Avrupa ülkelerinde “cinsel özgürlük” kavramı, diğer ülkelere göre kısmen de olsa hayat hakkı bulabilirken, “kadının kendi bedeni üzerindeki hakları” noktasına gelindiğinde, bu “özgürlük” dini-politik gerekçelerle köklendirilmiş olan yasaların bariyerlerine çarpmaya devam ediyor. Almanya’da kadınlar 2019’dan bu yana kürtaj hakkına yönelik kısıtlamalara karşı mücadele ediyor
Almanya’nın Berlin şehrinde, esasta “politik-dini” gerekçelerle kürtaj operasyonlarını sınırlayan “&218-219a” maddeleri bir kez daha merkezi olarak protesto edildi.
18 Eylül’de gerçekleştirilen bu protestoya çok sayıda kadın örgütünün, doktorların, öğrencilerin yanı sıra bazı kiliseler de katılım sağladı.
Protestolar “yaşam için yürüyüş” genel parolası altında gerçekleştirilirken, “Hristiyanlığı sabote ediyoruz” biçiminde daha açık duruşlar sergileyenlerin sayısı da az değildi.
Yapılan konuşmalarda esas olarak, insan bilgisinin-bilincinin 150 yıl önce bu kadar ilerlemiş olmamasına rağmen, kadınların doğurganlıkları sebebiyle maruz bırakıldıkları çok yönlü işkenceye karşı direndikleri ve bugün sözde “modern” bir dünyada hâlâ bu uygulamalara karşı direnmek zorunda kalmasının, erkek egemen zihniyette neredeyse hiçbir kırılma yaşanmayışının aynası olduğu, kadının bu acı insanlık tarihini değiştirme mücadelesinden, direnişten asla ve asla vazgeçmeyeceği vurgulandı.
Tespit edilebildiği kadarıyla, her yıl 22 bin 800 kadın dünya çapında illegal kürtaj yöntemine başvurmak zorunda kalarak hayatını kaybediyor. Ve dini gerekçelerle “bir ceninin canına kıymamak” adına on binlerce kadının hayatının tehlikeye atıldığı biliniyor.
Almanya’daki kadın örgütleri bu protestolarına, görece özerk bir biçimde devam ediyor. 2019 yılından itibaren süreklileşen bu protestolarda talep edilenler, Eyalet Parlamentosu’ndan sürekli bir “red” kararıyla geri döndüğü için, bir seçim öncesinde bulunulmasına rağmen, protestolara partiler adına katılım sağlanamıyor.
Avrupa ülkelerinde “cinsel özgürlük” kavramı, diğer ülkelerle kıyaslandığında görece de olsa hayat hakkı bulabilirken, “kadının kendi bedeni üzerindeki hakları” noktasına gelindiğinde, bu “özgürlük” esasta dini-politik gerekçelerle köklendirilmiş olan yasaların bariyerlerine çarpmaya devam ediyor.
Almanya’da 2019 yılı on binlerce kadının tekrar sokağa döküldüğü bir yıl oldu.
Gießen şehrinde doktorluk yapan, kadına yönelik şiddete karşı kurulan ilk kadın organizasyonunun kurucularından olan 65 yaşındaki Kristina Hänel; muayenehanesinde kürtaj danışmanlığı yapacağını duyurdu.
Böyle bir duyuru ilk değildi ancak bu alanda adeta bir devrimdi. Çünkü bu zamana dek, kürtaj operasyonu hakkında danışmanlık yapma yetkisi, resmi olarak sadece tek bir merkezde toplanmıştı. Bu merkezin tam olarak neresi olduğu da belli değildi! Kristina Hänel vermeye çalıştığı bu danışma hizmetinin karşılığında, meslekten men cezasına varabilecek bir soruşturma sürecine tabi tutuldu. Ağırlıklı olarak Avrupa çapında üniversiteli genç kadın öğrencilerden, 68 Hareketi’ne katılan kadınlardan ve meslektaşlarından aldığı destekle, sadece ağır para cezasına çarptırıldı ve mesleğine devam edebildi.
17 Eylül 2021’de Kristina Hänel’in de içlerinde bulunduğu birçok kadın örgütlülüğünün, Eyalet Parlamentosu’na verdiği yasaya yönelik değişiklik önergesi bir kez daha reddedildi. Ve 18 Eylül’de tekrar sokaklara inildi.
-Katolik Hastahaneleri’nin hiçbirinde kürtaj hizmeti verilmiyor.
