25 Kasım Kadın Platformu, maruz kaldıkları polis işkencesine ilişkin açıklama yaptı. Basın toplantısı yaptıkları binanın önüne iki otobüs polis getirildiğine dikkat çeken kadınlar, “Basın toplantısına bile tahammüleri yok” dedi
25 Kasım Kadın Platformu, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi binasında 25 Kasım’da yaşananlara dair açıklama yaptı. Açıklama öncesinde binanın önü polis araçları tarafından ablukaya alındı.
Söz alan Tülay Korkutan, “25 Kasım günü Hayatımız Bizim Aileniz Sizin Olsun pankartıyla birlikte Beyoğlu Evlendirme Dairesinin oradan haliç metrosuna doğru sloganlarımızla yürüyüşe geçtik. Çok kısa yürüyüşün ardından çevik kuvvet ekipleri önümüzü kesti ve bizi demirören binasının duvarına sıkıştırdı. Ablukaya alındık. Çevik polis tekme ve kalkanlarıyla doğrudan hedef alarak önlerdeki kadınlara vuruyordu.Bu abluka içerisinde uzun süre geçti, sıklıkla polis kalkanlarının sıkıştırmasıyla birbirimizin arasında ezildik, nefessiz kaldık. Kadınlar birbirini gözaltına vermemek için bir hayli direndi, aradan tek tek kadınları çekerek gözaltı yaptılar. Saçları çekilerek sert şekilde itilip kakılarak gözaltına alınan kadınlara yapılan muameleyi fiziksel olarak engellemeye çalıştık. Abluka içinde olan arkadaşlarımızdan avukat olanlar polis amirine avukat olduklarını söylemelerine rağmen bu duruma kulaklarını kapattılar ve bi arkadaşımızı yakasından çekerek abluka dışına aldılar. Polis arkadaşımızı yere yatırıp tekmelemeye başladı. Bizlerin önünü kapattı ve oraya ulaşmamızı engellediler. Bir süre arkadaşımızın sesini duymadık. Sadece polisin kalanlarla ve ayaklarıyla vurma sesleri vardı. Arkadaşımız polisin tekmeleriyle yerde yüzüne ve vücuduna aldığı darbelerden nefessiz kalıyor. Burnuna aldığı darbelerde yoğun şekilde kanamaya başladı. Yerde darp edilirken bir polis ayağı ya da diziyle kafasına ve boynunu yerde ezdiğini bizlere anlattı. Biz ondan sonra araca bindiğimizde yüzü kanlar içindeydi. Başına aldığı darbelerden kaynaklı morarmalar olmuştu. Ve bu şekilde saatlerce ters kelepçede bekletildi. Diğer bir arkadaşımızın saçlarından çektikleri için tutam tutam saçlarını topladık aracın içinden ve üstünden. Bir arkadaşımızın kafasını ters kelepçeli şekilde araca vurduklarını cinsiyetçi küfürler ederek, sizin hepinizi öldüreceğiz dediğine sahit olduk” dedi.
Söz alan avukat Tuğba Yılmaz şunları söyledi:
Biz 25 Kasım Kadın Platformu avukatları olarak taksim tünel ve çevresindeki diğer eylem alanlarında fiilen bulunduk, arkadaşlarımızın maruz kaldığı şiddetin ve işkencenin tanığı olduk, bazılarımız ise polis şiddetinin bizzat hedefi oldu. Eylemin ardından gözaltıların takibi için öncelikle Vatan Emniyete geçtik. Gözaltına alınanlara hukuki yardımda bulunabilmek ve sağlık durumlarından haberdar olmak için bir an önce görüş yapmamız gerekmesine rağmen emniyet binasının dış kapısından içeriye alınmadık. Avukat olarak yakalama anından itibaren müvekkillerimizi görmeye hakkımız olduğunu, avukatlığın yalnızca ifade işlemine eşlik etmekten ibaret olmadığını defalarca ifade ettik. Gözaltına alınanların su, tuvalet gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması, işkencenin ve kötü muamelenin önlenmesi, ters kelepçelerin çözdürülmesi ancak avukatların müdahalesiyle mümkün olabilmektedir. Emniyet de bunu gayet iyi bildiğinden, avukatları son ana kadar içeriye almamak adına elinden geleni yapıyor bir süredir. Emniyet girişinde birikerek beklemeye devam ettik.
