Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın çağrısıyla “Eşitlikten yana bir bakan istiyoruz” başlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı, ayrımcı, kadına yönelik şiddet ve sosyal politika konularından bihaber basın açıklamasından sonra imzaya açılan metni iki günde 115 kadın ve LGBTİ+ örgütü imzaladı
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı, ayrımcı, kadına yönelik şiddet ve sosyal politika konularından bihaber basın açıklamasından sonra imzaya açılan metni iki günde 115 kadın ve LGBTİ+ örgütü imzaladı.
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın çağrısıyla “Eşitlikten yana bir bakan istiyoruz” başlığı ile açılan imza metnini 115 kadın ve LGBTİ+ örgütü imzaladı. Bugün (29 Ocak) açıklamayı ve imzaları yayımlayan Mor Çatı, “#Eşitlikİstiyoruz” dedi.
Açıklama metninin tamamı şöyle:
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, 25.01.2023 tarihinde gerçekleştirdiği basın toplantısında kadınlar ve LGBTİ+’lar hakkında talihsiz açıklamalarda bulundu. Bakanın açıklamaları bizlere uzman olması gerektiği sosyal politikalar, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik şiddet ve cinsiyet yönelim/kimlik konularından bihaber olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.
Kadın Bakanlığının kaldırılarak Aile Bakanlığına dönüştürüldüğü 2011 yılından bu yana bu değişimin toplumsal cinsiyet eşitliği adına geriye gidiş olduğunu ve Bakanlığın kadınlar lehine politikaları rafa kaldırarak aileyi güçlendirmeyi odağına aldığının defalarca altını çizdik. Bakan Yanık’ın açıklamaları bu tespitimizi bir kez daha doğrularken aynı zamanda bakanlığın temel görevlerinden dahi habersiz olduğunu gösteriyor.
Bakanın kadına yönelik şiddetin alkolizmden kaynaklı olduğuna dair tespitinin sadece yanlış değil aynı zamanda yıllar içerisinde bu alanda üretilen bilgi, deneyim ve hukuk metinlerinin çok gerisinde olduğunu görüyoruz. Şiddetin kaynağının toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu görmezden gelme çabası ile bakanın konu hakkındaki bilgisizliği birleşince ortaya çıkan bu tespit, bakanlığın kadına yönelik şiddetle mücadele yöntemlerine dair şüphemizi derinleştiriyor. Bu konudaki bilgi ve yaklaşım eksikliği kamuoyunda HKG davası olarak bilinen, İsmailağa Cemaati’ne Bağlı Hiranur Vakfı’nın Kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı HKG’nin 6 yaşındayken ‘imam nikahıyla evlendirmesi’ olayına ilişkin bakanlığa yöneltilen eleştirilere yanıtında da ortaya çıkmaktadır. Bakanlık olarak görevini sadece davaya müdahil olma bağlamında tarif etmesi, bakanlığın çocuk yaşta evlilikleri önleme ve şiddete maruz kalan kadınlara danışma merkezleri ve sığınaklarda ihtiyaçlarına uygun bir biçimde sosyal, psikolojik ve hukuki destek sunma görevlerinin en olumlu ifadeyle farkında olmadığını düşündürüyor.
Bakanlığa hakim olan aileyi koruma anlayışı, bedeli kadınların şiddete maruz kalması, çocukların istismar edilmesi, kadınların beden ve emeklerinin sömürülmesi olsa da aile birliğini korumak üzerine kurulu. Bu anlayış, kadınları geleneksel toplumsal cinsiyet rolüne hapsederken Bakanlığın nüfus politikalarını sosyal hizmetten bağımsız tartışmasında da açığa çıkıyor. Yaşlı nüfusun bakım ihtiyacından bahsetmeden hayata katılımından bahsetmek, devletin yaşlı, hasta, engelli ve çocuk bakımındaki sorumluluğunu kadınların omuzlarına yıkmasına neden oluyor. Keza doğurganlık oranına dair yaptığı vurgunun kadınların kürtaj haklarına ve ücretsiz/erişilebilir bir biçimde gebeliği önleyici yöntemlere erişimlerini kısıtlayan devlet politikasına denk düştüğünü görüyoruz.
