Asgari ücreti, kadın ücretlerini tartışırken sınıf dahilindeki toplumsal cinsiyet temelli iktidar ilişkilerini bir kenara atarsak, küresel kapitalizmi ayakta tutan kadınların devasa ücretsiz emeğini de gözden kaçırmış oluruz. Bu da “son tahlilde” sınıfın da zararınadır
“Biliyoruz ki yine üç kuruş artıracaklar ve 1 Ocak’tan itibaren tüm tüketim ürünlerine zam gelecek. Bunun yanında şimdiden birçok fabrikadan işten atma haberleri duyuyoruz.
Bu da kadın işçileri daha fazla etkileyecek.”
“Kiranın asgari ücretin çok üstünde olduğu bir yerde, bu ücret biz işçilere ne getirir? Şimdi yine asgari ücrete zam gelecek, yine her şeye zam. Bu arada ‘Asgari ücret çok arttı, işçi masrafları
çok’ diyerek biz kadınları kapının önüne koymasalar iyi.”
“Biz kadınlar her alanda eziliyoruz. Emeğimiz her alanda sömürülüyor, yok sayılıyoruz. Sadece kadın kimliğimizden kaynaklı, aynı işi yapsak da daha düşük ücret alıyoruz. Bu hep böyle oldu.”
Bu alıntıları Yadigar’ın geçtiğimiz hafta kadın işçilerle asgari ücret üzerine yaptığı söyleşiden aldım. Asgari ücretin tarihçesi, başka ülkelerdeki durum, Türkiye’deki tarihsel gelişimi, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda kimler bulunmalı, kadınlar niye yok, kadınların hangi noktada nasıl işine yarayacağı veya yaramayacağı, komisyonun fiilen ortadan kalkması… Bu konuda tartışmadığımız mesele kaldı mı bilemiyorum ama kadın işçilerin söyledikleri kısa ve öz asgari ücret zammı meselesini özetliyor esasında…
Kadınlar enflasyonun yüksek olduğu koşullarda asgari ücrete yapılan zammın bir süre sonra temel hizmetlere yapılan zamla ellerinden gittiğini ve yine başa dönüp aynı durumu yaşayacaklarını belirtiyorlar. Marx’ı hatırlamak yerinde olabilir bu noktada. Emeğin parasal fiyatı nominal ücret artığında gerçek ücret (verilen parayla satın alınabilen ürünler) artmış olmuyor, bu normal koşullarda da böyle ama enflasyon koşullarında durum daha da vahim hale geliyor.
İşçi kadınlar kadın ücretleriyle ilgili bir başka gerçeğe daha vurgu yapıyorlar, aynı işi yapsak dahi erkeklerle aynı ücreti alamıyoruz, kadın ücretleri daha düşük. Feministler olarak bizim dikkat etmemiz gereken nokta bu, çünkü dışarıda aldığımız ücretin düzeyini evde yaptığımız ücretsiz işler belirliyor ve ücret değerlendirme sistemleri içinde veya asgari ücret hesaplamalarında kadınların bu işleri görmezden geliniyor.
Bunlardan ilki kapitalist sisteme dair bir sorun, emeğin parasal değerinin artması (itibari ücret) gerçek ücretin artması anlamına gelmiyor; çünkü bu sırada emekçinin satın aldığı mal ve hizmetlerin pahalılaşması ile sermayenin kârı, emeğin fiyatının artış oranından çok daha fazla artıyor. Tartışmanın ayrıntılarına burada girmek istemiyorum. Genel ücretler açısından bu böyle… Ama kadınların ev içindeki emeklerinin üretken emek olarak görülmemesi, ücretli emeğini de değersizleştirerek onların düşük ücretli, güvencesiz işlere hapsedilmesi sonucunu doğuruyor ve bu durum patriyarkal sistemden kaynaklanıyor.
Dolayısıyla Yadigar’ın asgari ücretle çalışan kadınlarla yaptığı söyleşiler, bize kadınlara dair bir politikayı nereden kurumamız gerektiğini gösteriyor. Asgari ücret belirlenirken, kadınların evde harcadığı karşılıksız emeğin gayri safi yurtiçi hasıladaki (GSYH) yerini de hesaplamak gerekiyor, erkek ücretlilerin bu hasıladan aldıkları paylar iyice azalmış deniyor ama bunun içinde kadınların karşılıksız emeği de var…
Asgari ücret bir başlangıç ücreti; geniş, kapsayıcı bir toplu sözleşme sistemi olmazsa asgari ücretin artması o kadar da işe yaramaz.
Esasında geçtiğimiz yıl artan fiyatlar karşısında asgari ücrete yapılan zammın erimesi, yapılan güncellemenin sendika taleplerinin üzerinde olması onları da düşündürmüş olmalı ki, bu yıl asgari ücret konusunda politika üreten sendikalar ve siyasi partiler, talep listesini biraz farklılaştırdılar. Örneğin bu yıl enflasyon nedeniyle asgari ücretin yılda dört defa güçlendirilmesini talep eden DİSK, vergi muafiyetinin yanında vergi indirimlerinin de altını çizerken “Asgari ücret değil, toplu sözleşme” isteğini dillendirdi. Çünkü asgari ücret bir başlangıç ücreti; geniş, kapsayıcı bir toplu sözleşme sistemi olmazsa asgari ücretin artması o kadar da işe yaramaz.
