Sosyal hayat içindeki asgari nezaket, bu toprakları (evet Ankara’da bile) terk edeli çok oluyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkalarının kapımızın önüne habersizce bırakıp kaçtığı bir şeyden söz edercesine, “Enflasyonu vatandaşımızın günlük hayatından çıkaracağız” diyor.
“Türkiye ekonomisine sadece faiz ve kur penceresinden bakan mandacı dayatmanın kodları artık çözüldü”ğünden bahsediyor.
Her iki cümle de Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayındaki son Kabine Toplantısı ardından yaptığı konuşmadan.
Söylemek lazım ki, metni hazırlayan ekip” iyi iş” çıkarmış. Yıllara yayılmış ve tamamen talimatlarının sonucunda ortaya çıkan bu ağır ekonomik buhrandan, talimat sahibi Cumhurbaşkanı’nı azade kılıp “manda” kavramsallaştırmasıyla başka adresler göstermek ve aynı metin içinde ümit saçan vaatlerde bulunmak, yılmadan rıza üretme çabasına girmek, esaslı bir hünerdir.
Benzer hüner, ertesi gün (yani dün) yurtdışı müteahhitlik hizmetleriyle ilgili toplantıda da sergilendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu defa tuzaklardan bahsedip “Türkiye’yi faiz ve enflasyon (bir önceki gün dediği gibi kur değil!) cenderesinde tutmak isteyenlerle boğuşarak bugünlere geldik” diyor ve teşhisi koyuyor:
“Ekonomide yaşadığımız sıkıntıların çok büyük bir kısmı, siyasi saikle hayata geçirilen oyunların ürünüydü.” Devamında da ekonomide yaşanan sıkıntıların gerisinde böyle bir arka plan olduğunu söylüyor.
O anda “Nedir o siyasi saikler?”, “Mandacı dayatmayı kim yaptı?” “Oyunları hayata geçirenler kimlerdi?” , “O arka plan, sıkıntılara nasıl yol açtı?” diye sorsak nasıl cevaplar alacağımızı doğrusu merak ediyorum. Ama bildiğiniz (ya da bilmediğiniz) gibi, Erdoğan’ın konuşma yaptığı kamusal alanlarda, kendisine dışarıdan birinin, kısıtlanmadan çerçevelenmeden soru sorma olanağı pek olmuyor. Dolayısıyla “hazirun” da kendisine söylenenlerle yetinmek durumunda kalıyor.
Neyse ki güven iklimi sayesinde uluslararası kuruluşlar “10 milyarlarca kaynağı” (doları mı TL mi net değil) akıtmaya başlamış. Yakında olumlu etkilerini görecekmişiz. Hayat pahalılığı sorununu çözmek için yoğun bir gayret gösteriliyormuş ve bu konuda da kısa sürede netice alınacağına inanılıyormuş.
Sürekli okurlar fark etmiştir, iktidarın (ve ekonomiyi yönetenlerin) son zamanlarda ekonominin seyrine dair kurduğu dile dikkatli bakıyorum.
Kendi bozdukları ekonomi dengelerinden nasıl söz ettiklerine, bunları sözümona onarırken, vergi ve ve zamlarla vatandaşın hayatını daha da içinden çıkılmaz hale getiren kendileriyken, hayali mekanizmalar anlatıp, kendi sorumlulukları ile aralarına mesafe koymalarını fantastik buluyorum. Ama işin doğrusu ben fantastik bulsam ne olur bulmasam ne.
Seçmen nezdinde rıza üretmek konusunda esaslı bir deneyim ve uzmanlık sahibi bir iktidar yönetiyor ülkeyi. Karşısında, öz eleştiriye yanaşmayan, “yanlış yaptık” diyemeyen özür dilemeyi bilmeyen, seçmeniyle bağ kuramayan, kırdığı, güven yıktığı inancı onarmaya teşebbüs dahi etmeyen, seçmeni siyasetin öznesi kılamayan, sadece kendi varlığı, özlük hakları, koltuklarıyla meşgul görünen bir muhalefet olduğu müddetçe de bu böyle devam eder gider.
Ülkeyi 22 yıldır yöneten iktidar, yarattığı tablonun sorumluluğunu hayali düşmanlara atabilir.
Demek istediğimi, basit ve yaşanmış bir örnekle de anlatmaya çalışayım:
Birkaç gün önceydi. 50 cl’lik su, Kızılay Bakanlıklar’da karşılıklı iki büfenin birinde 5 TL diğerinde 7,5 TL’ydi. 7,5 TL fiyat söyleyene “Karşı büfede 5 TL dedim”. Bıçkın bir ifadeyle “Oradan al o zaman” dedi. “Tutturabildiğimiz fiyatı söyleriz mi diyorsunuz” dedim. “Evet aynen öyle diyorum” diye yanıt verdi. “Bu tutumunuzu ilgililere ileteceğim” dedim. “Kime istersen ona git” dedi.
Sosyal hayat içindeki asgari nezaket, bu toprakları (evet Ankara’da bile) terk edeli çok oluyor. O yüzden bu diyalogu, nezaket eksikliği değil, satıcıdaki denetlenmeyeceğinden emin olma haline dikkat çekmek için aktardım.
Hadi bakalım ey iktidar, bu hayat pahalılığı ile kim nasıl mücadele ediyor?
Bana sabır telkin edilen bir vatandaş olarak soru sorma hakkımı kullanıp cevap bekliyorum.
Kaynak: T24
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.