“Çocuklar da dahil olsun” sloganıyla yola çıkan 6 aylık çocuk politikası dergisi Çember çıktı
“Çocuklar da dahil olsun” sloganıyla yola çıkan 6 aylık çocuk politikası dergisi Çember çıktı.
İlk sayıda şu yazar ve konu başlıkları yer alıyor:
Derginin manifestosu:
Çocukların çoğunluğu neden bir an önce büyümek ister? Ya da yetişkinler neden bunun tam tersi olarak “keşke hep çocuk kalsaydık” derler?
Yetişkinlere göre çocuklar çok şanslıdırlar çocuk oldukları için. Büyüyünce hayatın ne kadar da zor olacağının farkında değillerdir.
Oysa gerçek öyle değil. Çocuklar büyümek isterler çünkü çocuk olarak kaldıklarında yok sayılırlar. Bu, en yumuşak ifadeyle korkunç ve çok yorucudur. Hele de böyle bir dünyada, o dünya da yeterince korkunç ve yorucuyken.
…
Kapitalizmin dünya çapındaki krizleri derinleşiyor; savaş, göç, ekolojik kriz, yoksulluk…
Her biri yüksek düzeyde fırtınalar yaratıyor. Patriyarkal kapitalizm ile birlikte varlığını sürdüren yetişkin egemenliği ve paternalizm de bu sistemlere eklemleniyor, başka bir sorun alanını işaret ediyor. Bu sistem ve içinde yaşadığımız dünya, çocuklar için de yalnızca felaketler getiriyor.
Sadece çocuk oldukları için eşit değil çocuklar. Kapitalizmin içinde belli bir sınıfa, coğrafyaya, dine, dile, bedene doğuyorlar. Ve kendisiyle birlikte, kendinden önceki egemenlik ve hiyerarşi sistemlerini de miras alan kapitalizm; yetişkinlerin egemenliğini de devralıyor ve bugün çocuklara kendi yarattığı vahşi koşullarda yaşamayı dayatıyor. Çocuklar da bütün bu krizler yumağının içindeler. Hatta içine doğdukları ailenin, ebeveynlerin ya da bakım verenlerin sınıfsal konumundan, savaşlardan, göçten, pandemi ve ekoloji krizinden, erkek egemenliğinin yarattığı vahşetten yetişkinlere göre çok daha fazla etkileniyorlar.
Yetişkinlerin, onların içinde de erkeklerin egemen ve özne olduğu toplumda çocuklar özne olarak görülmüyor, kabul edilmiyor. Özne olarak görülmedikleri gibi söz söyleyemedikleri süreçlere de katılamıyor ve toplumsallaşamıyorlar. Yerleşik çarpık çocuk algısı, devletlerin politikalarından kurumlara, ailelerden günlük ilişkilere kadar her yerde kendini gösteriyor ve çocuklar bu yaşamda yok sayılıyorlar.
Kapitalizm ve patriyarka; onlarla bağlantılı olarak aile ve devlet –doğalında içindeki tüm yetişkinler-çocukların bu nesne konumundan faydalanıyor, çıkar elde ediyor ve kendilerini yeniden üretiyorlar.
Çocukların maruz bırakıldıkları hak ihlalleri, ihmaller, istismarın çeşitli biçimleri her gün giderek artıyor. Marx’ın işaret ettiği biçimde, “çocuk kanı üstüne kurulu” olan, ilkel birikim sürecinde yoğun olarak çocuk emeğini en ucuza sömüren kapitalizm; bugün, sıkıştığı krizden çıkmak için yine aynı biçimde çocukların emeğinin sömürüsüne yöneliyor. Uluslararası sözleşmeler, savaş bombalarının ardından silinip gidiyor; devletler, çocukların haklarının tanınıp uygulanması noktasında keyfi biçimde adımlar atabiliyorlar; ama aslında tam da çıkarlarının gereğini yapıyorlar.
Çocuk meselesi bir taraftan liberal, romantik ya da vicdani bir alana sıkıştırılırken öbür taraftan başka biçimlerde uçlaştırılabiliyor. Oysa çocukluk başlı başına politik bir mesele. Ve ancak sistemle, sistemdeki iki sınıfın konumlarıyla ve yetişkin egemenliği ile bağları kurulduğunda sorunları çözülebilir.
Şimdilerde ise içinden geçtiğimiz zaman dilimi; kapitalizmin bütün dış cephesinin döküldüğü, temellerinin sarsıldığı ama yerine ne gelecek, henüz kestiremediğimiz, bir sürü olasılığı iç içe yaşadığımız bir dönem. Bütün krizlerin karşısında geniş kitlelere yayılan mücadelelerin tomurcuklarının yeşerdiği bir dönem aynı zamanda.
