Eğitim Sen, 2023/2024 yeni eğitim öğrenim yılına dair yaptığı açıklamada devlet okullarına kaynak ayırılmaması, ÇEDES projesi ve öğrencilerin beslenme sorunu olmak üzere birçok konuya değindi
Eğitim Sen, 2023/2024 yeni eğitim öğrenim yılına dair açıklama yaptı. Eğitim Sen açıklamada birçok soruna değinirken, son birkaç yıldır derinleşen ekonomik kriz sonucunda artan fiyatların okul masraflarına olan etkisini vurguladı.
Eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları bizzat iktidar ve MEB eliyle yapılan yasal düzenlemeler ve fiili dayatmalar eşliğinde sürdürüldüğünü belirten Eğitim Sen, “Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemektedir” dedi.
Engelli yurttaşların eğitime katılımı, etnik, dilsel, kültürel ve inanç çeşitliliği eğitim programlarına ve ders kitaplarına yansıtılması konusunda bir adım atılmadığını belirten Eğitim-Sen okullarda aidat veren sınıf, aidat vermeyen sınıf ayrımları yapıldığını ve aidat veren öğrenciler fiziksel olarak daha temiz ve daha donanımlı sınıflarda okurken, aidat vermeyen öğrencilerin daha az donanımlı sınıflarda ve sağlıksız koşullarda eğitim görmeye zorlandığını söyledi.
Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaokullar ve imam hatip okulları, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı il/ilçe spor müdürlükleri/Gençlik Merkezleri ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Diyanet Gençlik Merkezleri iş birliğinde yürütülmekte olan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi” (ÇEDES) kapsamında alınan toplantılar sonucu projenin, laik-bilimsel eğitim anlayışına ve pedagoji bilimine aykırı bir içerikte hazırlandığını ve uygulanmaya başladığını söyleyen Eğitim-Sen “ÇEDES ile vaiz, imam hatip ve Kur’an kursu öğreticilerinin, İlahiyat Fakültesi mezunlarının eğitim kurumu olan okullarda ‘manevi danışman’ olarak görev yapmalarının önü açılıyor. Manevi danışmanlarla öğrencilerin okul dışında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı kamplarında buluşmaları, okullardaki koordinatör öğretmen ve Gülen cemaatinin “abla ve ağabeyleri” gibi koordinatör öğrencilerle dini telkinler yapan “değerleri eğitimi” çalışmalarına katılmaları sağlanacak. ÇEDES projesi ile Millî Eğitim Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığına, dinci tarikat ve cemaatlere öğrencileri devşirmenin önü açılacak” dedi.
Deprem felaketiyle birlikte sadece binaların değil, ülkenin yönetim rejimi, ekonomisi, doğaya ve bilime meydan okuyan, tamamen ranta dayalı kentleşme politikaları da yerle bir olduğunu belirten Eğitim Sen, şunları ekledi:
Eğitime ayrılan bütçenin çok düşük seviyede olması, okulların eğitim öğretime hazır olmaması, telafi edici somut bir politikanın olmaması, barınma ve beslenme sorunlarının devam etmesi, çocukların sağlıklı yaşama hakkının bulunmaması aslında eğitim süreci açısından bu dönem çok daha karanlık bir tabloya sahip olduğumuzu göstermektedir.
Deprem bölgesinde kalan öğrencilerin hem psikososyal açıdan yoğun desteğe hem de uygun ders çalışma ortamlarına ihtiyaçları vardır. Ders çalışma ortamların sağlanmasının yanı sıra öğrencilere yönelik rehberlik faaliyetlerinin yaygın ve düzenli yürütülmesi önemlidir.
Eğitim sürecinde sekteye uğrayacak bir dönemin eğitim hayatının tamamına etki etmesi kaçınılmazdır. Deprem bölgesinde eğitim öğretimin sağlıklı ve güvenli ortamlarda sürdürülmesi için adımlar atılırken, öğrencilere ders çalışma ve etüt ortamlarının oluşturulması, bu ortamların profesyonel kişilerce koordine edilmesi ve depremden etkilenen öğrencilerin yakından takip edilmesi gerekmektedir.