Son olarak Bakan Yanık’ın LGBTİ+’larla ilgili sözleri açık bir nefret söylemidir. LGBTİ+’ların varoluşlarına müdahale edilmediğini iddia ederek LGBTİ+ propagandası ile mücadele edildiğini söylemek bir manipülasyon ve kamuoyunda nefreti yaygınlaştırma çabasıdır. Bakanın LGBTİ+ olmayı değil LGBTİ+’lara yöneltilen nefreti “problem” etmesini bekliyoruz.
Adında sosyal hizmetler geçen bir bakanlığın başında olmak, aile birliğini değil toplumdaki her bireyin eşit ve özgür yaşaması için çalışmayı ve bunun önündeki engellerle mücadele etmeyi gerektirir. Bakanlığı eşitsizlik ve ayrımcılığı derinleştirecek politika ve söylemlerin aracı olarak kullanmak kabul edilemez. Bakan Derya Yanık’ı istifaya, tüm kamuoyunu ise toplumun her kesiminin eşit, özgür ve barış içinde yaşayacağı politikaları talep etmeye davet ediyoruz.
Eşitlikten yana bir bakan istiyoruz!
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık‘ın açıklamalarına 115 kadın ve LGBTİ+ örgütü olarak yanıtımız #Eşitlikİstiyoruz pic.twitter.com/87u8smBIud
— Mor Çatı (@morcativakfi) January 29, 2023
Yanık, 75. Yıl Huzurevi, Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezinde bazı gazetecilerle buluştu. Bakanlığının faaliyetleriyle ilgili bilgi veren, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yanık, aile, kadın ve çocuk konularında pek çok başlıkta ayrı ayrı açıklamalarda bulundu. Öne çıkan sözleri şöyle:
- Birincisi ömür uzadı ve yaşlı nüfusu artıyor. İkincisi doğurganlık oranı düşük. Bundan 50 yıl öncesiyle kıyasladığımızda doğurganlığın çok yüksek olduğu, ömrün kısa olduğu, dolayısıyla genç nüfusun hep daha çok olduğu bir demografiden, ömrün uzadığı ama doğurganlığın düştüğü bir demografiye döndük. Kara Avrupa’sının 100-125 yılda ulaştığı yaşlanma oranı bizde 25 yılda tamamlanacak. Çünkü biz 1980’li yıllarda kaba bir doğum kontrol uygulamasıyla karşı karşıya kaldık.
- Birincisi aktif yaşlanma yani yaşlıların ömürlerinin sonuna kadar bir şekilde üretmeye devam etmesi. İstihdam anlamında söylemiyorum, kendi hayatlarını idame ettirme kabiliyeti olmalı ve toplumsal hayata katılım imkanını elde etmeli. Bunun için çok yoğun çalışmalar yapıyoruz. İkincisi çocuk nüfusumuzu çok iyi yetiştirmemiz gerekiyor ki toplumsal devamlılığı da üretim gücünü de devam ettirebilelim.
- Yani sığınmacı nüfusun bir kısmı geriye dönmeye başladı. İkincisi, ülke sınırları içerisinde onlarda da çok öyle bir aşırılık yok. Üçüncüsü de şöyle bir şey var. Hatırlayın, 1990’lı yıllarda en çok tartıştığımız konulardan biri Doğu ve Güneydoğu’daki Kürt nüfusun çok fazla çocuk sahibi olduğuydu. Halbuki bizim vatandaşımız. Kürtlerin tamamı PKK’yı destekliyor falan değil. Dolayısıyla demografik süreçle alakalı değerlendirmeler, somut ve gerçekçi olmaktan çok biraz ideolojik fikri arka planı da taşıyor.
- Sosyal uyumun sağlanması, sağlıklı bir toplumsal yapının kurulması, sığınmacıların bir problematik olarak değil bu toplumun içinde katma değeri olan, katkısı olan birer unsura dönüşmesi için elimizden geleni yapıyoruz.
- Diyelim bir çocuğun sadece yoksulluk sebebiyle devlet korumasına alınması gerekiyorsa, biz diyoruz ki hayır, çocuk anne babasının yanında kalsın. Başka bir sebep yoksa, şiddet yoksa anne babasının yanında kalsın, biz ekonomik destek sağlayalım. Çocuklara sosyal, ekonomik destek sağlayalım ve anne babanın, ebeveynin yanında kalsın. Şu anda 160 bine yakın çocuğumuza sosyal ve ekonomik destek sağlıyoruz. Bu şu demek. 160 bin çocuğu ailesinin yanında destekliyoruz.