Bu bağlam ve süreçte;
- Çocuklar ve çocuklukla ilgili her şeyin politik olduğu, sistemden ve krizlerden ayrı düşünülemeyeceği gerçeği giderek daha da gün yüzüne çıkıyor,
- Çocukların eşit, özgür, barış içinde ve demokratik koşullarda yaşayabilmeleri ve özgürleşip özneleşmelerinin mücadelesi olarak çocuk hakları mücadelesi yayılıyor; bu mücadelenin önemi ve aciliyeti artıyor,
- Çocukların özneleşmesinin esaslarından olan katılım ilkesinin, çocuğun kendisinin merkeze koyulduğu ve çocuklarla birlikte oluşturulacak, bütünlüklü, hak temelli, çocuğun yararına bir çocuk politikası gerekliliği güncel ihtiyaçlar arasındaki yerini koruyor,
- Sınıf mücadelesi ve anti-kapitalist alanlarla, diğer tüm mücadele dinamiklerinin yan yanalığı, ortaklaşma, birbirine güç verme, dayanışma ve çıkışı birlikte inşa etme zeminleri artarken çocuk hakları hareketinin, çocuk politikasının buralarla kuracağı teorik/pratik bağların zenginleştirilmesi, güçlendirilmesi çocukların özneleşmesi noktasında önem taşıyor.
Bugün kapitalizm yıkılmaya yüz tutmuşken, sosyalizmin yıldızının yeniden parladığı açık bir gerçek. Bu yüzyılın; kendine özgü, yepyeni dinamikleri de kapsayan ve insanlığın kurtuluşuna kapı açan yeni bir yaşam, başka bir dünya formuna ihtiyaç duyduğunu görüyoruz.
Başka bir dünyanın mümkünlüğü mücadelesi verilirken, pek de görülmeyen, tartışılmayan ama geleceğe havale edilen bir alan oluyor çocuklar. Oysa hatırlayalım insanlığın yıldızının parladığı o eşsiz Ekim Devrimi’ni ve onun daha üçüncü ayında ilan edilen Moskova Çocuk Hakları Bildirgesi’ni. O bildirgenin bugünkü sözleşmeleri fersah fersah aşan dilini, içeriğini ve pratiğini. O zaman olmuş, şimdi de olabilir. Yapabiliriz.
Şimdi tam zamanı!
Dışından izleyerek değil. Birilerinin bizim yerimize kurmasını bekleyerek değil. Dâhil olarak, dâhil ederek…
Bugün reddettiklerimizin yerine yarın ne koyacağız? Eğer bunun cevabı için yarını beklemeyecek ve şimdiden yanıtlar üretecek, deneyecek, riskler alıp hatalar yapacak ama illa ilerleyeceksek adımlarımızı çok yönlü atmalıyız. Ki bu adımlar ne geçmişin birebir aynısı olacak ne de geleceğin tamamını önümüze bir şablon olarak sunacak. Bizim çağımızın “yeni”sini, ilk defa bizler deneyimleyeceğiz, deneyimliyoruz da…
O halde çocukları, çocuk hakları mücadelesini, çocuk politikasını, çocukluğun politikliğini de buraya dâhil etmeliyiz. Çünkü çocuklar yeni dünyayı eskinin içinden geçerken yaşayarak deneyimleyecek ve öyle öğrenecekler. Kendileri de bu inşanın aktif birer öznesi olabilecekler. Tıpkı iklim grevlerinde yaptıkları gibi, tıpkı sendikalar kurdukları gibi, tıpkı barış için örgütlendikleri gibi…
İşte bu çemberi bu yüzden çiziyoruz!
İçinde yaşarken aynı zamanda değiştirmek için mücadele ettiğimiz dünyada çocukları dışarıda bırakmayalım, onları da dâhil edelim, kapladığımız alanlarını geri verelim diye…Ya da şöyle söyleyelim: Onlar zaten varlar, buradalar, oradalar, her yerdeler, sadece bizim onları içeriye almamız gerekiyor. Her anlamda içeriye.
Çember çevresinde birlikte tartışalım, politikayı geliştirip derinleştirerek uygulamalarına katkı sunalım diye…
Bunu şimdilik biz yetişkinler yapalım ancak ufkumuzu çocukların bu alanın ana öznesi olarak var olmaları ve bizlerin birer adım geride olmasına doğru geniş bırakalım.
Dergimiz, çocuk hakları mücadelesinin genişleyen, büyüyen dinamiğine, sesine, sözüne mecra olsun, bir alan açsın istiyoruz. Bizimle birlikte yüzünü çocuklara dönen kim varsa çembere dâhil olsun diyoruz.
Çünkü; çemberin etrafında düşünüp eylediklerimiz, yazıp çizdiklerimiz biz yetişkinlere yeni kapılar açmakla kalmasın; ülkedeki diğer mücadele dinamiklerine de katkılar sunsun, oralarla da çocuk politikası noktasından bağlar kursun, birbirimizi beslerken beslenelim, böylece çember büyüsün büyüsün…
Çember diyoruz çünkü bu çağda göz hizasında ilişki kurmanın, aynı çizgilerde yan yana gelmenin, birbirini eşit mesafeden dinlemenin kıymetini biliyoruz. Her şeyin erimeye, kopup dağılmaya yüz tuttuğu zamanımızın hoyratlığında yan yana olmanın, birbirimizden güç alıp birbirimize yaslanmanın kıymetini de biliyoruz. Bu dünya çocuklarla birlikte çok daha güzel olur, alacak, onu da biliyoruz.
Derdimizi derdi bilen, dünyaya çocukların gözünden de bakabilen ve onlar hızlıca buraları doldurabilsin, biz yetişkinlere bu alanda düşen sözler giderek azalsın diyebilenleri çembere davet ediyoruz.
Çocuklar için, çocuklarla birlikte…
Sendika.Org