Yüksek Öğretim Kurulu’nun 41. yıl dönümüne dair açıklama yapan Eğitim Sen, “Tek başına YÖK’ün kaldırılması yetersizdir. Onun bugüne kadar yerleştirdiği bu düzenin köklerinden sökülüp atılması gerekmektedir. Üniversiteler akademik özgürlüğün, demokrasinin, düşünce ve ifade özgürlüğünün mekânları olana kadar mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir” dedi
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), 12 Eylül darbesinden sonra 6 Kasım 1981 yılında kurulan Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) 41. yıldönümüne ilişkin açıklama yayımladı.
Üniversiteleri darbeci aklın ablukasına teslim eden, rektörleri aşırı yetkilerle donatıp, üniversitelerdeki iktidar ilişkilerini merkezileştiren ve bu nedenle de siyasi iktidarların üniversitelere yukarıdan müdahalesini oldukça kolaylaştıran “YÖK’e hayır talebinin yok sayıldığı belirtilen açıklamada “Her siyasi iktidar YÖK eliyle, bilgi üretim süreçlerini kontrol ve denetim altına almaya çalışmış ve nitekim (!) muhalif ve özgür düşünceyi mahkûm edebileceğini sanarak YÖK’ün sağladığı tüm imkânlarını kullanmıştır” denildi.
Üniversitelerin antidemokratik niteliklerini güçlendirmek, üniversiteleri ticarileştirmek ve muhafazakârlaştırmak isteyenlere, kadrolaşma gayesi taşıyanlara YÖK’ün her türlü kolaylığı sunduğu ifade edilen açıklamada şunlar söylendi:
Bu nedenle YÖK, 41 yıldır varlığını sürdürebilmiş ve üniversiteler üzerindeki gücünü arttırabilmiştir. Bugün YÖK, araştırma görevlilerinin güvencesiz istihdamıyla ya da işsiz kalmaları sorunuyla değil, üniversitelerden muhalif ve eleştirel bir sesin çıkıp çıkmadığıyla ilgilenmektedir. YÖK, profesörlüğü ya da doçentliği hak etmesine rağmen yıllardır kadrolarına atanmayı bekleyen öğretim elemanlarının özlük ve ekonomik sorunlarıyla değil, daha fazla kadrolaşmanın nasıl yapılabileceğinin peşine düşmüştür. Üniversiteler içerisinde görmezden gelinen idari ve teknik personelin varlığını yükseköğretim istatistiklerinde dahi yok sayan YÖK, bugün onların “ayrımcılığa maruz kalma”, “tayin hakkı” ya da düşük ücret” sorunlarına çözüm üretmekle değil, performans ve angarya baskısını nasıl kurumsallaştırabileceği planları yapmakla yetinmektedir.
Üniversitelerin fiziki alt yapı sorunlarına ve bütçe yetersizliklerine, öğrencilerin beslenme, ulaşım ve barınma sorunlarına göz ucuyla dahi bakmayan YÖK, üniversiteleri daha fazla ticarileştirmenin, siyasi iktidarın makbul gördüğü etkinliklerle üniversiteleri fethetmenin ve üniversiteleri markalaştırmanın derdine düşmüştür. Bu nedenle, üniversiteleri aile şirketine dönüştüren rektörlere, akademik özgürlüğün ortadan kaldırılmasına, üniversitelerdeki eşitsiz ve ayrımcı uygulamalara, güvencesiz istihdama, özlük ve mali sorunlara, eğitim hakkı ellerinden alınan gençlere dair YÖK’ün bir cümlesi dahi yoktur.
Çünkü varlık nedenleri tam olarak bunu gerektirmektedir! Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki artık, tek başına YÖK’ün kaldırılması yetersizdir. Onun bugüne kadar yerleştirdiği bu düzenin köklerinden sökülüp atılması gerekmektedir. Ancak, üniversitelerin yeniden özgürlüklerine kavuşabilmelerinin ve insan, toplum, doğa yararına faaliyet gösterebilmelerinin yolu, tam da bugüne kadar uygulanan politikaların terk edilmesiyle mümkün olabilecektir. 29 Ekim 2022 tarihinde gerçekleştirdiğimiz Üniversite Temsilciler Kurulumuzun Sonuç Raporu incelendiğinde üniversitelerde yaşanan vahametin boyutları daha ayrıntılı görülebilecektir. Bu nedenle üniversiteler akademik özgürlüğün, demokrasinin, düşünce ve ifade özgürlüğünün mekânları olana kadar, üniversitelerde iş güvencesi, kamusal finansman hayat bulana kadar mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.
Sendika.Org