- Yaptığınız her çalışma son tahlilde aileyi destekleyen, aileyi geliştiren bir çalışmaya dönüşüyor. İnsanların günlük hayatlarında kendi bireysel yaşamlarını sürdürecekleri destek mekanizmalarını da gözden kaçırmıyoruz.
- Dolayısıyla o bakım destek mekanizmalarının iyi oluşturulması gerekiyor. Biz de bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz.
- Daha önce de söyledim. Lütfen ortada bir reklam pastası olduğu için bu kadar rağbet ediliyorsa bu programlara ne olur herkes şu reklam pastasından bir elini çeksin. Hepimiz, bütün kanallar bitirsin bu programları. Dolayısıyla herkes vazgeçtiğinde yine ortadaki havuz aynı kalacak. Bunu yasakladınız, cezaları artırdınız, başka bir şey bulunur. İnsanın en kolay ve en net biçimde uyduğu kural kendisinin koyduğu kuraldır. Dışarıdan gelen herhangi bir kuralın arkasından dolanabilirsiniz. Dünyanın en iyi hukuk metni de olsa bu ihlal edilebilir. Dolayısıyla öncelikle bu konuda herkesin üzerinde ittifak ettiği bir tutumun olması gerektiğini hep ifade ettim.
- Geçtiğimiz aylar itibarıyla ilgili komisyonları da kurarak aile dostu yapımların desteklenmesi, onların özendirilmesi ve öne çıkarılması noktasında çalışmalar yapıyoruz.
- Mevzuattan kaynaklı imkanlarımızı, yetkilerimizi kullanıyoruz. Yasaların bize verdiği imkanları hiç gözünün yaşına bakmaksızın kullanıyoruz. Şikayet mekanizmaları gerekiyorsa harekete geçiriyoruz. Erişimin engellenmesiyle ilgili bir şey varsa bunları harekete geçiriyoruz. müracaatlarımızı yapıyoruz, takibini yapıyoruz. Bazen yayınlarda bir konu işlenmeye başlanıyor ve biz onun özellikle çocuklarla alakalı etkisini fark ettiğimiz an ilgili televizyonla temasa geçip ‘lütfen bunu kaldırın’ diyoruz. Bunlar hiç kamuoyunun duymadığı şeyler. Bizim daha fazla bir yetkimiz yok. Şöyle bir yetkim yok benim mesela, ‘İşte bu kanal bunu yayınlıyor, kapattım kanalı.’ Buna RTÜK’ün bile yetkisi yok. Bakanlık olarak bu meselelerle ilgili bilimsel çalışmaların da sonuçlarını ortaya koyup birtakım farkındalık çalışmaları yapıyoruz, sektör yöneticilerinin dikkatini bir meseleye toplamaya çalışıyoruz. Bizim daha fazla yapabileceğimiz bir şey yok. Keşke yaptırım imkanımız olsa. En fazla diyoruz ki bakın çok büyük zarar veren bir şey, şunu şöyle yaparsanız biz de size şöyle destek oluruz.
- Şu anda bizim huzurevi kapasitemiz Türkiye genelinde talep halinde ihtiyacı karşılayacak noktada.
- Sağlık desteğimizi bugüne kadar olduğundan daha etkin bir biçimde sağlayacağız. Karşılaştığımız problemleri Sağlık Bakanlığımızla paylaşarak nasıl daha iyileştiririz, onun üzerinden birlikte çalışıyoruz. Oldukça da ciddi mesafe aldık.
- Bizim sosyal yardımlarla alakalı temel bakışımız devletin desteğine ihtiyacı olduğu her noktada vatandaşın yanında olmak. Üretilen toplam bir değer var ortada ve buna daha az erişen vatandaşın desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani bizim sosyal yardımlarımızın temeli sadece yoksulluk, sadece karnını doyurmak değil, tam tersi.” dedi. Son hizmete aldıkları sosyal yardımlardan birinin sosyal yardım yararlanıcısı ailelerin üniversite öğrencisi çocuklarının ulaşım giderlerinin karşılanması olduğuna işaret eden Yanık, “Başarılı çocuklar var, destekleyelim. Çocuklar o güveni hissetsinler. Bakın yurt dışında eğitim alanları dahi biz bu programın içine koyduk. Sosyal yardım yararlanıcısı bir ailenin çok parlak, çok başarılı bir çocuğu olabilir. Biz diyoruz ki devlet olarak sen bunu yaptığında yanındayız. Belki bir kişi çıkacak, belki on kişi önemli değil. Ama çıktığında biz onu destekleyeceğiz. O çocuklar o güveni bir hissetsinler.