Bu esnada, erken saatlerde tek başına gelmiş olması sebebiyle içeriye girebilmiş olan avukat arkadaşımız, kendisinin de gözaltına alınan kişilerle görüştürülmediğini, güvenlik şube binasından içeri alınmadığını ve polis engeliyle karşılaştığını söyledi. Emniyet bahçesindeki gözaltı araçlarından binadaki tuvalete götürüldükleri sırada seslenerek güç bela iletişim kurabildiği kişilerin kendisine polis şiddeti, ters kelepçe, su verilmemesi gibi ihlallerden bahsettiğini ve konuşmaya çalıştıklarında polisler tarafından engellenerek araçlara doğru sürüklendiklerini iletti. Biz de yaklaşık üç saattir kapıda bekleyen avukatlar olarak içeri girmek üzere ısrarcı olduk. Bu aşamada artık vatan emniyet içerisinde karşılaştığımız polis şiddeti başladı. Girişimize izin vermeyen polisler önümüzde kalabalık oluşturdu ve bir süre sonra amirlerinin “süpür” emriyle, bizleri itmeye başladılar. Gözaltına alınmakla tehdit edildik. Hem içeriye alınmayışımız hem de karşılaştığımız polis şiddetine dair tutanak tuttuk.
Geçen 3 saatin ve ısrarımızın ardından, 10 avukatın ifadeler için içeri alınacağı kalan avukatların ise bir süre sonra alınacağı söylendi. Tüm ifadeler tamamlanana kadar giriş problemi çözülmedi. İçeride bir avukat, aynı anda birkaç ifadeye girmek zorunda kalırken dışarıdakiler “içerde yeterince avukat var” bahanesiyle alınmadı. Dışarıda kalan avukatlar saatlerce soğukta bekletildi ve tuvalet gibi temel ihtiyaçlarının giderilmesi dahi engellenmeye çalışıldı.
Gece boyunca tüm kadınların yanındaydık, dayanışmamızla kimseyi avukatsız bırakmadık. Ancak müdafii – müvekkil görüşmelerimizin engellenmesi sebebi ile, sağlık problemi vb. özel sebepler ile mutlaka görüşmesi gerektiği halde müvekkillerini göremeyen avukat arkadaşlarımız oldu.
Gözaltına alınan arkadaşlarımızın bir kısmının Kağıthane İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü bilgisiyle oraya geçmiş olan avukatlar da benzer muamelelere maruz kaldı. Kağıthanede de emniyet binasının olduğu bölgeye girişe izin verilmedi. Sadece bir avukata otobüsleri gezmesi için müsaade edildiğinde gözaltındaki arkadaşlarımızın araçlarda ters kelepçeli bekletildiğini öğrendik. Polisler “güvenliği sağlayamıyoruz” diyerek uzun süre ifade işlemine başlamadı. Kağıthanede gözaltına alınanların isim listesi avukatlara verilmedi. Dolayısıyla gözaltına alınanları teyit edemediler, ulaşan yakınlarına bilgi veremediler.
Benzer şekilde, 12 kişinin gözaltına alınması üzerine Kadıköy Rıhtım karakoluna giden meslektaşımız saatlerce kapıda beklediği halde içeri alınmadı, ifadelere avukatsız başlandı. Avukat arkadaşımız uzun uğraşları sonucu ifadelerin yarısında içeriye girebildi.Bizler 25 Kasım Kadın Platformu avukatları olarak süreci takip etmeye devam edeceğiz. Hem bize hem gözaltındaki arkadaşlarımıza şiddet uygulayan işkenceci polisleri tespit edip yargılanmalarını sağlayacağız. İlk suç duyurumuzu Çarşamba günü 13.00’te Çağlayan Adliyesinde yapacağız. Buradan kadınlara çağrımızı yineliyoruz, polis şiddetine uğrayan herkesi bize ulaşmaya, adliyede ve sokakta birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.
Sonrasında eylemde gözaltına alınan avukat Fulya Dağlı da söz aldı. “Bu kadın düşmanı, faşist rejim yıkılana kadar da mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” diyen Dağlı daha sonra kendisine ve birçok kadına işkence uygulayan polisi de sosyal medyada paylaşarak teşhir etti.
Yaşadığı polis şiddetini bizimle paylaşan Fulya Dağlı, kendisini öldürmeye teşebbüs eden polislere ve onlara emir verenlere seslendi:
"Arkanıza cezasızlığı, rejimi alarak bizlere şiddet uygulayabilirsiniz ama bu şiddet karşısında birbirimizden, mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz!" pic.twitter.com/qCQ7XDaeGv
— 8 Mart Kadın Platformu (@8MartKadinpltf) November 28, 2022
Ardından yapılan açıklamada şunlar söylendi:
25 Kasım’daki polis şiddetine sessiz kalmıyoruz. Valilik, Kaymakamlık, Emniyet suç işliyor.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde 25 Kasım Kadın Platformu olarak her yıl olduğu gibi bu yıl da Taksim Tünel Meydanı’nda toplanmak üzere çağrımızı yaptık.
