Sarıgazi Halkevi’nin aylık çıkarttığı yerel bültenin on beşinci sayısı çıktı
Bülten, “İnsanca bir yaşamı birlikte kuracağız!” manşetiyle çıktı.
Bültende Halkevleri’nin 9 Temmuz’da yaptığı Olağanüstü Genel Kurul’a yer verildi. Çekmeköy ve Sarıgazi’de yapılan kadın buluşmalarının aktarıldığı bültende, son dönemde karma eğitime yönelik saldırılara karşı “Laik, bilimsel ve karma eğitim için mücadele zamanı” başlığıyla bir yazı yer aldı.
Bültenin arka sayfasında Suruç Katliamı’nın 8’inci yılında yapılacak anmaya çağrı yaptıkları için tutuklanan 7 üniversitelinin serbest bırakılması çağrısı yapıldı.
“İnsanca bir yaşamı birlikte kuracağız!” başlığıyla yayımlanan arka sayfa yazısı ise şu şekilde:
Cudi’de ormanlar yakılıyor, Akbelen ormanları katlediliyor. Cudi’de askerler birçok yerde başlattıkları orman yangınlarını videoya alırken gülüyor ve “burayı da 81’lik havanla patlattık” diyor. Akbelen’de gerçekleşen doğa talanının yaratacağı maddi kaybın onda biri oranında Limak ve açık/gizli ortakları kazanç elde etsin diye polis, jandarma halka yapmadığı işkenceyi bırakmıyor. İnsanlık tarihinde canlar verilerek ve büyük mücadelelerle elde edilen evrensel haklar gasp ediliyor. Varoluş amacı, bu gaspları engellemek olduğu anlatılan devlet, gaspların baş aktörü olarak ortaya çıkıyor. Kısa süre önce yaşanılan Maraş merkezli depremlerde gördüğümüz gibi yurttaşı yaşatmak için değil, servet transferini organize etmek için sahaya iniyor. Bir kez daha anlıyoruz ki devlet yok değil, devlet işte bu.
Mayıs 2023 seçimleriyle meşruiyetini pekiştirdiğini düşünen iktidar, emeklilerin büyük bir çoğunluğuna bir kuruş bile maaş artışı yapmayıp kolluk güçlerine, görece, dönemsel maddi rahatlık sağlayıp zor aygıtı unsurlarını, halka karşı kullanma yönünde motive ediyor. Çiftçi tarlasını, bağını, bahçesini işleyip hasat ediyor fakat kamu kurumlarından randevu alamadığı için ürününü, belirlenen alt sınırın da altında bir fiyata tüccara vermek zorunda kalıyor. Kendi nam ve hesabına iş yaptığı yanılgısı içerisindeki bu çiftçi, proleterleştiğinin adını da koyamadan, hiçbir riske ortak olmayan tüccara çalışıyor. İşsizlik, iş bulunduğunda da açlık sınırının altında bir ücretle çalışma, ev kirasını, faturaları ödeyememe piyasanın normali olarak yutturuluyor. Zeval gelmemesi temennisi halkta sıkça dile getirilen devlet, yoksuldan alıp zengine veren bir mekanizma olarak işliyor.
Hastanelerden randevu alınamıyor, ilaca ulaşılamıyor. CİMER gibi talep, şikâyet mecraları sonuç üretmiyor. Mahkemelerde, özelinde de ceza mahkemelerinde dava açılamıyor ya da hukuka uygun bir dava süreci işlemiyor. Gündelik yaşamın rutinine dönüşen kadın, işçi katliamları, çete savaşları devlet müdahalesinden muaf tutuluyor. LGBTİ+ bireyler hedef tahtasına oturtuluyor, yaşam hakları dahi tehdit ediliyor. Suçlu kamu görevlileri ve adli suçlular cezasızlık uygulamalarıyla cesaretlendiriliyor. Hukuk ve zor aygıtları; sosyalistler, siyasal Kürt hareketi, muhalif gazeteciler üzerinde sopa olarak kullanılıyor. Her basın açıklaması ya da hak arama eylemi polis saldırısına uğruyor. Patron, devlet el ele, sarı sendikalar dışında kalan sendikal örgütlenmeyi engellemek için her türlü kirli oyuna başvuruyor.