- Siz istediğiniz zaman biz size bu devletin bütün imkanlarını seferber ederiz. Böyle yaklaşıyoruz meseleye. Yeter ki onlar yapsınlar, başarsınlar ve biz de onları cesaretlendirelim. Sosyal yardım, işte iki kuruş verdin, karnını doyurdu, iki ekmek aldı, öyle değil. Bu ülkenin ürettiği bir refah var. Buna herkes katılsın olabildiği ölçüde. Genişletmeye çalışıyoruz. Standartları yükseltmeye çalışıyoruz.
- Sosyal yardımlar konusunda sahadan topladığımız bilgilerle yepyeni başlıklar üretiyoruz. Mesela bugünlerde ihalesi sonuçlanmak üzere, Tip 1 diyabetli çocukların sosyal yardım yararlanıcısı ailelerin çocuklarının desteklenmesi. Biz bunu bir ulusal programa dönüştürdük. Müracaatları aldık. Sosyal yardım yararlanıcısı olup olmadıklarını çıkardıktan sonra şimdi cihazların temini için çalışıyoruz. Sadece aileye ‘senin çocuğunun şekeri yükseldi, düştü’ bilgisini vermek değil, o çocukların aynı zamanda Sağlık Bakanlığımızla birlikte sağlık hizmetine çok hızlı bir biçimde erişimini sağlayacak entegre bir projeyi beraberinde gerçekleştirdik. Onu inşallah birlikte devreye almış olacağız. Dolayısıyla yani sosyal yardım çalışmalarımızın her birinin bir karşılığı var. Hayata geçirmeden önce aylarca çalışıyoruz. Kamu kaynağını en verimli, en doğru biçimde kullanmamız lazım. İşte Türkiye’de ortalama kaç Tip 1 diyabetli çocuk vardır, sahadan geldikçe, bizim araştırmalarımızdan çıkan sonuçlara göre yaş gruplarında sayıyı da yukarı çıkarmış oluyoruz.
- Yasal düzenlemelerle alakalı herhangi bir zaafımız yok ama uygulamayla ilgili zaman zaman sıkıntılar çekiyoruz.
- Ama alkolle ilgili bir tartışmayı açmanız mümkün değil. Direkt hayat tarzı engeliyle karşı karşıya kalırsınız.
- Eşcinsel vatandaşlarımız da bizim vatandaşlarımız. Çok net. Haklarını korumak, yaşam haklarını korumak devletin sorumluluğudur ve bundan taviz veremezsin. Ama öbür taraftan eşcinselliği normalleştirmeyi, eşcinselliği kamusal alanda hiçbir problem değilmiş gibi kabul etmeyi de kimse bizden beklemesin. İkisi birbirinden çok ayrı şeylerdir çünkü. Dolayısıyla bu sınırı bir çekelim. Ondan sonra konuşalım.
- Evlilik birliği kadın ve erkekten oluşur, bunu niye yazmak istedik Anayasa’ya? Burada bir tavrı, meseleyle ilgili duruşumuzu daha net, daha keskin bir biçimde ortaya koymak istedik. Yani anayasal düzeyde tavrımızı ortaya koymak istedik.
- Mart sonunda bir Çocuk Şurası yapacağız. Türkiye’de ilk kez yapacağımız Çocuk Şurası’nda konuşacağımız başlıklardan biri de akran zorbalığı. Fakat şurayı beklemeden şimdiden arkadaşlarımız çalışmaya başladı. Bununla ilgili bir farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığımızla süreci nasıl beraber yürütebiliriz, bunun çalışmalarını yapıyoruz. Önümüzdeki süreçte bununla ilgili çalışma sonuçlarımızı duyuracağız.
