Mersin Halkevi, yoksulluk ve hayat pahalılığına karşı, Taş Bina önünde basın açıklaması yaptı. “Barınamıyoruz, beslenemiyoruz, ısınamıyoruz” diyen Halkevciler, birlikte mücadele çağrısında bulundu
Mersin Halkevi, yoksulluk ve hayat pahalılığına karşı, Taş Bina önünde bir araya gelerek basın açıklaması yaptı. Bir avuş patronun ve yandaşın dışında geçim sorunun herkes için ortak olduğu dile getiren Halkevciler birlikte mücadele çağrısında bulundu.
Yapılan eylemde genç işsizlik ile ilgili konuşan Mersin Halkevi Şube Sekreteri Elmas Kara, genç işsizliğinin sorumlulusunun gençler için istihdam alanı oluşturmayanlar olduğunu ifade ederek şunları söyledi:
İşsizler ordusunu kuranlar, biz üniversite mazunu gençlerin daha ucuz, daha esnek, daha güvencesiz işlerde çalışmaya mecbur bırakıp zenginliklerine zenginlik katanlardır. Üniversite mezunları, ister mühendis olsun, ister öğretmen, mesleklerini değil, sinemada yer göstermek, marketlerde kasiyerlik gibi işler yapmak zorunda kalıyor. Kendi mesleğimizi icra edemiyoruz. Mesleğimizi yapmak istediğimiz de ise üniversite eğitimimiz dışında kendimizi geliştirmemiz için almamız gereken eğitimlere de ücretli olarak ulaşabiliyoruz.
Emekli Yılmaz Bozkurt, en düşük emekli maaşının 3 bin 500 lira olduğunu hatırlatarak şunları söyledi:
İki kişi 7 bin lira. Bu insanlar kirada otursa, çocuk okutsa, ekmek yese geçinemez. Halkevleri olarak en düşük emekli maaşının asgari ücret kadar olmasını talep ediyoruz. Şuanki asgari ücretle de insanca yaşamak mümkün değil. Gelin Halkevleri’nde örgütlenelim. İnsanca ve kardeş bir arada yaşamanın olanaklarını yaratalım. “Bu ülke zengin bir ülke. Bu ülkede hiç kimse yatağa aç girmez” diyorlar. Meclis’te hazırlanan bütçe de bir avuç patron için hazırlanan bütçedir. 85 milyon için bütçe hazırlanmıyor. Ekemeğe her gün zam geliyor. Asgari ücrete zam geliyor, bugün asgari ücretle alacağımız ekmek, 2022’de asgari ücrete aldığımız ekmeğin çok altında.
Eylemde basın açıklamasını Halkevleri GYK Üyesi Çiğdem Serin okudu. “Ülkemizde ciddi bir barınma krizinin, gıda krizinin ve enerji krizinin olduğunun altını çiziyoruz. Önümüz kış ayları. Birçok insan kirasını ödeyememekle karşı karşıya ve evsiz kalmak zorunda kalacak. Birçok insan gıda krizinden kaynaklı yeterince beslenemiyor” diyen Serin, okullarda açlıktan bayılan öğrencileri hatırlattı.
Açıklanan yeni asgari ücretin bir avuç azgın azınlığın çıkarları doğrultusunda oldu bittiye getirilerek açıklandığını ifade eden Serin, “Bu miktarı sırtlarındaki küfeyi gerekçe göstererek açıklayanlar bu ülkede yaşayanların en az yarısının geçim derdini görmezden gelerek tercihini bir kez daha sermayeden yana yapmıştır. Onların sırtlarındaki küfe şirketlere nasıl servet akıtacaklarını düşünmektir, bizlerin ise insanca yaşayacak bir koşul oluşturmaktır. Yine onların sırtlarındaki küfe sarayın bir aylık milyonlarca lira giderleri, bizlerin ise kirayı nasıl ödeyeceğimiz, sağlıklı gıdaya nasıl ulaşacağımız, nasıl ısınacağımızdır. Bugün tek başına yaşayan bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ortalama 10 bin 171 TL iken yoksulluk sınırı ise 25.364 TL’dir” dedi.
“Bu şartlar altında önümüzdeki kış aylarında halkın derdine bir parça çözüm olacak acil adımlar atılmalıdır” diyen Serin, talepleri şu şekilde sıraladı:
- Her haneye 140 m3 doğal gaz, 230 Kwh(kilovatsaat) elektrik ücretsiz bir şekilde verilmelidir.
- Asgari ücret belirlenirken açlık sınırı değil 4 kişilik hane halkının yaşam maliyeti veri kabul edilmelidir ve asgari ücret insanca yaşayacak bir seviyeye çekilmelidir.
- Kiralar denetlenmeli ve bölgeye göre üst sınır getirilmelidir.
- Her okulda, öğrencilere günde bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir.
alkın yaşadığı yoksulluğun en ağır düzeylere ulaşmaması için alınması gereken önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesini isteyen Serin, sorunların bu şekilde de bitmeyeceğini ifade etti.