Bunu, önümüzdeki yıl toplu sözleşmelerde DİSK’e bağlı sendikaların yüksek oranlı zamlar isteyeceği şeklinde yorumlayabilir miyiz? Bilemiyoruz. Ama 2022 yılı içinde Alman Sendikalar Birliği (DGB) de ücret konusunda asgari bir standarda ihtiyaç olduğunun altını çizdikten sonra “iyi” diye tanımlanan işin ve ücretlerin ancak toplu sözleşmelerle mümkün olabileceğini belirterek, toplu sözleşmelerin kapsamının genişletilmesi gerektiğini söylüyordu. Bunun için federal hükümeti göreve çağırıyor ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını istiyordu. DGB’nin vurguladığı bir başka konu ise bizde sözü bile edilmeyen sıkı bir takip mekanizmasıydı. Çünkü orada da pek çok işveren işçileri kandırarak asgari ücretten düşük ücretlerle çalıştırıyordu. Bu konudaki önerilerini şöyle sıralıyorlardı:
Asgari ücretteki rakamsal artışlar kadınlara yararlı olsa da onların cinsiyetçi emek piyasaları içindeki durumlarının düzelmesine pek de yardım etmiyor. Bu noktada ücret şeffaflığının gündeme getirilmesi, toplumsal cinsiyet temelli ücret değerlendirme sistemleriyle kadın işlerinin gerçeğe yakın değerinin belirlenmesi gerekiyor.
DİSK’in temel taleplerinden biri olan “asgari ücret artışında resmi enflasyonun değil, kişi başına GSYH artışının esas alınması”nın kadın işçiler söz konusu olduğunda çok sorunlu olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Gayri safi yurtiçi hasıla hesaplamalarında kadınların ücretsiz emeği yer almaz; yani GSYH’daki artış, ücretsiz kadın emeği sömürüsünün artmasından da kaynaklı olabilir ki pandemi döneminde bu böyle olmuştur. Bu durumda ciddi bir ayrımcılık yapmış olursunuz.
Asgari ücret konusunda siyasi partilerden DİP’in ileri sürdüğü, hayat pahalılığına karşı ücretlere her ay enflasyon oranında zam yapılamasını öngören eşel mobil sisteminin, asgari ücrete temel teşkil eden hesaplamaların doğru yapılması koşuluyla, (TÜİK istatistikleri malumunuz) işçilerin durumunu bir parça olsa rahatlatacağı kanısındayız. Ama burada da istatistiklerin kadınların ücretsiz emeğini hiçbir şekilde ele almadığı gerçeği gözden kaçırılmamalı.
DİSK’in aralık ayı başında yayımlanan Asgari Ücret Gerçeği 2023 Araştırması’na göre, Türkiye’de çalışan her 5 kadından 3’ü, asgari ücret civarında ücretlerle çalışıyor. Asgari ücretin altında ücret alanların oranı yüzde 16,5 iken, kadınlar da bu oran yüzde 22,5 seviyesinde. 6,2 milyon kadın çalışanın yüzde 58,5’i, asgari ücretin altı ve asgari ücretin yüzde 20 fazlası aralığında ücretlerle çalışıyor. Öte yandan ücretli yevmiyeli kayıtdışı çalışanların yüzde 33,3’ü kadın. Kayıtdışı çalışan bu kadınların yüzde 90’dan fazlası, asgari ücretin altında bir ücretle çalışmak zorunda bırakılıyor.
Yani rakamlara göre kadınların büyük bir bölümü asgari ücretin altında ücretlerle çalışırken, kayıtdışılık da kadınlarda oldukça yüksek bir seviyede seyrediyor. Bu açıdan asgari ücretteki rakamsal artışlar kadınlara yararlı olsa da onların cinsiyetçi emek piyasaları içindeki durumlarının düzelmesine pek de yardım etmiyor. Bu noktada ücret şeffaflığı gündeme getirilerek, kadın ve erkek ücretleri arasındaki toplumsal cinsiyete dayalı fark açığa kavuşturulup, toplumsal cinsiyet temelli ücret değerlendirme sistemleriyle kadın işlerinin gerçeğe yakın değerinin belirlenmesi gerekiyor.
Sosyal haklar bağlamında sendikaların isteyebilecekleri haklar var elbette. Kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı düşük ücretli sektörlerde bir takım değişiklikler yapılabilir. Kadınların ek gelir elde etmesini sağlamak, sosyal transferleri artırmak, DİSK’in vergi muafiyeti ve indirimi meselesini toplumsal cinsiyet perspektifi ile kadınları da içine alacak şekilde genişletmek, devlet politikası bağlamında istenilecekler listesi içinde yer alabilir.
Silvia Federici, ücret için verilen mücadelenin kadınlar açısından önemini “Biz kadınların gücü ücret için verilecek toplumsal mücadeleyle başlar”* cümlesi ile vurgular. Çünkü ona göre, ücretin yanı sıra ücret yokluğu da bizim sömürülmemizin ölçüsü ve hem sermaye ile işçi sınıfı arasındaki hem de işçi sınıfı dâhilindeki iktidar ilişkisinin doğrudan ifadesidir.
Evet; asgari ücreti, kadın ücretlerini düşünürken, tartışırken sınıf dâhilindeki toplumsal cinsiyet temelli iktidar ilişkisini bir kenara atarsak, küresel kapitalizmi ayakta tutan kadınların devasa ücretsiz emeğini de gözden kaçırmış oluruz. Bu da “son tahlilde” sınıfın da zararınadır.
*Silvia Federici, Ücret Patriyarkası, Marx, Toplumsal Cinsiyet ve Feminizm Notları, Sel Yayıncılık, 2022, İstanbul
Görsel: Ian Gilpin Cozzens
Kaynak: Kadın İşçi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.