Suruç Katliamı davası, Ankara Katliamı’ndan tutuklu tek sanık Yakup Şahin’e tüm sorumluluk yüklenerek ceza verilmesi sonrası dosyanın tefrik edilmesiyle devam ediyor. Firari sanıklar Deniz Büyükçelebi ve İlhami Bali yönünden süren dava Urfa 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Avukat beyanlarının sonrası verilen aranın ardından duruşma 5 Aralık’a ertelendi
Suruç Katliamı davası, Ankara Katliamı’ndan tutuklu tek sanık Yakup Şahin’e tüm sorumluluk yüklenerek ceza verilmesi sonrası dosyanın tefrik edilmesiyle devam ediyor. Firari sanıklar Deniz Büyükçelebi ve İlhami Bali yönünden süren dava Urfa 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Suruç Aileleri İnisiyatifi, katliam yaralıları ve tanıkları sabah erken saatlerinde Urfa’ya gitti, duruşma öncesi adalet nöbetini sürdüren Şenyaşar ailesi ziyaret edildi.
IŞİD’li Kasım Güler, Ömer Yetek ve Azzo Süleyman El Aggal’ın tanık olarak dinlendiği duruşmayı Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) milletvekilleri Ferit Şenyaşar, Dilan Kunt Ayan ve Emek Partisi (EMEP) milletvekili Sevda Karaca, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve çok sayıda siyasi parti, demokratik kitle örgütü temsilcisi izledi.
İki Türk askerinin yakılarak katledildiği görüntüleri medyaya servis eden ve 2018 yılında yakalanan IŞİD’in “medya bakanlığı” çalışanı Ömer Yetek’in ifadeleri Ankara ve Suruç Katliamı dosyalarına girmiş, Yetek Suruç, Ankara, Antep katliamın emrini Ebu Zeynep Halebi’nin verdiğini söylemiş, ayrıca IŞİD’in katliam planlarına ilişkin bilgiler de vermişti. Azzo Süleyman El Aggal Suruç, Sultanahmet katliamları başta birçok canlı bomba saldırısının planlayıcısı olan ve katliamlara patlayıcı temin ettiğini itiraf etmiş, Kasım Güler’in ise Suruç’ta katliamı gerçekleştiren canlı bomba Şeyh Abdurrahman Alagöz ile bağlantılı IŞİD’in sorumlularından olduğu ortaya çıkmıştı. Avukatların IŞİD’lilerin sanık olarak dinlenmesi talebi bu duruşmada da kabul edilmedi ve IŞİD’liler tanık olarak dinlendi.
İlhami Bali’yle 2010’da hapishanede tanıştığını söyleyen Kasım Güler, o zaman Bali’nin IŞİD’le bir bağı olmadığını, Deniz Büyükçelebi ve katliam hakkında ise bilgisi olmadığını iddia etti. 2014’te IŞİD’e “aradığı İslami şeriat” olduğu gerekçesiyle katıldığını söyleyen Güler, 2015 yılında “Türkiye’ye giriş çıkışların rahat olduğunu, bazen jandarmanın yanından rahatça geçerek sınırdan geçtiklerini” belirtti.
Azzo Süleyman El Aggal, olayla herhangi bir ilgisi olmadığını, İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi’yi tanımadığını iddia etti.
Mahkeme heyetinin detaylı sorular soran avukatlara müdahale etmesi dikkat çekti. Heyetin müdahalesi sonrası tanıklar çelişkili ifadelerde bulunmaya devam etti. El Aggal, Sultanahmet ve Suruç katliamlarıyla bir alakasının olmadığını, karakolda işkence gördüğü için kendisine verilen ifadeyi imzaladığını iddia etti.
Yakalandığında verdiği ifadelerde Suruç, Ankara ve Antep katliamlarının emrini Ebu Zeynep Halebi’nin verdiğini itiraf eden IŞİD’li Ömer Yetek, Suruç Katliamı ile ilgili bilgisinin olmadığını ve El Aggal’ın ismini ilk kez duyduğunu öne sürdü.
IŞİD’lilerin çelişkili beyanlarının üzerine giden ve gerçekleri ortaya çıkarmak isteyen Suruç Katliamı davası avukatları sık sık mahkeme tarafından engellenmek istendi. Mahkeme başkanının “aleyhinize olan sorulara yanıt vermeyebilirsiniz” sözünden güven alan Yetek, sorulara yanıt vermeyi reddetti. Yetek yalnızca Bali’yi tanıdığını ve sınırda insan kaçakçılığı yaptığını, IŞİD’e çalıştığını söyledi.