Serin açıklamasının devamında şunları söyledi:
20 yıllık AKP iktidarı boyunca uygulanan piyasacı, neoliberal politikalar ülkemizde yaşanan çöküntünün, krizin, yoksulluğun, hayat pahalılığının asıl kaynağıdır. Halkın elinde hak olarak ne varsa özelleşmiştir ve bu yüzden temel haklarımıza fazladan paralar ödeyerek ulaşmak zorunda kalıyoruz.
Örneğin hem doğal gazda hem de elektrikte dağıtımın özel şirketler üzerinden yapılması halkın sırtına fazladan yük bindirmektedir. Doğal gaz dağıtım şirketleri kamulaştırılacak ve halkın enerjiye ulaşmadaki aracı ve kar marjı ortadan kalkacaktır. KDV ve ÖTV faturalardan kaldırılacaktır. Patronların silinen vergi borçları tahsil edildiği takdirde zaten halktan alınan dolaylı vergilerden elde edilecek gelirden çok daha fazlası elde edilebilir. Yani çözüm enerjide acil ve bedelsiz kamulaştırmadır!
Kentimizde ise kiralık ev bulma zorluğu ve yüksek kiralar ile yakıcılığını hissettiğimiz konut sorununda acil olarak yapılması gerekenin kiralara üst sınır getirilmesi olduğunu söyledik. Ancak bununla birlikte hala devletin belirlediği zam üst sınırından daha fazla zam yapan ev sahiplerinin de denetlenmesi ve bunun için kiracıların da dahil olduğu denetleme mekanizmaları kurulması gerekmektedir. Bununla birlikte sosyal konut kalıcı çözümlerden birincisidir. Ancak açıklanan sosyal konut projeleri sosyal olmaktan uzaktır ve emekçileri kent dışına sürmenin birer aracı halindedir. Dolayısıyla emeğiyle geçinen insanların kent merkezlerinde de yaşayabileceği şekilde sosyal konut üretilmelidir. Ayrıca konut vergisi birden çok eve sahip olanlarda ev sayısı arttıkça arttırılmalı ve bu sayede konut bir yatırım aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
Her okulda, öğrencilere günde bir öğün ücretsiz yemek verilmelidir. Çünkü yaşadığımız gıda krizinin en büyük ceremesini öğrenciler çekmektedir. Gıda krizi bize hayat pahalılığı olarak yansımaktadır.
Gıda krizine karşı çok yönlü politikalar geliştirmek gereklidir ama ilk olarak tarımın halk yararına, halkın ihtiyaçları gözetilerek planlanması ve böylece hem üreticinin hem de tüketicinin çıkarına dönüştürülmesidir. Tarım şirketlerinin, emperyalist tekellerin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen tarım politikaları ülkemizde gıda krizinin en büyük sebeplerinden biridir.
Asgari ücretin dört kişilik hane halkının ihtiyaçları doğrultusunda belirlenmesi ve insanca yaşayacak bir düzeye çekilmesi enflasyona, pahalılığa karşı geliştirilecek acil önlemdir. Ancak asıl sorun ücrete bağımlılıktır. Yani temel hakların piyasalaşması. Halk sağlığa, eğitime, enerjiye, gıdaya, barınma hakkına ulaşmakta ciddi paralar ödemek zorunda kalıyor. Bu temel hakların ya parasız ya da cüzi miktarlarda paralar verilerek ulaşılması sağlanmalıdır. Bunun yolu kamulaştırmadan ve kamusal dönüşümden geçmektedir. Eğitim ve sağlık gibi en temel ihtiyaçlarda, okulların ve hastanelerin çoğu hala kamu kuruluşu gibi gözükmesine rağmen içeriği piyasacı ve gerici bir dönüşüme tabi tutulmuştur. Ortaya çıkan sonuç; randevu alamadığımız hastaneler, ilaç bulamamak, şehir hastaneleri gibi projelerle sağlık kuruluşlarının kent merkezlerinden taşınması ve sağlığa ulaşamamaktır. Bu yüzden sağlığın, sağlık kuruluşlarının halkın ihtiyaçları gözetilerek, sağlık emekçilerinin katılımıyla kamusal bir dönüşüme ihtiyacı vardır.
Derdimiz basit, derdimiz ortaktır! Geçinebilmek, barınabilmek, ısınabilmek, beslenebilmek yani kısacası insanca yaşayabilmek istiyoruz.
Bu konuda atılması gereken acil adımlarda, gerekli kapsamlı dönüşümler de yapılabilir. Türkiye’nin kaynakları bütün bunları yapabilecek potansiyele sahiptir. Ancak bunu yapabilmenin temel şartı bir avuç patronun çıkarını değil halkın çıkarını öne koymaktır. Halka şirin gözükeyim, ama esas olarak patronların çıkarlarını temel alayım diyenler bu adımları atamaz, ikisi bir arada olamaz.
Tam da bu yüzden bunu gerçek anlamda gerçekleştirecek tek güç halkın örgütlü gücüdür! Tam da bu yüzden herkese çağrımızdır, örgütlü ve bir arada mücadele etmemiz gerekiyor. Kendi sorunlarımızı kendimizin konuşacağı, kendimizin talep edeceği, kendimizin çözeceği bir hareket kurmamız gerekiyor. Bu yüzden “Bizden çalınanları geri alacağız!” diyoruz ve bu mücadeleyi birlikte büyütmeye çağırıyoruz.
Sendika.Org