KESK, umutları daha fazla tüketmeden, mücadeleyi tıkamadan demokratik bir atılıma zemin hazırlamalıdır. Aksi halde hayat ve mücadele sınıfın karşısına yeni bir yol kavşağı çıkaracaktır
KESK 10. Olağan Genel Kurulu Türkiye’nin demokrasiden, hukuktan, özgürlüklerden, eşitlikten hızla uzaklaştığı bir dönemde yapıldı. Kongrenin sonuçları çokça tartışılacaktır. İleriye dönük beklentiler ve çeyrek yüzyıldır kamu emekçilerinin umudunun tüketildiğine yönelik kaygılar her kongre sonrası daha fazla artmaktadır. KESK içinde birey, grup kendini ifade eden her anlayış birbirimize olan ihtiyacın ve karşılıklı konuşmak zorunda olduğumuzun farkına varmalıdır.
80’lerin ikinci yarısında yükselen işçi sınıfı mücadelesi beraberinde kamu emekçileri mücadelesini de yükseltmiş, böylece ülkenin demokratikleşmesinde önemli kazanımlar elde edilmişti. Bugün gelinen noktada genel olarak emek hareketi ve sendikalar kapitalizmin azgınlığını dizginlemekten uzak. Gerek kadro ve program ile gerek dayanışma, iş ve eylem birliği konusunda alabildiğine zayıflamış durumda. Örgütlerin iç dinamizmi kayboldu. Emeğin taleplerine ve sorunlarına yanıt üretilemiyor. Örgütlerin yönetimlerinde yer almak dışında tartışma, görüşme ve kolektif iş yapma anlayışı gündemden düştü. Siyasal ya da sendikal gruplar yenilenmekten uzaklaşıyor. Siyasal alanın dağınıklığı sendikalarımızda daha fazla çözülmeyi ve kişilerin öne çıkmasını sağlarken içinde bulunulan durumun sağlıklı tahlilini engelliyor. KESK içinde yer alan dinamiklerin ne söylediğine ne yapmak istediğine bakılmıyor. Yönetim organlarında var olma çabası bürokratik işleyiş ve görüşmeci bir sendikal anlayışın yönetim düzeyinde yayılmasına yol açıyor. Gücün etrafında kümelenen, dün savunduğunu yönetimde olmak adına reddeden kimi dar grup ve bireylerin varlığı kötü gidişi hızlandırmaktan öte bir işe yaramamaktadır.
Uzun bir süredir KESK siyasal bir hat üzerine oturdu ve kamu emekçilerinin öznel sorunları tali hale düşürüldü. Özellikle yıllardır yakıcı hale gelen vergi dilimi ile 3600 ek gösterge için kapsamlı ve kamu emekçilerini içine alacak, sarı sendikal anlayışları mahkûm edecek bir eylemlilik ortaya konulamadı. Bu durum genel demokratik ve siyasal talepleri öncelerken mücadeleyi zayıflattı ve sonucunda yeni sendikal yapılar çoğalırken mevcutlarda üye kaybı hızlandı.
Ülkede yükselen faşizm on binlerce kamu emekçisini ihraç etti, hak arama yollarını kısıtladı. Bunlar yaşanırken üyelerin geri çekilmesini önleyecek kitlesel bir itiraz örgütlenemedi. Dayanışmanın anlamlı da olsa mali desteğin dışına çıkmaması büyük bir moral çöküş ve engel oluşturdu. Sendikaların en önemli aracı sayılan, iki yılda bir yinelenen toplu görüşme sürecine etkisiz bir muhalefet dışında bir karşı koyuş planlanamadı. KESK’in dinamosu olan EĞİTİM SEN son altı yılda üyesinin yarısını kaybetmiş olmasına rağmen nedenleri sorgulanmıyor.
