İşçiler gerçek bir sendikal örgütlenmede kararlılık gösterince sermaye grubu patron sendikasını çağırıyor. Yapılan görüşmelerin neticesinde işveren, işçilerin numaralarını kendi çağırdığı sendikaya veriyor. İşçileri günde üç veya dört defa arayarak sürekli taciz ediyorlar, yalan beyanlarla işçileri manipüle ediyorlar, bunlar da yetmeyince önce promosyon olarak küçük hediyeler dağıtıyor, bu taktik de tutmazsa işverenden aldıkları milyonlarca lirayı “bizim sendikamıza üye olursanız TİS sürecine kadar her bir işçiye aylık 1250 TL para vereceğiz” diye dağıtıyorlar
Ülkemizde işçilerin söz sahibi olabildiği, komite, konsey, meclis tipi örgütlenme çalışması yapan az sayıda mücadeleci sendika bulunmaktadır. Diğer yandan sendikal harekete işçi sınıfını pasifize eden sarı sendikal eğilim hâkim durumdadır. Ancak, sermaye ile ekonomik, demokratik ve sosyal haklar konusunda uzlaşan ve bir sendikal bürokrasi inşa eden bu anlayış bile mücadeleci sendikaları engellemekte yetersiz kalmaktadır.
Enerji işkolunda da farklı sendikal anlayışlar bulunmaktadır. Mücadele etmeden, üstten verilen haklar ile kurulan ya da AKP destekli örgütlenen sendikalar ile bağımsız olarak kurulan ve işçi hakları için korakor mücadele eden sendikalar mevcuttur. Bu sendikaların kendilerine atfettikleri ve özünde yapısal olarak tarifledikleri örgütlenme modelleri vardır. Kimisi sendikal örgütlenmeyi bürokrasi kıskacında yürütürken, kimisi işçiler için işçilerle birlikte yürütülen bir mücadeleci çizgiyi ortaya koyar. Ancak son dönemlerde gelişen bir eğilim ise “sosyal sendikacılık adı altında” promosyonlar vasıtasıyla örgütlenen “patron sendikacılığı”dır.
Bu sendikal eğilimi sarı sendikacılık olarak adlandırmak bir bakıma doğru değildir. Patron sendikacılığı, sarı sendikacılık modelinin katmerlenerek gelen bir dalgasıdır.
Soru 1: Bu sendikal eğilimin temeli sarı sendikacılıktan geliyor. Tarihsel olarak sarı sendikacılık kaba tabirle şöyle bilinmektedir:
Şimdi bu sarı sendikacılığın yetersiz kaldığı noktada işverenler, alternatif eğilimlere yönelmektedir. Bunun adresi ise devlet ve sermaye işbirliği içerinde kurulmuş olan patron sendikalarıdır. Bu eğilime yönelim şu noktada başlamaktadır. İşçiler sarı sendikadan alternatif mücadeleci bir sendikaya geçer. Sermaye artık işyeri içi taciz (mobbing), işten atma, sürgün vs. ile yıldıramadığı işçiye karşı sarı sendika alternatifi olarak gördüğü promosyoncu patron sendikacılığı devreye girer. Bu eğilim tam olarak şu şekilde işliyor:
İşçilerin iradi kararlılığı sonucunda yenilen sermaye grubu patron sendikasını çağırıyor. Yapılan görüşmelerin neticesinde işveren, işçilerin numaralarını bizzat kendi eliyle bölge bölge, birim birim, kendi çağırdığı sendikaya veriyor. İşçileri günde üç veya dört defa arayarak sürekli taciz ediyorlar ve bunlar da yetmezmiş gibi yalan beyanlar ile bizim sendikamıza 300 kişi üye oldu, 400 kişi üye oldu diyorlar. Tabii bu, patron sendikasının ilk oyunu. Bunlar da yetmeyince promosyon olarak, polar, fincan takımı gibi “ucuz” hamleler ile işçilerin iradesini teslim almaya çalışıyorlar. Bu taktik de tutmaz ise işverenden aldıkları milyonlarca lirayı “bizim sendikamıza üye olursanız TİS sürecine kadar (örneğin 6-8 ay) her bir işçiye aylık 1250 TL para vereceğiz” diye dağıtıyorlar. Hiçbir sendika hele ki bu modelde işletilen sendikalar kendi kasasından 1 lira parayı işçilere vermez, kaldı ki edilen pazarlıkta ve işletilen modelde işçilerin iradesi parayla satın alınmaktadır. İşçilerin yoksulluğunu, fakirliğini kullanarak işletilen bu eğilim sarı sendikacılığın katmerlenerek gelen yeni bir modelidir.
Yani patron sendikacılığı sarı sendikacılığın ileri bir düzeyidir. Yukarıda ifade ettiğim sarı sendikacılığı tarif eden altı tanıma ilaveten:
İşte yeni düzen, patron sendikacılığı…
Bu yazıyı yazmamın amacı, gelişen yeni sermaye düzeninde sendikaların ve sınıf hareketinin karşısına çıkacak gelişmelerin uyarı maksatlı bir tahlilidir. Bu sendikal eğilim sarı sendikacılığın devamı ve ileri versiyonudur. Sarı sendikacılık olarak tariflediğimiz her unsuru bünyesinde bulundurur ve TİS süreci yaklaşınca işçilere yüksek miktarlarda aylık para vererek üyelik toplar.
Peki, bu duruma nasıl gelindi?
Geçmişten bu yana özelleştirme süreçlerine kadar uygulanan toplu iş sözleşmelerinde kazanılmış ekonomik, sosyal ve demokratik hakların hepsi bir bir geride kalmıştır. Sarı sendikalar, özelleştirme sürecinden sonra birinci dönem toplu iş sözleşmesi diyerek bu hakları koruyamamış ve işçiler yoksulluğa itilmiştir. İşçilerin alternatif bir arayışa girmesi ve mücadeleci sendikaların varlığı sonrası sarı sendikalar var olan statükoyu koruyamamaya başlamıştır. Bu noktada patron sendikaları devreye sokulmaya çalışılmaktadır. İşçiler ne kadar dirayetli durursa dursun yoksullaşma sürecinde artı gelir olarak gördüğü bu sendikayı tercih etmeye mecbur bırakılmaktadır.
Bu durumun sadece bir sendika ile sınırlı kalmadığını farklı işkollarında aynı konfederasyona bağlı olan sendikaların bu taktik ile örgütlendiğini ve işçilerin üzerinde yeni tahakküm mekanizmasının yoksulluğu kırıntı ile örtme yoluyla kurulduğu da açıktır. Yeni başlayan ve işçi mücadelesi önünde engel olan bu eğilimin genelleşme belirtisi gösterdiğinin altını çizelim.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.