Çoğu sanat dalı gibi edebiyat da günümüzde hâlâ erkek egemen kültürü sürdürmektedir. Bu nedenle kendini gerçekleştirmiş kadın sayısının görece azlığından bahsetmek de tuhaf olmayacaktır. Kohlgen’in aktarımıyla, Virginia Woolf’un altını çizdiği gibi kadınlar milyonlarca yıldır evde oturmaktadır ve belki de bundan dolayı bir süre sonra tüm yaratıcı güçlerini duvarlar emmektedir
Virginia Woolf’dan yaratıcı yazınla ilgili bir konuşma yapmasını istediklerinde o bu konuşmasına kendine ait bir oda gereksinimiyle başlamış ve kadınların eşitlik mücadelesinin emekleme çağında bile olmadığı bir dönemde, kadınların ev içi uğraşlar dışında var olabilmelerinin ön koşullarını göstermiştir. “Kendine Ait Bir Oda”dan günümüze elbette pek çok şey değişti. Bu değişikliklerden biri de kadınların kendi sözlerini söyleme ısrarıdır.
Kadınların yaratıcı yazına dair varoluş mücadelesinde Ursula K. Le Guin’in altını çizdiği bir nokta vardır. Bu nokta, kadın-erkek eşitliği söz konusu olduğunda diğer pek çok alana da rahatlıkla uyarlanabilir ve Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar kitabında şöyle ifade bulur:
“Kendine ait bir oda, evet. Neden Bay Harriet Beecher Stowe’un içinde yazabileceği bir odası olduğunu, on dokuzuncu yüzyıl Amerikan edebiyatının en etkili romanını yazan kadının payınaysa mutfak masasının düştüğünü sorabiliriz. Ama o zaman onun neden mutfak masasına razı olduğunu da sorabiliriz. İzzeti nefsine düşkün herhangi bir adam orada beş dakika oturur, sonra hışımla kalkardı: ‘bu tımarhanede çalışmak mümkün değil, yemek hazır olunca beni çağırın!’ Oysa Harriet, izzeti nefsine düşkün bu kadın, eteklerinde çocuklar yemeği hazırlayıp bir yandan da romanlarını yazmaya devam etti. Huşu içinde sorulması gereken ilk soru elbette ‘Nasıl?’dır. Ama ardından da ‘Neden?’ Neden kadınları oyuna getirmek bu kadar kolay” (Guin, 1999, s. 112)?
Metnin yazıldığı 1988’den günümüze “neden kadınları oyuna getirmek bu kadar kolay?” sorusu önemini ve güncelliğini korumakta ve sadece dikkat çekici olmasının dışında kadın erkek arasında kapanmayan uçuruma dair bir anekdot işlevi de görmektedir. Yine de metinde adı geçen Harriet Beecher’ın, kendi hayatında yaratıcılığını kullanabilmiş nadir kadınlardan olduğu söylenebilir. Çünkü çoğu sanat dalı gibi edebiyat da günümüzde hâlâ erkek egemen kültürü sürdürmektedir. Bu nedenle kendini gerçekleştirmiş kadın sayısının görece azlığından bahsetmek de tuhaf olmayacaktır. Kohlgen’in aktarımıyla, Virginia Woolf’un altını çizdiği gibi kadınlar milyonlarca yıldır evde oturmaktadır ve belki de bundan dolayı bir süre sonra tüm yaratıcı güçlerini duvarlar emmektedir (Kohlgen, 1993, s.207).
Kadınlar açısından duruma bakıldığında: “Geri plana itilen bir ‘kadınlık’ en tabii şeymiş gibi erkeklerin kadınlardan daha güçlü olmasını sağlayan toplumsal alışkanlıklar yoluyla yeniden yaratılır” (Segal, 1990, s. 298). Sömürünün geldiği noktada, cinsler arası eşitsizlik öyle bir hale gelebilir ki: “Şu büyük ‘hakikat’i bulgulamak için pek uzun bir zaman gerekmez: İnsan da bir meta olabilir; eğer insan, köle durumuna getirilirse, insan gücü, değişimi ve sömürülmesi olanaklı bir şey olur” (Engels, 1992, s.180).
“İnsan, öyle yönlendirilir ki, manipülasyonu fark etmez; aslında kendisinin egemenlik altında tutulmasına yarayan şeyleri (cinsellik, tüketim, turizm), özgürlük diye anlayıp, aldanarak; sözde mutluluğu ararken yedek tatminlerin birinden diğerine koşarak; kendisini uyuma sürükleyecektir” (Duhm, 2002, s.206).
Oysaki daha çok kadın kendini gerçekleştirmek için emek harcadığında, düşüncelerini sözlü ve yazılı olarak paylaştığında değişim kendini dayatacak ve kadınlar belirlenen nesneler olmaktan çıkıp, özne konumuna geçebilecektir. “İnsanın yaşamsal ilişkileriyle, toplumsal bağlarıyla, toplumsal varlığıyla birlikte tasarımlarının, görüşlerinin, kavramlarının, kısaca bilincinin de değiştiğini kavramak için derin bir içgörü gerekir mi?” (Marx & Engels, 1998, s. 103)
Yazmanın ve kendi sözünü söylemenin iyileştirici bir yanı olduğu söylenir ki Vogler göre: “Sözcüklerin iyileştirici gücü en büyük yanlarıdır” (Vogler, 2014, s. 387). Benzer sorunları yaşayan insanlar arasında dayanışmayı artırıcı etkisi de vardır. Yazmak yani dillendirmek aynı zamanda ifadelendirilmediğinden yok sayılan mevcut adaletsizlikler ve eşitsizlikler için de perde kaldırıcı bir işlev görür.
“Yazma sürecinizi geliştirmek için çalışırken dünyada karşınıza çıkacak sorunlarla baş etmeyi de öğrenirsiniz: arzularınız engellerle karşılaştığında ne yapacağınızı, zor kararlar almayı, travmayı aşmayı” (Levin, 2017, s.247).
Gün geçtikçe daha çok kadın kendi öyküsünden bahsetmektedir. “Öykünün, içinde yaşanan gerçek hayattan gelen bir bütünselliği vardır. