Bir daha aynı şiirleri aynı türküleri okuyamayacak, dinleyemeyeceğiz. Bizim kaybımız, bu toprakların kaybı, bence hiçbir zaman telafi edilemeyecek. Behçet Aysan artık yok, Nesimi Çimen artık yok! Romantizmle yaklaşmanın, kaybı derinleştirmekten başka bir işe yaramadığını anlamamız gerek. Elimizdeki pırlantalar, safirler çalındı, yok edildi
Sivas Madımak anmasından her döndüğümde benzer tartışmaları, samimiyetsiz anmaları ve en çok da bitmeyen ve bitmeyecek olan İslamcı nefreti görüyorum.
Radikal İslamcı örgütlerin sesi olan, iktidar tarafından da sırtı sıvazlanmış Yeni Akit’in “yine olsa yine yakılır” açık niyetleriyle Madımak Katliamı’nı savunduklarını görüyoruz. Yine aynısı oldu.
Yeni Akit gazetesinin köşecilerinden Ali İhsan Karahasanoğlu, dünkü yazısında Madımak’ta aydınları yakan 10 bin kişi için “Anayasal haklarını kullanıp Aziz Nesin’i protesto etmek isteyen insanları otel yakmakla suçluyorlar” dedi. Bu bir niyet belirtisi veya fikir telakkisi değil. Bu apaçık acılarınızla / acılarımızla alay etmek. Muhalif kesimin protesto gösterilerini, özellikle son dönemde gündemde olan LGBTİ yürüyüşlerini savunurken kullandığı cümleleri de alıp hem yaşanabilecek en büyük katliamlardan birini hafifseme hem de mücadele anlatısıyla alay etme amacıyla kullandığı bir jargon.
Karahasanoğlu bunu her zaman yapıyor zaten. 2 Temmuz onun için garantili bol nefret soslu bir köşe yazısı malzemesi. IŞİD ve El Kaide için kahramanlar tabirini kullanan birinden en azından sessiz kalmasını bekleyemezsiniz. Türkiye’de yapılan hatalardan biri de budur bence. Açıkça düşmanlığını ifade eden, bugün yine aydınlar, Aleviler bir otelde toplansa yakılsın diye köşe yazıp manşet atacak birilerinden bile sırf aynı topraklarda yaşıyoruz diye suskun kalmasını beklemek büyük bir hata. Belki de bu naiflikti Madımak’ta katliama yol açan.
Son iktidarın alan açıp verdikçe verdiği bu katliamcı örgütlerin ve toplulukların sesi olan yayın organları azmettirici olarak orada durmaya devam etti ve edecekler. Mesele şu ki; biri bir yerde bir şeyler yazar hiç de ciddiye alınacak değildir hatasına düşmemek. Ben Madımak haftası olduğu için oradan örnekle anlatmaya devam edeceğim. En küçük dergiden en çok bağıran ve desteklenen katliam azmettiricisi Yeni Akit’e dek hepsinin takip edilmesi, en küçük kutu haberine bile tepki gösterilmesi taraftarıyım.
Her cümlede çıkarılacak olan ses, hadsizliğe vurulacak bir tokat olacaktır. Geçtiğimiz yıllarda salıverilen Madımak katliamcısı “Ahmet Dede”lerini nasıl unutmayıp haftalarca ve hatta bugünlerde de anıyorlarsa sadece bir Metin Altıok dizesi için bile Madımak katliamcıları ifşa edilmeli, onlara en üst perdeden tepki gösterilmeli ve bu sürdürülebilir olmalıdır.
Örneğin Yeni Akit Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu şunları yazmış, 2 Temmuz Sivas Katliamı’na ilişkin yazısında:
Her 2 Temmuz’da, sol mecraların adet haline getirdikleri tekrarları dinler, muhafazakâr tv kanallarında bile dillendirilen iftiraları bir daha, bir daha izleriz. Olayların başını anlatmazlar… Kimler, niçin gösteri yapmışlardır, söylemezler… Olayların ortasını çarpıtırlar…
Gösterilerle, Madımak otelini yakanlar arasında bir bağ olmadığı halde, ölenlerin sorumluluğunun göstericilerde olduğunu iddia ederler… Sonunu ise, tamamen gerçeklere aykırı şekilde dizayn ederler…
Özetle diyor ki; ya siz demiyor musunuz protesto Anayasal haktır, önceden izin almaya gerek yoktur diye. E işte oradaki 10 bin kişi de bu hakkı kullanmış. Bunun neresi sorun. Siz gerçekten yakanları bulabilirseniz bulun da cezalandırın bakalım.