Erkek-devlet şiddetine karşı isyanımızı dile getirmek için, yan yana gelmek ve sözümüzü söylemek için 25 Kasım günü İstanbul’un dört bir yanından Taksim’e doğru harekete geçtik. Devlet, kadınların şiddete karşı güvenli bir şekilde buluşmasını sağlamak yerine, tüm gücünü kadınları engellemek için seferber etti.
24 Kasım günü önce Beyoğlu Kaymakamlığı’na yaptırılan açıklamayla eylemimiz, “bazı toplumsal duyarlılıklar nedeniyle toplumda infial uyandırabileceği, bu durumun toplumsal iç barışı tehdit edebileceği, etkinlikleri gerçekleştirecek grup/şahıslar ile vatandaşlarımız arasında sözlü ve fiziksel provokatif amaçlı olayların olabileceği, kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasının tehlikeye düşebileceği” bahanesiyle yasaklandı. Eylemimize MÜSAADE edilmeyeceği büyük puntolarla duyuruldu.
Kaymakamlık yasağına “müsaade istemiyoruz” diye yanıt vermiştik, ama 25 Kasım gecesi yaşananlar kamu düzenini kimin bozduğunu, toplumsal iç barışı kimin tehdit ettiğini, kimin hak ve özgürlükler sorunu yarattığını bir kez daha açıkça gösterdi. 25 Kasım öncesi bildirilerimizi dağıtmamız engellendi. Bildirimiz Semra Güzel, Mücella Yapıcı, Şebnem Korur Fincancı ve cezaevinde haksız yere tutulan kadınlarla dayanışma mesajı içeriyor diye Avcılar’da 8 arkadaşımız “suçu ve suçluyu övmek” gerekçesiyle gözaltına alındı. Ertesi gün, bildiri dağıtacağımızı duyurduğumuz Kadıköy’de polis ordusuyla terör ortamı yaratıldı.
Polis bu ülkede kadınlar için gerçekten bir güvenlik sorunu. Peki, 25 Kasım’da ne oldu?
Burada açıklamamızı takip eden basının çoğu biliyor, ancak bir kez daha anlatalım.
25 Kasım günü öğlen saatlerinden itibaren Taksim ve çevresi abluka altına alındı. Kentin en merkezi ve büyük meydanı yine hapsedildi. Sokak başları bariyerlerle ve polisle tutuldu. Metro kapatıldı, insanların seyahat hakkı engellendi. Saat 17.00’den itibaren eyleme geldiği düşünülen ve tek tek durdurulan kadınlar ters kelepçe takılarak gözaltına alınmaya başlandı. Bütün bu ablukaya rağmen Tünel’e çıkan sokaklarda, Şişhane’de, Galata’da ve Karaköy’de polis engelini aşıp toplanan ve yürüyüş başlatan kadınlar polis tarafından çevrelenip darp edilerek gözaltına alındı. Gözaltı işlemi sırasında hiç bir uyarı yapılmadı, polis en başından itibaren hakaret ve taciz içeren sözlerle, kalkanla, tekme ve yumruklarla şiddet uygulayarak ve çoğu noktada ters kelepçe yaparak bizleri gözaltına aldı. Gözaltılar sırasında bilinçli olarak ölüme veya sakat bırakmaya sebebiyet verebilecek kadar ağır darp, trans kadınlara dönük taciz ve transfobi, tutanaksız olarak telefonlara ve dijital aletlere el konulması, gözaltında çıplak arama dayatması, doktorların şiddete maruz kalan arkadaşlarımızı muayene etmemesi, şikayetlerini kayıt altına almaması başta olmak üzere pek çok hak ihlali, daha birçok keyfi işlem ve işkence yöntemi uygulandı. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde İstanbul’da en az 216 kadın gözaltına alındı. Ardından 27 Kasım’da Kadıköy’e yapılan çağrı da aynı gerekçe ve yöntemlerle engellendi. Dün yapılan eylemde de 118 kadın darp edilerek gözaltına alındı. İki arkadaşımız sınır dışı edilme tehdidiyle hala Selimpaşa Geri Gönderme Merkezi’nde tutuluyor. Bu eylemler sırasında sadece kadınlar değil, eylemi takip eden basın mensupları ve karakol işlemlerinde yanımızda olmak isteyen avukatlar da şiddete maruz bırakıldı.
