılmalıdır.
Emekçilerin birleşik mücadelesi sadece ekonomik talepler üzerinden örgütlenemez. Bugün emekçilerin ilerici ve proleter sınıf bütünlüğünde hareket edebilmesi için; kamuda sömürüye rıza üretme mekanizması olarak AKP eliyle çoğaltılan siyasal İslam’a ve gericiliğe karşı, laikliği yeniden kazanma mücadelesini yükseltmeli gericilikle daraltılan yaşam alanlarını amasız fakatsız net bir ideolojik hatla savunmalıyız.
Eşit yurttaşlık ilkesini kimlik eksenli değil, kamusal hizmet alabilme ve kamusal kaynaklara eşit imkanlar çerçevesinde ulaşabilme hakkı olarak görüp sınıfsal bir alan mücadelesi olarak örgütlemeliyiz. Uzun bir yoldan geliyoruz. Yeniden zor bir yolda yürümek kaçınılmazdır. Yeni bir yolda yürürken dönüp bakmamız gereken kudret tarihsel birikimimizde fazlasıyla mevcuttur.
*Erbil Karakoç, Yapı-Yol Sen Genel Örgütlenme Sekreteri
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.