-Üniversite Hastaneleri’nin hepsinde jinekoloji uzmanlarının başhekimi erkek. Ve Almanya çapında Üniversite Hastaneleri’nin ağırlıklı bir bölümünde kürtaj hizmeti verilmiyor. Verilmeyiş sebebi politik-dini tercih. (Bu tercih, hastahanelerin kendi yürürlüklerinde, resmi olarak aynen böyle geçiyor.)
Bu sebeple, kendi şehrinde kürtaj hizmeti verilmeyen birçok kadın ağırlıklı olarak Hollanda’ya gidiyor. Almanya içerisinde ise Köln ya da Duisburg’a.
-Özel Hastahaneler’in ağırlıklı bir bölümü kürtaj hizmeti vermiyor. Verilmeyiş sebebi politik-dini tercih.
-Gebe kalan, reşit olan ya da olmayan genç kızlara danışmanlık yapan resmi kurumlar var. Ancak bu kurumlar sadece gebeliğini doğumla sonlandırmak isteyen genç kızlara her türlü danışmanlığı ve yardımı yapıyorlar.
Bu kurumların gebeliğini kürtajla sonlandırmak isteyenlere yardım etmeleri yasak.
-Almanya’da kürtaj operasyonunu yapmak için jinekolog olmak gerekmiyor. Hekimlik yapabilme izni almış, herhangi bir uzmanlık dalını bitirmemiş, Tıp Fakültesi mezunu bir doktor; “Ausbildung” olarak tanımlanan bir eğitim alıp kürtaj yapabiliyor. Ancak bu Ausbildung olanağı dahi Almanya’da yeni yeni sağlanabilir hale gelmiş! Bu Ausbildung’u yapmak isteyen hekimlerin neredeyse tamamı, eğitim almak üzere Hollanda’ya gitmek zorunda kalmış.
-Almanya’da resmi olarak bir yıl içerisinde gerçekleştirilen kürtaj sayısı 15 bin iken, illegal olarak gerçekleştirilmek zorunda kalan kürtaj sayısının bundan katbekat fazla olduğu tahmin ediliyor.
-Kürtaj yaptırmak isteyen yabancı kadınlara daha farklı kolaylıklar sağlanmaya çaba gösterilirken, Alman vatandaşı olan kadınların kürtaj yaptırmamaları için; “gebeliğin ilk 10 haftası” resmi süresini istem dışı geçirmeleri için çıkarılabilecek ne zorluk varsa çıkarılıyor.
Ve sağlık hizmeti kapsamında var olan bu “mümkünatsızlıklar”ın yasal dayanağı, işte bu maddeler: “&218-219a”
2019 yılında gerçekleştirilen aralıksız protestolar sonucunda, Federal Hükümet yine “kozmetik rütuşlar” olarak adlandırabileceğimiz yeni bir yasal düzenlemeye gitmişti.
Bu kapsamdaki yasalarda sınırlı olarak yapılan değişiklik, yani “kürtaj operasyonuna ilişkin bilgi alma hakkı” şu şekilde resmileştirilmişti:
“Hamile kadın, kürtaj operasyonu hakkında bilgilenmek istiyorsa, bulunduğu eyaletin Tabipler Odası’na başvurabilir.”
Evet sadece bu kadar! Bu operasyona ilişkin bilgi verme özgürlüğü dahi tek bir adresin tahakkümünde! Sebep: Dini-politik!
Ve tüm kadın örgütleri, doktorlar, öğrenciler, yani tüm protestocular bu yasal değişikliğe şu sorularla cevap verdiler ve vermeye devam ediyorlar:
“İlk gebeliğini yaşayan hangi genç kız, uyuşturucu-alkol bağımlısı hangi kadın, Almanca bilmeyen hangi kadın, eşi izin vermeyen hangi kadın, AIDS virüsü taşıyan hangi kadın vd. kalkıp da eyaletin Tabipler Odası’na başvurabilir? Kadın cinsiyetinin, hem de bu asırda, bedeni ve dünyaya getirmek istemediği bir sperm hakkında karar vermek-bilgi almak üzere, yaşadığı şehirdeki bir kuruma ulaşma imkânının dahi sağlanmaması ne anlama gelmektedir? Yasalarda geçen ‘dini-politik’ yönlü temellendirmelerde, hangi cinsiyete öncelik tanınmıştır? Bir spermin hayatını, bir kadının hayatından daha önemli gören Tanrı hangi Tanrıdır?”
Sendika.Org/Almanya (Ganime Gülmez)