KESK’e bağlı sendikalarda içe dönük mücadele keskin, sermayeye, devlete, güç odaklarına karşı mücadele yetersiz. Yönetimlerde yer almak adına yapılan pazarlıklar için müthiş gerekçeler üretilirken sendikal politika üretmek bir yana tartışması da yok. Katılımcılık terk edilmiş, sendikal ihtiyaçlar için değil siyasal ihtiyaçlar üzerinden şekillenen bir örgüt oluşmuş. Toplumsal muhalefette yalnızlaşmış, temsilde zayıflamış, yönetsel kurullar önderlikten uzak, kapsayıcılığı tartışmalı, siyasi atamalarla etkisizleşmiş. KESK ile birlikte emek ve meslek örgütlerinin de etkisizleştiği bir gerçek. Milyonlarca kamu emekçisiyle birlikte toplumun itici gücü olan KESK, umutları daha fazla tüketmeden, mücadeleyi tıkamadan demokratik bir atılıma zemin hazırlamalıdır. Aksi halde hayat ve mücadele sınıfın karşısına yeni bir yol kavşağı çıkaracaktır.
KESK egemenleri öncelikle özeleştirel bir yaklaşımla yeni bir durum değerlendirmesi yapmalıdır. Kendini yenilemenin yolları vardır. Özellikle; KESK’e bağlı sendikalarda iktidar mücadelesini keskinleştiren, örgüt içi demokrasiyi, katılımcılığı ve demokratikliği tartışmalı hale gelen temsili seçim sistemi sorgulanmalı, doğrudan seçim sistemi düşünülmelidir. Örgütlerimizi nicel ve nitel olarak zayıflatan ittifak arayışları gruplar yerine üyeler bütünlüğünde gerçekleşmelidir.
Türkiye toplumunun ataerkil yapısından kaynaklı ve erkek egemen bir devlet anlayışının ortaya çıkardığı toplumsal cinsiyet eşitsizliğine kültürel ve politik bir yanıt olarak düşünülen eş başkanlık sorunludur. KESK sınıf ve kitle örgütü olmasından kaynaklı bünyesinde siyasal, sendikal farklı dinamiklerin bulunması, her yapının kendi kitlesini öncelemesi, grupsal ihtiyaçlara göre hareket edilmesi nedeniyle eş başkanlık parçalı temsiliyete yol açmaktadır. Başkanlık tüm örgütü kapsamalı, kitlesini, sınıfı ve dinamiklerin tümünü temsil etmelidir.
Bir diğer önemli konu KESK kurullarıdır. KESK Genel Meclisi genel kuruldan sonra en yetkili karar organı sıfatıyla bu kurulların başında gelmektedir. KESK genel meclisinin oluşumu, yetki ve görevleri yeniden düzenlenmelidir. Seçimle oluşacak kurullar mutlaka KESK genel kurulunda seçilmelidir. KESK örgüt yapısı, organ ve kurulları KESK’e bağlı sendikalarda da işkolu özgünlüğü yanında benzer yapılara dönüşmelidir. Türkiye sosyal mücadeleler tarihi, günümüz sınıf mücadeleleri örnekleri ve Türkiye koşullarının değerlendirildiği etkin, demokratik, katılımcı bir örgüt ihtiyacı ortadadır.
İşyerleri bir bütün olarak görülmeli, örgütü yoracak, işyerinde saflaşma yaratacak, işlevsiz farklı meclisler olmamalıdır. İşyeri temsilci(si)liği işyerinde demokratik ve katılımcı bir anlayışla belirlenmelidir. Örgütün ve mücadelenin esas alanı işyeri olduğundan karar önerileri, taleplerin belirlenmesi ve eylemlerin hayata başarıyla geçmesi işyeri örgütlülüğünü güçlendirmekten geçmektedir.
KESK kurulduğu günden bugüne ideolojik saflaşmalar ve sendikal anlayışlar konusunda politik kararlılığı tartışmasızdır. Sınıf perspektifimizde bulanıklığa yer yoktur. Sınıf çelişkileri değişmemiştir. Ancak bütün bunlara karşın emekçilerin birliği, demokratik, yerinde ve birlikte mücadele olanakları aranmalı, emekçilerin politik ve sendikal konumlanmaları görmezden gelinmemelidir. KESK dışında örgütlenmiş kamu emekçilerini ve onların örgütlerini iktidara, sermayeye, devlet güdümüne karşı hak ve çıkarlarını koruyacak iş ve eylem birliğine zorlayabilmelidir.
Mustafa Ecevit: KESK ve EĞİTİM SEN eski MYK üyesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.