Devrime giden süreçte 1. Dünya Savaşı sürerken Bolşevikler cephe hatlarında bildiri dağıtıyorlardı. Bu bize sosyalistlerin propaganda yapmak için her yerde ve zamanda olabileceklerini gösterdiği kadar, ideolojik bağımsızlığın da önemini gösteriyor. Bu açıdan Rusya’nın emperyalist çıkarlarını yok saymak ciddi bir sorun
Mihail Şolohov “Ve Durgun Akardı Don” adlı nehir romanında Dinyeper ve Don nehirleri arasında yarı askeri bir düzen içinde yaşayan Kozakları ve iki nehrin suladığı verimli topraklardaki köylüleri bütün gerçekliğiyle idealize etmeden anlatır. Devrimden sonra İç Savaş yıllarında köyü ele geçiren birliğe göre sabah Çarın resmini akşam da onun yerine Lenin’inkini asan insanları görürüz. Yazar bu zengin tahıl deposu topraklarda akınlar arasında yüzyıllar içinde hayatta kalabilmenin kuşaktan kuşağa aktarılan sırrını bize tüm sıradanlığı ve olağanüstülüğüyle aktarır.
Kuşkusuz o nehirlerden şimdiye kadar çok sular aktı, pek çok şey değişti ama bazı şeyler değişmeden kalmış olacak ki batıdan ve doğudan gelen akınlar tam da bu topraklarda yine karşı karşıya.
Sosyalist sistemin dağılıp yaklaşık 2 milyarı aşkın insanın kapitalist sisteme dâhil olmasıyla ve sayısız ülkenin kurulmasıyla ortaya emperyalist bir paylaşım mücadelesi çıkmıştı. Zamanla bunun yerini ağır çekimde bir dünya savaşı aldı. Burada dönüm noktası bir tarih vermek gerekirse NATO’nun Yugoslavya harekâtında (1999) Rusya’nın Kosova Priştina havaalanına yaptığı çıkarma operasyonu verilebilir. Herhangi bir şeyi etkileme gücü son derece sınırlı ama “biz de varız” mesajını vermeye yeterli bir operasyondu. Nitekim ertesi yıl Putin Rusya’nın NATO’ya alınması için başvurduğunda verilen ret cevabı da bununla uyumluydu.
Sovyetler Birliği’nin yıkımında önemli payı olan Afganistan Müdahalesi (1979) ABD emperyalizminin bir tuzağıydı[1]. Öngörü yetenekleri ziyadesiyle zayıflamış Sovyet liderliğinin buna düşmesi zor olmamıştı. Batı emperyalizmi bunu hâlâ tepe tepe kullandıkları bir heyulaya çevirdi.
‘91 yıkımından 2000’lere kadar Rusya’nın suçlarıyla, bombalarıyla ilgilenmediler. 1993’te Yeltsin kızıl bayrağı yeniden çekip, sosyalizme dönmek isteyen Duma’yı bombaladı. 1995-1996’da Rusya bağımsızlık isteyen Çeçenistan’ı bombaladı, Grozni’de ayakta bina kalmadı. Bu olaylarda ABD ve AB’nin açık ya da örtük onayı vardı.
Gürcistan, Suriye ve Ukrayna eski Sovyet ülkesi ya da müttefiki olarak Rusya’nın ilgi alanına girmeye başladığında öncelikle vekiller üzerinden süren çatışma çoktan başlamış, NATO doğuya doğru biraz daha genişlemişti.
Ukrayna, Rusya sınırından önceki son ülkeydi. Hala canlı bir sol geleneği, Rusların azınlıkta olduğu iki uluslu bir nüfusu, zengin doğal kaynakları ve belli sektörlerde gelişmiş sanayisiyle eski Sovyet ülkeleri içinde öne çıkıyordu. Yönetim pek çok defa Rusya ve Batı yanlısı hükümetler arasında gidip geldikten sonra 2014’te bir darbe ile Batı yanlılarının eline geçti. Ukrayna’nın faşist hükümeti Neo-Nazi örgütleri[2] sola, Sovyet geleneğinin izlerini taşıyan işçi sınıfına ve Rus azınlığa karşı bir sopa gibi kullanırken ülkeyi Batılı tekellere ve silah şirketlerine ardına kadar açtı. Ukrayna sosyalist Odessa eski Milletvekili Aleksey Albu Ukrayna’nın Minsk Anlaşması’nı ihlal ederek Rusya sınırına 120 bin asker gönderdiğini ve Ukrayna’da 10 NATO üssünün kurulduğunu söylüyor.
2014’te Odessa’da 1 Mayıs kutlamasına saldırıda 48 kişinin ölümüyle başlayan olaylar solun ve Rus azınlığın kendini en güçlü hissettiği yerde Donetsk ve Luhansk’ta ilan ettiği bağımsızlığa saldırılarla devam etti. Ukrayna Komünist Partisi ve sosyalist semboller yasaklandı. 2. Paylaşım Savaşı yıllarında Nazi Almanyası’yla işbirliği içinde soykırım yapan Ukrayna milliyetçilerini onurlandıran yasalar çıkarıldı, Stepan Bandera ve diğerlerinin heykelleri dikildi. 8 yılın sonunda 14 bine yakın Donbasslı hayatını kaybetti. Poroşenko Donbasslıları emeklilik sisteminden çıkardı, “bizim çocuklarımız okullara gidecek, onlarınkiler sığınaklarda saklanacak” diyordu[3]. Daha yumuşak bir imajla iktidara gelen Zelenski ise Donbasslılar için “onlar insan değil” diyordu[4].
Donestk ve Luhansk’ta ilan edilen halk cumhuriyetlerinin siyasi programının bölgenin tek örgütlü gücü komünistlerin belirgin izini taşıması, sadece Ukrayna’yı değil Rusya’yı da rahatsız ediyordu[5]. Donbass halkı siyasi geleceğini Ukrayna’nın belirleyeceği bir referanduma bağlayan Minsk Anlaşması’na razı edildi. Bu rıza gösterme pek de gönüllü olmadı. Bir yandan topraklarının yarıdan fazlasını kaybederken diğer yandan da katledilen askeri politik önder isimlerin yerine gelenler Rusya’nın yönlendirmesiyle daha ılımlı isimler oldu. Yine de Ukrayna zengin kömür, kayagazı ve metalürji sanayisiyle bilinen Donbass’ta referandum yapmak bir yana bölgeyi sürekli bombaladı. 100 bin insan kaçarak Rusya’da mülteci oldu.
Sekiz yılın sonunda Donbass’ın durumunu, 14 bin ölümün sorumlusu faşist Ukrayna hükümetini gerekçe gösteren Rusya bir savaş başlattı. Burada bir yanıyla bir halkın mücadelesinin emperyal bir güç tarafından istismar edilmesini diğer yandan da aynı halkın bunu kabule mecburen rıza göstermesini görebiliyoruz.
Rojava’da özerklik ve ulus inşasına da ABD liderliğindeki Batı emperyalizmi ikili bir yaklaşım göstermiş hem ezilmesine yol vermiş hem de kontrol etmeye başlamıştı. Aslında farklı ülkelerdeki siyasi hareketlerle kullanma amaçlı ilişki kurmak kapitalist devletlere özgü karakteristik ve oldukça sık rastlanan bir olgu. Suriye-PKK (1980-1999) ya da Türkiye-IKDP ilişkisi örnek verilebilir. Bir emperyalist güçle doğrudan kurulan ilişki ise dönüştürücülüğü ve kontrol geliştirmesiyle bu olgudan farklılaşır.
Burada Rusya’nın emperyalist olmadığı itirazı gelebilir. Bu önemli bir tartışma. Aslında Rusya-Suriye bağlamında tartışılması gerekirdi ancak çok sınırlı kaldı. Lenin’in emperyalizm tanımı üzerinden bir yoklama yapmadan önce Rusya’nın Suriye’de hangi çıkarlar için bulunduğunu, 2015 sonrası savaşın seyrini, Suriye’yle yaptığı imtiyazlı anlaşmaları ve Kerry-Lavrov Mutabakatını hatırda tutmak yerinde olur.
Lenin emperyalizmi kapitalizmin en yüksek aşaması olarak tanımlar. Bu bize kapitalist sistem içinde bir ülkenin sömürge ya da emperyalist olma dışında bir konumda ilanihaye kalamayacağını gösterir. Ya emperyalist olur ya da bu mücadele içinde güçsüz düşüp sömürge olma yoluna girer. Yine söz konusu ülkedeki sermaye birikimi ülke sınırları dışına çıkma eğilimindedir. Hazal Yalın’ın Rusya hakkında yazdığı kitaba baktığımızda başta savunma sanayi olmak üzere sanayinin ve mali sermayenin bir devlet kapitalizmi şeklinde bütünleştiğini, ekonominin tekellerin tam hâkimiyetinde olduğunu görürüz. Oligarklar komprador eğilimler gösterebilmekte, birikimlerini ülke dışına çıkarmakta ancak bu bir sermaye ihracından çok pasif yatırımlar şeklinde olmaktadır. Devlet kontrolündeki şirketlerin ise sermaye ihracı sınırlıdır. Yalın, devlet kapitalizmi tespitinden ve sermaye ihracının sınırlı olduğu gerçeğinden hareketle Rusya’ya emperyalist diyemeyeceğimizi öne sürer[6].
Aslında ABD basınında da benzer yorumlar var, Rusya Federasyonu için ‘nükleer silahları olan bir benzin istasyonu’ benzetmesi yapılıyor. Üstelik ABD ve AB’nin yeşil enerji hedefi düşünüldüğünde önümüzdeki 20 yılda Rusya bu özelliğini de yitirebilecek.
Rusya’da devlet kapitalizmi, sermaye birikimini Rusya’nın çıkarları için düzenleme, oligarkların Batı emperyalizmiyle bütünleşme eğilimlerine ket vurma ve yeniden bir emperyalist olmak için gerekli bir siyaset. Bunu emperyalizmin şartlarına aykırı görmek yanlış. Aksine bu tercih Rusya’yı hedeflerine yaklaştırıyor. Sermaye ihracı konusunda Rusya gerçekten de güçlü bir sermaye birikimi olmasına rağmen geri bir noktada. O halde Rusya’yı kapitalizmin en yüksek aşaması içinde esasen kabul edebiliriz.
Batı emperyalizminin pratiği de bize bunu teyit ediyor. Rusya’yı Batı bloğunun içine almamaları ve tarihlerinde görülmedik bir şekilde bugün sıkı bir ittifak içinde olmaları bize farklı bir şey söylüyor olmalı. Karşılarında öncelikle yenip, sonrasında eski bir benzin istasyonu yapmak istedikleri bir ülke var. Batı’da Rus düşmanlığının bir hezeyan seviyesinde yaşanmasının sebebi bu. İngiliz bakanın dediği gibi bu da savaşın bir cephesi. Bu sadece Batı ekonomisinin pandemi sonrası problemlerini çözmekle kalmayacak, aynı zamanda ABD’nin AB’ye karşı konumuna da yardımcı olacak. Çin ise zaman kazanmak için Rusya’ya sınırlı destek veriyor.
Rusya, Neo-Nazi hayranı Ukrayna sağcılığı silahını ABD, İngiltere ve diğerleriyle birlikte doğrudan Rusya’ya çevirdiğinde harekete geçti. 2014’ten beri ülke dışı varlıkları geri getirmek, Kerç Boğazı’nda yaptıkları köprüyle Kırım’ı anakaraya bağlamak gibi önlemler belli bir hazırlığın yapıldığını da gösteriyor. Grozni’yi bir Rusya Federasyonu standardı olarak alırsak görece ılımlı bir işgal operasyonu yürütüyorlar. Öncelikli hedefleri Rus azınlığın yarıya yakın olduğu Dinyeper ve doğusu. Burası aynı zamanda ülkenin ekonomisi için de daha önemli kısım[7].
Yine de Rusya Batı’nın siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel hedeflerini daha çok anlatarak ve asıl olarak da kendi ülkesine fiilen girdiğinde cevap verebilirdi ancak Putin 1939’daki hataya düşmek istemediklerini söyledi. Putin’e göre ilk saldıran taraf olmamak hata.
Keza Rusya, Ukrayna’daki NATO üslerini teşhir edebilir, yalnızca bu üslerle sınırlı bir operasyon yapabilirdi. Ancak ikinci haftasını süren savaşın içinde bile o üsleri vurmadı, vurduğunu açıklamadı.
Tüm bunların yerine Rusya ilk saldıran olmayı seçti. Ana muhalefetin sosyalist olduğu bir ortamda akıllıca bir hareket. Çünkü bir işgal durumunda iktidar, RFKP üzerinden solu kontrol yeteneğini yitirebilir.
Ancak rasyonel kısım bununla sınırlı, dünya savaşlarından biliyoruz ki paylaşımda geç kalanlar daha pervasız olur. Elbette ki Rusya kendi halkını düşünmüyor, Rus burjuvazisinin çıkarlarını bir yurtseverlik olarak sunuyor. Putin’in Rus toplumuyla yaptığı yazılı olmayan sözleşme stabil, ‘90’ları geride bırakmış[8] bir ülke olmaktı. Rusya kendi kapasitesinin farkındaydı[9] ancak yine de halkına ‘90’ları anımsatan bir şok yaşattı.