- Aile Destek Programı’mız son derece esnek bir program zaten. Dolayısıyla ihtiyaç olduğu sürece uzatılır, genişletilir, kapsam değişikliği yapılabilir. İhtiyaç olduğunu sahadan gelen verilerle tespit ettikçe destek programımızı da buna göre günceller, yenileriz. Devletten destek alanlarla alakalı zaman zaman hane sayısı açıklıyoruz. Çünkü bizim sosyal yardım uygulamalarımız hane üzerinden, mesela bir engelli bireye yaptığınız destek de hane olarak kayıtlara girer. Ya da mesela bir çocuğa sosyal, ekonomik destek sağladığınızda da hane olarak kayıtlara girer. Dolayısıyla hane sayısı verdiğimizde dörtle beşle çarpıp ‘Türkiye’de 25 milyon fakir insan varmış görüyor musunuz’ gibi birtakım söylemlerle karşı karşıya kalıyoruz. Bir defa bu yaklaşım doğru değil. Yardımlardan bir kısmının muhatabı doğrudan bir tek kişidir, kesişim kümeleri olan bir şey. Şu an itibarıyla 4,3 üç milyon hane ama bu hane içinde tekil olarak muhatabın kişi olduğu destekler var. Bir hafta içinde 2022’nin net sayısını çıkaracağız.
- H.K.G meselesinde 2 yıldır biliyormuşsunuz deniyor. Kızımız süreci kendisi savcılıkla başlatıyor. Cumhuriyet savcılığına, şikayet de var. Gidecek bir yerin var mı, yok. O zaman biz seni yönlendirelim diyorlar. ŞÖNİM’e yönlendirilince biz hemen kurum bakımına alıyoruz ve konunun hassasiyetine binaen gizlilik kararı alıyoruz. Yani direkt kurum bakımına alınıyor. İstanbul’da deşifre olunca başka bir kuruluşa sevk ediyoruz ve gizliliğini temin etmek için azami hassasiyet gösteriyoruz. Bu arada soruşturmanın akıbetini öğrenmek, dava açıldıysa müdahil olabilmek için de 3 kere Cumhuriyet savcılıklarına yazı yazıyoruz. Bizim bu süreçte yapacağımız tek şey o arkadaşın gizliliğini ve can güvenliğini sağlamaktır. Bize sorduklarında bile ‘böyle biri yok’ deme yükümlülüğümüz var. Bırakın açıklamayı, zaten böyle bir yetkim yok. Bilakis yasaklandığım bir davranış biçimi o. Yani benim onu saklamam, korumam ve dava açılıncaya kadar can güvenliğini sağlamam lazım. Dava açıldıktan sonra da müdahil olmam lazım. Bunu yapmışım. Dolayısıyla 2 yıldır haberin varmış hiçbir şey yapmamışsın, son derece yanlış. Bu ithamı yapan arkadaşların da çok iyi bildiği bir şey. Bu olayda Bakanlığın sorumluluğunu eksiksiz yerine getirdiğini herkes çok iyi biliyor.
- Siyasiler bunu konuşmasın anlamında söylemiyorum. Hepimizin meselesi. Bunun üzerinden ideolojik salvolar yaparak siyasi birtakım sonuçlar alırız diye hareket edersek birbirimize zarar veririz, topluma zarar veririz idi söylediğim şey.
- Bizim sosyal güvenlik sistemimiz açısından tedavinin maliyeti değil ödeme ölçütü. Tedavinin onaylanmış olup olmadığıdır. Sağlık Bakanlığımız yakından takip ediyor, diğer birtakım ilaçların isimleri geçiyor, bunların onay süreçleri biter bitmez sisteme alınması noktasında. Fakat bazı deneysel ilaçlar olduğunu hepimiz biliyoruz ve bunlar üzerinden çok ciddi bir duygu sömürüsü oluşturuldu. Henüz onaylanmamış, tedavi edici özelliği kanıtlanmış, netleşmemiş birtakım ilaçları hem çocuklar üzerinde deneysel bir şeye dönüştürüyorlar hem de milyonlarca liralık bedelini ailelerden bir şekilde almanın yoluna bakıyorlar. Bunu ben ahlaki bulmuyorum. Nitekim biz milyonlarca liralık kanser tedavilerinin karşılıyoruz veya başka tedavileri karşılıyoruz. Burada mesele para değil. Burada mesele o tedavinin o çocuklar için uygun olup olmadığı, o ilacın onaylı olup olmadığıdır.
Sendika.Org