“Eğitime en çok payı biz ayırdık” diyen iktidarın, eğitim bütçesini sadece sayısal verilerden ibaret görüldüğü takdirde eğitim yatırımlarının arttığını söylemenin mümkün olduğunu söyleyen Eğitim Sen “Ancak bu durum eğitim bütçesinin nereye harcandığı gerçeğinin üzerini örtmemektedir” dedi.
Devlet okullarına ayırılmayan ödeneklerin ve “gönüllü bağış” adı altında toplanan kayıt paralarının sonucu harcamaların büyük bölümünün velilerin sırtına yıkıldığını vurgulayan Eğitim-Sen “Ülkemizde halkın büyük bölümünün asgari ücret ya da asgari ücrete yakın bir ücretle çalıştığı dikkate alındığında velilerin öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanacağı, özellikle birden fazla çocuğu okula gidecek olan dar gelirli velilerin zorunlu ihtiyaçları dahi karşılamasının mümkün olmadığı görülmektedir” dedi.
Çocuğunu çevresinden duyduğu bilinen bir öğretmenin sınıfına kaydettirmek isteyen velilerden öğretmen seçimi için ayrıca ücret talep edilebildiğini belirten Eğitim-Sen, ayrıca velilerden ‘ihtiyaç maddeleri’ listesi adı altında “A4 kâğıdı, kâğıt havlu, sıvı sabun, tuvalet kâğıdı” vb. gibi ürünler talep edildiğini söyledi.
Türkiye’de çok sayıda öğrencinin okula kahvaltı yapmadan gittiğini ve hatta okulda yemek yemeden günü tamamladığını belirten Eğitim-Sen “Türkiye’de bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Bu noktada yapılacak en acil eylem, bir an önce okullarda kamunun öğle yemeği hizmeti sunmasıdır” dedi. Millî Eğitim Bakanlığı 6 Şubat 2023 itibariyle okul öncesinde ücretsiz yemek uygulamasının başlayacağını ilan etmiş olmasına rağmen bu konuda hangi adımların atıldığına dair bilgilere ulaşılamadığını ekleyen Eğitim-Sen, “Resmi okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden tüm okul öncesi eğitim kurumlarındaki çocuklara haftanın 5 günü, günlük bir öğün beslenme verilmesi uygulaması gözden geçirilerek yaygınlaştırılması diğer eğitim kademelerinde de uygulanması için gerekli adımlar ivedilikle atılmalıdır” dedi.
Bakanlığın okullara ihtiyacı kadar ödenek ayırmaması nedeniyle okulların pek çok ihtiyacı öğrencilerden düzenli olarak toplanan aidatlar, bağışlar ve okulların ticari faaliyetlerinden karşıladığını belirten Eğitim-Sen, devlet okullarının yıllardır adeta kaynak yaratmaya zorlandığını, öğretmenlerin ise öğrenci ve velileri ile “satıcı-müşteri” ilişkisi gibi para ilişkisine girmek zorunda bırakıldığını söyledi.
Sonuç olarak; Türkiye’nin eğitim sisteminin, çocuklar ve gençler için okurken mutlu, gelecekleri için umutlu olacakları bir eğitim ortamı sunmaktan çok uzak olduğunu belirten Eğitim Sen şunları söyledi:
Çağdaş ve nitelikçe yeterli bir eğitim hakkından bahsedebilmemiz için eğitim; herkesi kapsamalı, yeterli sürede verilmeli, yaşam boyu ulaşılabilmeli, kamusal bir anlayışla parasız olmalı, içeriğinin çağdaş, bilimsel ve laik olmalı, resmi dil yanında diğer ana dillerde de yapılabilmelidir. Okullarda verilen eğitimin içerik bakımından dini değil, bilimsel esaslara dayalı olması, eğitimin gerçek anlamda laik ve demokratik bir yapıda örgütlenmesi için tüm emek ve demokrasi güçleriyle birlikte mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.
Açıklamanın tamamı için: 2023/2024 Eğitim Öğretim Yılı Başında Eğitimin Durumu
Sendika.Org