Rusya Ukrayna’ya girerek Batı’nın sürüklediği açmaza mı girmiş oldu? Bu tam da emperyalist paylaşımın özüyle ilgili bir durum. Sonuç savaşın seyrine bağlı. Rusya ise Ukrayna’nın varlığından Lenin’i ve Sovyetler Birliği’ni sorumlu tutuyor ve travmatik bir tarihi olan topraklara giriyor. Rusya hızlı bir zafer bekliyor gibi görünüyor ama işgal Ukrayna toplumunu Zelenski etrafında birleştirebilir. Geçen zaman Rusya aleyhine işliyor. Batı emperyalizmi ise Ukrayna’yı sarı saçlı mavi gözlü bir Afganistan’a çevirme yolunda. Değerli silahlar, Ukrayna’ya açılan krediler, paralı savaşçıların nakliyesi ve güçlü bir medya ablukası… Her şey Ukrayna’yı Rusya için bir batağa çevirmek için. Çünkü Rusya kazanırsa bir sonraki cephe mutlaka daha kanlı, Batıya muhtemel ki daha yakın ve Batı için kesinlikle yıpratıcı olacak.
Olayın bir yanı da AKP. Bu savaş AKP açısından ABD ve NATO nezdinde kredisini tazelemek için bir fırsat olarak kullanılmakla kalmayacak aynı zamanda güney ve doğu sınırında yeni askeri operasyonlar için de değerlendirilecek. AKP’yle özdeşleşen yeni silah sanayi girişimlerinin buna ihtiyacı var.
Emperyalist çıkarlar arasındaki çatışma şiddetlendikçe sosyalistler için de imkânlar da risk de artıyor.
Devrime giden süreçte 1. Dünya Savaşı sürerken Bolşevikler cephe hatlarında bildiri dağıtıyorlardı. Bu bize sosyalistlerin propaganda yapmak için her yerde ve zamanda olabileceklerini gösterdiği kadar, ideolojik bağımsızlığın da önemini gösteriyor. Bu açıdan Rusya’nın emperyalist çıkarlarını yok saymak ciddi bir sorun.
Lenin’in çağrısı “emperyalist savaşı iç savaşa çevirmek”ti, Putin ise adım adım gelen kuşatmaya karşı elbette Lenin’in söylediğinin tam tersini yaptı. Bizim yolumuz iki tarafın da yenilgisinden geçiyor.
Dipnotlar:
[1] https://www.evrensel.net/haber/119205/brzezinski-den-gecikmis-itiraf son erişim tarihi 8.03.2022
[2] Ukrayna’daki Neo-Naziler nicelikleriyle kıyaslanmayacak kadar ülkenin kaderinde söz sahibi bir grup. Bu durumu daha iyi anlamak için Ukraynalı Neo-Nazi lider Yevgeny Karas’ı dinlemek faydalı olabilir. https://youtu.be/DOBntnuYCMA son erişim tarihi 8.03.2022
[3] https://twitter.com/NinaByzantina/status/1497097389521342464 son erişim tarihi 8.03.2022
[4] https://russiaun.ru/en/news/250222nu son erişim tarihi 8.03.2022
[5] https://www.evrensel.net/haber/105460/donbassta-sinifin-savasmaktan-baska-yolu-kalmadi son erişim tarihi 8.03.2022
[6] Hazal Yalın, Rusya, Çöküş, Yükseliş ve Dinamikler, İstanbul, Notabene Yay., 2021, s. 155-163.
[7] https://ukrainianweek.com/Economics/237339 Bu haritaya göre doğu Ukrayna tarımda halen iyiyken sanayide son yıllarda göreli bir gerileme sürecinde. Batı Ukrayna’da ise göreli bir ilerleme var. Son erişim tarihi 8.03.2022
[8] Savaş karşıtı Rus solcu Alexey Sakhnin’le röportaj https://youtu.be/Q2MVQEMYeTk, son erişim tarihi 8.03.2022
[9] Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi’nden (RIAC) Andrey Kortunov’un değerlendirmesi https://russiancouncil.ru/en/analytics-and-comments/analytics/the-end-of-diplomacy-seven-glimpses-of-the-new-normal/, son erişim tarihi 8.03.2022
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.