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde kadınların yaşadığı polis şiddeti aleni bir Türkiye tablosudur. İktidarını korumak için her şeyi yapmayı göze alan AKP, kadınlar ve LGBTİ+’lar başta olmak üzere toplumsal muhalefetin tamamına karşı savaş açmış durumda. Yasaklarla, baskılarla, hukuksuz gözaltılar ve tutuklamalarla kendisine karşı mücadele edenleri bir bir geri çektirmeye çalışan iktidar karşısında kadınlar ve LGBTİ+’lar susmadı, korkmadı, itaat etmedi, vazgeçmedi. Ancak bu 25 Kasım’a giden süreçte ve 25 Kasım günü bir kez daha gördük ki gittikçe artan devlet şiddeti ve faşist baskılar kadınlara, LGBTİ+’lara, gençlere, işçilere, Kürt halkına ve toplumun bütün ezilenlerine yönelik topyekûn bir saldırı halinde devam ediyor.
Her yıl yüzlerce kadın öldürülürken kadın katillerini cezasızlıkla ödüllendirenler; içerisinde istismarın, şiddetin, cinayetin, kadın ve çocukların emek ve beden sömürüsünün olduğu aileleri korumak için düzenlenen nefret mitinglerine izin verirken kadınların ve LGBTİ+’ların yürüyüşlerini engelleyenler, “terörle mücadele” bahanesiyle her türlü özel savaş yöntemini kullanmaktan çekinmeyenler, İstanbul’un en kalabalık caddelerinden birinde bombalı saldırı yapılmasını engellemeyip bu saldırıyı Rojava’ya savaş açma bahanesine dönüştürenler bizlerin güvenliğini düşünemez, sağlayamaz. Güvencemiz ancak ve ancak birbirimiz olabiliriz.
Bizler bütün bu şiddete rağmen 25 Kasım günü yan yana olmak, Tünel Meydanı’nda buluşmak için sonsuz bir çaba sarf ettik. Her yeri eylem alanına çevirdik ve eylemimizi gerçekleştirdik. Ancak bizlere uygulanan şiddeti kabul etmiyoruz. Prosedür denilerek işkence ve kötü muamelenin normalleştirilmesini kabul etmiyoruz. Son zamanlarda Türkiye’nin normali haline getirilmeye çalışılan bu şiddet ortamının ve konuşanı, yazanı, itiraz edeni, destekleyeni “terörist” diye hapseden bu iktidarın karşısında, herkesi birlikte mücadele etmeye, susmamaya, vazgeçmemeye, itaat etmemeye çağırıyoruz.
25 Kasım Kadın Platformu olarak yaşadığımız şiddeti belgeleyip hem suç duyuruları, hem görevini kötüye kullanan doktorlara karşı disiplin soruşturmaları için hazırlık yapıyoruz. İlk suç duyurumuzu 30 Kasım Çarşamba günü saat 13.00’te Çağlayan Adliyesi’nde gerçekleştiriyoruz. Buradan basına ve kamuoyuna çağrı yapıyoruz. Bunun sonrasında da kitlesel bir suç duyurusu için tanıklıkları toplamaya devam edeceğiz. 25 Kasım için Taksim’e gelen, polis şiddetine maruz bırakılan herkesi şiddetin izlerini belgelemeye, suç duyurusu yapmaya davet ediyoruz. 25 Kasım Kadın Platformu’nun sosyal medya hesaplarını takip ederek, yaygınlaştırdığımız formu doldurarak dâhil olabilirsiniz. Eylemimize katılmamış olsa da şiddetin farklı biçimlerine maruz bırakılan tüm toplumsal kesimleri, meslek örgütlerini ve muhalefeti kendi gündemleriyle de birleştirerek kadınların polis şiddetine karşı mücadelesinin yanında olmaya, sorumluluk almaya çağırıyoruz. Burada özellikle İstanbul Barosu ve Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipleri Birliği ve milletvekilleri başta olmak üzere elbette tüm toplumun polis şiddetinin olağanlaştırılması, kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin şiddetle bastırılmaya kalkışılması karşısında susmamasını, güçlü bir tavır koymasını bekliyoruz. Bugün birlikte ses çıkarmazsak yarın çok geç olabilir. Biz kadınlar haklarımızdan, hayatlarımızdan, mücadelemizden, özgürlüğümüzden, eşitlikten asla vazgeçmeyeceğiz. Sokaklarda görüşmek üzere.
Sendika.Org