IŞİD’li tanıkların üçü de sorulan sorulara gülerek yanıt verdi.
Mahkemenin engelleme girişimin yok sayan dava avukatları çarpraz sorguyu sürdürdü. İçişleri Bakanlığının Sultanahmet ve Suruç Katliamı’nın bombacısını temin eden kişi olarak açıkladığı Azzo Süleyman El Aggal’ın ilk ifadesinde ’99 doğumlu olduğunu ve bombayı temin eden kişinin Mahir El Aggal olduğunu, ikinci ifadesinde ise ’95 doğumlu olduğunu söylediğine dikkat çeken avukatlara Aggal, etkin pişmanlıktan yararlandığını, çok fazla işkence gördüğünü, ne dendiyse kabul ettiğini öne sürdü.
IŞİD’li tanıkların beyanları ardından Suruç aileleri söz aldı. Katliamda babası İsmet Şeker’i yitiren Dilek Kaya Şeker, katliamın ardından olay yerine gelen, çantasından IŞİD bayrağı çıkan ve polis tarafından halkın elinden alınan imam lakaplı Abdullah Ömer Arslan’ı hatırlattı. Polisin Arslanı tıraş ettiğine dikkat çeken Şeker, “Adalet nerede” diye tepki gösterdi.
Düş yolcuları için 8 yıldır adalet aradıklarını, gerekirse dava için bir hafta Urfa’da kalacaklarını belirten Şeker, “Babamın eşyaları alırken emniyetten benim çantam öttü, bombacının çantası niye ötmedi, niye aranmadı” diye sordu.
8 yıldır aynı şeyleri söylediklerini kaydeden Şeker, dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “konuşursam yer yerinden oynar” sözlerine işaret ederek, “Davutoğlu’nun koltuk sevdası yüzünden mi benim babam öldürüldü. İki kardeş (IŞİD’li) biri Suruç’ta biri Ankara’da bomba patlattı. Tanık dediklerinizi bize göre katil” vurgusu yaptı.
Suruç Katliamı’nda hayatını kaybeden Çağdaş Aydın’ın babası ve kendisi de katliamda yaralananlardan Feti Aydın da 8 yıldır bir arpa boy yol gidemediklerinin altını çizdi. Katliam günü ambulansların engellendiğini, yaralılara polisin saldırdığını hatırlatan Aydın, şöyle devam etti: “Ömer Arslan gelmiş fotoğraf çekiyor, halk güvendiği polise teslim etmiş, polis ne yapmış sakalını kesip yollamış. Deliller karartılıyor. Avukatımız Gülhan Kaya tutuklandı, çocuklarımız tutuklu. Suçları ne?”
Mahkemeye geliş amaçlarının adaletin ortaya çıkması olduğunu vurgulayan Aydın, “Sanık katiller gülerek cevap veriyor, siz ‘her soruya cevap vermeyebilirsiniz’ diyorsunuz. Oturma eylemlerimiz engellenmeye çalışıyor niye? Bu kamera görüntüleri nerede sır mı oldu, kaç somut delil var ama sonuç yok. 8 yıldır adalet arıyoruz, adalet aramak suç mu? Başka katliamlar yaşanmasın diye 8 yıldır buralara geliyoruz er ya da geç katiller hesap verene dek buradayız” dedi.
Annesi Nazegül Boyraz’ı katliamda yitiren Yasemin Boyraz da 8 yıldır geldikleri mahkemede adeta sanık gibi yargılandıklarını kaydetti. 3 IŞİD’linin işkence altında ifade verdikleri iddiasına değinen Boyraz, “Asıl Suruç katili kim” diye sordu.
33’ler için adalet mücadelesinden asal vazgeçmeyeceklerini vurgulayan Boyraz, Suruç’a adalet geldiğinde gerçekleşen tüm katliamlara adalet geleceğini de ekledi.