Gelelim Madımak’ı sürmanşete taşımak için 2 Temmuz’u sabırsızlıkla bekleyen Yeni Akit’e.
İktidarından cemaatine, gazetesinden trolüne kadar bitmeyen mağduriyetlerin havuzu İslamcı dünya şu başlıkla karşılıyor bizi:
Şiirlerin, türkülerin, romanların, hikâyelerin, karikatürlerin, sanatın, aydınlanmanın en müstesna temsilcilerini ateşlere boğan insanlar mağdur olur da biz yine bakar dururuz. Katliamcının yüzü kızarmaz, kızarmayacak.
Haberin spotunda en çok takıldığım yer de “…adaletin tecelli etmesini bekliyor” cümlesi. 20 yıldan fazladır adalet ayağınızdaki terlik kadar kıymetsizken, yaktığınız aydınların külleri ellerinizdeyken, Madımak Oteli’nin kapısına utanmadan ‘Bilim ve Kültür Merkezi’ yazıp tüm feryatlara kulak tıkamışken evet adaletin tecelli etmesini bekliyoruz. Bekliyoruz da Diyanet İşleri Başkanı’nı eteğinizin dibine alıp avuç açıp dua ederek kurdelasını kestiğiniz Yargı kampüsünden değil.
Tek bir satır Altıok şiiri okumuş, 10 saniye kadar Hasret Gültekin’in bağlamasını dinlemiş birinin bu yüz yılın katliamına katılacağını düşünmedim hiçbir zaman. Bunu düşünmek bile yazılan şiirlere çalınan türkülere haksızlık olur. Nasıl ki o oteldeki aydınların yaşam derdi bu 3 günlük dünyayı anlayıp insanları kendileriyle birlikte aydınlatmaktı, bizim derdimiz de onların mirasına sahip çıkmaktır. Ama biz onlar kadar yüreği ‘ziz’ eden, titreyen insanlar değiliz. Yapmamız gereken İslamcı katliama ve bunu savunanlara her nefeste sert bir sille vurmaktır. Budur bizim yapacağımız. Adaleti beklemek yapılacak en büyük hata olur.
Bir daha aynı şiirleri aynı türküleri okuyamayacak, dinleyemeyeceğiz. Bizim kaybımız, bu toprakların kaybı, bence hiçbir zaman telafi edilemeyecek. Behçet Aysan artık yok, Nesimi Çimen artık yok! Romantizmle yaklaşmanın, kaybı derinleştirmekten başka bir işe yaramadığını anlamamız gerek. Elimizdeki pırlantalar, safirler çalındı, yok edildi.
Madımak’ın hüznü hep taze, acısı bir taziye evinin ilk günü gibi. Yarası ne kapanıyor ne tesellisi oluyor. Her 2 Temmuz’da otele yaklaşırken üzerimde hissettiğim bir daha hiçbir şey iyi olmayacak bu topraklarda hissiyatı geçmedi, geçmiyor…
Sivas’ın toprağında büyümüş Abuzer Karakoç çok daha güzel anlatıyor her şair ve aydın gibi:
Yirminci Asır Da Geldi Geçiyor
Yine Sarılmadı Yaralarımız
Durmuyor Durmadan Kanıyor Dünya
Yine Sarılmadı Yaralarımız
Analar Yanıyor Yaşlı Gözleri
Yürek Dağlar Ağıtları Sözleri
Acıdandır Hiç Gülmüyor Yüzleri
Yine Sarılmadı Yaralarımız
Yeşeren Dikeni Yaşar Sanmayın
Yalan Söze Hayal Güce Kanmayın
Şehit Kanı Yerde Kalır Sanmayın
Yine Sarılmadı Yaralarımız[1]
Dipnotlar:
* Metin Altıok – İzin verin de…
[1] Abuzer Karakoç – Yirminci Asır da Geldi Geçiyor
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.