Bu akıldan, izandan, insani değerlerden yoksun koşullara toplumu razı etmek kolay bir iş değil elbette. Ama imkânsız da değil. Bireyleri yalnızlaştırmak, kendi içine kapatmak, korkutmak, kendini suçlu hissetmesini sağlamak, zihinde yaşam gerçeğinden uzaklaştırıp sanal bir illüzyona inandırmak yöntemlerden bazıları olarak kullanılıyor. Bu teorik yöntemlerin pratik karşılıkları, mevcut sömürü düzeninin devam etmesi için, büyük paralar harcanarak gündelik yaşama enjekte ediliyor. Neredeyse tamamı düzen siyasetine eklemlenmiş geleneksel medya sürekli yalan, algı yaratmaya dönük kavramsallaştırılmış haberler yayınlıyor. Maaşlı sosyal medya trolleri yalan haberler yayıp itibarsızlaştırma operasyonları yapıyor. Sosyal medya fenomenleri kapitalist tüketim ahlakını dikte eden yaşam algılama biçimleri pompalıyor. Asla ulaşılamayacak hedeflere yönlendiren kişisel gelişim kitapları piyasaya sürülüyor. Zihni bir düşünsel illüzyon evrenine hapsetmek üzere kuran kursları, cemaat, tarikat yapıları ve bunların yurtları devlet tarafından teşvik ediliyor. Aynı amaca hizmet etmek üzere okullara imam atanıyor, yaz kursları için Milli Eğitim Bakanlığı gerici vakıflarla protokol yapıyor.
Halka, sandık dışındaki meşru hak arama yollarına başvurmamayı telkin eden, halkı seçmene, siyaseti de temsile indirgeyen muhalefet yaklaşımı, seçimlerin kaybedilmesiyle çöktü. Halk lehine restorasyonlar yapacağını vadeden bu yaklaşımın çökmesi, intiharları, moral çöküntüyü, düzen içi muhalefete karşı da öfke ve güvensizliği getirdi.
Neoliberal-faşit politikalarla kuşatılarak yoksulluğun, karanlığın dibine itilen ve insanca bir yaşam için mücadele, örgütlenme, sorgulama arayışı içinde olan kitleleri, siyasetsiz, hareketsiz, örgütsüz ve savunmasız bırakmayacağız. ÇEDES projesinden ücret rejimine, ev içi emekten sendikasızlaştırmaya, hukuksuzluklardan işsizliğe, cinsel yönelimden sanatın icrasına müdahaleye, uyuşturucu çetelerinden tarikatlara, barınma krizinden geçinememeye kadar sistemin ürettiği tüm sorunlara karşı birbirimizden öğreneceğimiz ve ikili iktidar nüveleri oluşturarak kuşatmayı kırabileceğimiz yaşam meclislerinde, sorunların özneleriyle bir araya geleceğiz. Neoliberal faşist saldırılara karşı mahallelerimizde ırkçı gerici yapıları teşhir edecek, iş yerlerimizden okullarımıza kadar, yaşamın tüm alanlarında “söz, yetki, karar iktidar halka” sloganının somutlaşacağı aracısız, doğrudan müdahaleyi ve aynı zamanda faşizme karşı halkın öz savunma ve direniş potansiyelini örgütleyeceğiz.Halkımızı, yaşam meclislerinde bir araya gelmeye, kapitalizmin tarihsel krizinin yaşandığı ve sınıfsal çelişkilerin keskinleştiği bu koşullarda, işçi sınıfının çıkarlarına yaslanan, bağımsız devrimci bir siyasetin olanaklarını birlikte üretmeye ve yaşamı yeniden inşa etmeye çağırıyoruz.
Sendika.Org