Katliam tanıklarından Yalçın Demir de direnenleri selamlayarak söze başladı. Suruç Katliamı’nda hayatını kaybedenlerin ailelerine ve Suruç için adalet arayan SGDF’lilere yönelik saldırıları hatırlattı. Haziran ayı oturmasında polislerin araçları anma alanına yönlendirdiğini, bir aracın üstlerine sürdüğünü hatırlatan Demir, Suruç’ta ihmali olan tüm kamu görevlilerinin terfi aldığını belirtti. Demir adalet mücadelesinden vazgeçmeyeceklerini söyledi.
Avukat beyanlarının sonrası verilen aranın ardından duruşma 5 Aralık 2023 tarihine ertelendi.
Öte yandan ANKA’nın haberine göre, Suruç Katliamı’na ilişkin davada mağdur avukatları, mahkemeden IŞİD’in sınır emiri İlhami Balı’nın Konya’da tedavi görüp görmediğine ilişkin çelişkili bilginin ortadan kaldırılması için Sağlık Bakanlığı’ndan, IŞİD’in bir diğer sınır emiri Deniz Büyükçelebi hakkında da Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan (MİT) bilgi talep edilmesini istedi.
Dava öncesi hayatını kaybeden 33 kişinin avukatları, dosyada ilerleme sağlanması için yeni taleplerde bulundu. Avukatların dosyanın genişletilmesi için mahkemeye verdiği talep dilekçesinde, IŞİD üyesi Şükrü Yoldaş’ın tanık olarak dinlenmesi istendi. Dilekçede şunlar belirtildi:
Mahkemenize Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün bağlantılı olduğu kişilere ilişkin daha önce sunduğumuz dilekçelerimizde, H. İbrahim Yoldaş ve M. Şükrü Yoldaş arasında irtibat bulunduğundan kısaca bahsetmiştik. M. Şükrü Yoldaş, o dönem Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün yakın çevresinde olan, aynı zamanda Adıyaman IŞİD hücresinin aktif militanlarından olup, hakkında IŞİD örgüt üyeliğinden dava açılmıştır. Ayrıca M. Şükrü Yoldaş’ın Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi 2016/232 E. sayılı dosyasında görülen 10 Ekim Ankara Katliamı dosyasında, 2015 yılında Suriye’de IŞİD kamplarında dosyamız sanıkları ve örgütün Gaziantep ve Adıyaman hücrelerindeki militanlarla çok sayıda fotoğrafı olduğu ortaya çıkmıştır. M. Şükrü Yoldaş, kendi anlatımına göre ve diğer tanıkların beyanına göre bir dönem Gaziantep’te çalışmış olup, dosyada mevcut HTS kayıtlarından, kardeşi olan ve mahkemenizce tanık olarak dinlenmesine karar verilen H. İbrahim Yoldaş ile o dönemde çok sayıda iletişimi bulunduğu, bu iletişimin kendisi Suriye’ye geçtikten sonra da devam ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Adıyaman Emniyet Müdürlüğü’nün Şeyh Abdurrahman Alagöz’le bağlantılı kişiler hakkında düzenlediği iletişim raporunda da bu hususlar belirtilmiştir. Dolayısıyla olayların gelişiminden ve dosyada mevcut delillerden M. Şükrü Yoldaş’ın Şeyh Abdurrahman Alagöz’le birlikte hareket ederek birlikte Gaziantep’e gittikleri ve muhtemelen H. İbrahim Yoldaş’la Şeyh Abdurrahman Alagöz arasında bağlantıyı da kendisinin sağladığı, sonrasında ise birlikte Suriye’ye gittikleri anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle M. Şükrü Yoldaş’ın da Şeyh Abdurrahman Alagöz ve dosyamız firari sanıklarıyla sıkı irtibatı bulunduğu ve Suruç Katliamı ve firari sanıklar hakkında önemli bilgilere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle de tanık olarak dinlenmesini talep ediyoruz.
Dilekçede, bir diğer IŞİD’li Ayşenur İnci’nin de IŞİD’in sınır emiri İlhami Balı ile irtibatının tespit edildiği belirtilerek şunlar kaydedildi:
Ayşenur İnci, Suruç Katliamı’nı gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz ve onunla birlikte hareket eden IŞİD’in Adıyaman hücresindeki aktif militanlarından Ersel Ocak’ın eşi olup, dosyaya gelen teşhis tutanağından da anlaşıldığı üzere o dönem Adıyaman hücresinde bulunan tüm militanlar hakkında oldukça detaylı bilgilere sahiptir. O dönem eşiyle birlikte Suriye’de çatışma bölgelerine gitmiş ve orada da çok sayıda militan ile örgütün o dönem yaptığı faaliyetleri ve eylemleri hakkında bilgi sahibi olmuştur. 2018 yılı sonlarında da kaçak yollarla Türkiye’ye dönmüştür. Türkiye’ye döndüğünde tanıdığı örgüt militanları hakkında çok detaylı ifade vermesine ve dosyamız sanıklarından İlhami Balı’yı teşhis etmesine rağmen kendisine ne Suruç Katliamı hakkında ne de firari sanıklar ve Şeyh Abdurrahman Alagöz hakkında soru sorulmamıştır. Bu nedenle gerek Adıyaman’da bulunduğu dönemde Şeyh Abdurrahman Alagöz ve diğer örgüt militanlar ile yakın ilişkisi bulunması gerekse Suriye’de bulunduğu dönemde dosyamız firari sanıklarıyla ilgili bilgi sahibi olması sebebiyle Ayşenur İnci’nin mahkeme huzurunda tanık olarak dinlenmesini talep ediyoruz.
Dilekçede, aranırken Konya’daki Cihanbeyli Devlet Hastanesi’nde tedavi gördüğü ortaya çıkan IŞİD’in sınır emiri İlhami Balı’ya ilişkin de şunlar belirtildi:
Son celse ara kararı gereğince Konya Cihanbeyli Devlet Hastanesi’ne yazılan müzekkereye verilen cevabi yazıda, ‘Hastane kayıtlarında İlhami Balı’ ya dair bir tedavi kaydı bulunmadığı’ bildirilerek, yazı ekinde Cihanbeyli Devlet Hastanesi’nin 2016 yılı temmuz-ağustos aylarına ait dahiliye servisi kayıtları sunulmuştur. Ancak aynı konuda daha önce yazılan müzekkereye Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü tarafından verilen cevabi yazıda, ‘İlhami Balı’nın 25 Temmuz 2016 tarihinde Konya Cihanbeyli Devlet Hastanesi Acil Dahiliye Yoğun Bakım ünitesinde tedavi gördüğü’ bildirilmişti.
Dolayısıyla her ikisi de Sağlık Bakanlığı’na bağlı olan ve aynı bilgisayar sistemini ve veri bankasını kullanan iki kurum tarafından verilen bilgiler arasında ciddi çelişki bulunmakta olup, bu çelişkinin sebebi tarafımızdan anlaşılamamıştır. Sonuçta bu konudaki çelişkinin giderilmesi ve İlhami Balı’nın durumuyla ilgili net bilgi alınması gerekmektedir. Bu nedenle bu defa müzekkere ekine her iki kurumdan gelen cevabi yazılar da eklenmek suretiyle Sağlık Bakanlığı’na müzekkere yazılarak iki kurumun yazıları arasındaki çelişkinin nereden kaynaklandığının sorulmasını ve doğru bilginin gönderilmesinin sağlanmasını talep ediyoruz. Ayrıca Sağlık Bakanlığı’ndan bu konuda çelişkili bilgi verilmesinin sebebiyle ilgili de idari soruşturma yapılarak sonucundan bilgi verilmesi de istenmelidir.
Dilekçede, MİT’ten istenecek bilgilere ilişkin de şunlar kaydedildi:
Dosyamız sanıklarının son durumuna ilişkin yazılan müzekkereye EGM İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından verilen cevabi yazıda, ‘MİT Başkanlığı’nca kendileri ile herhangi bir bilgi paylaşımı olmadığı, Cumhuriyet savcılığı ya da mahkeme tarafından talep edilmesi halinde MİT tarafından elde edilen bilgilerin talepte bulunan makama doğrudan iletileceği’ belirtilmiştir. Öte yandan, dosyaya gelen çeşitli evraklarda firari sanıkların Suriye’de olduklarına dair bilgiler olduğu gibi, örneğin Deniz Büyükçelebi’nin öldüğü yönünde de bilgiler ve tanık beyanları mevcuttur. Dolayısıyla bu konuda dosyaya gelen bilgiler birbiriyle çelişkili olup, özellikle sanıkların Suriye’de ve kamplarda olup olmadıkları hususunda MİT’ten bilgi istenmelidir. Bu nedenlerle sanıkların son durumunun sorulması için bu defa MİT’e müzekkere yazılmasını talep ediyoruz.
Kaynak: ETHA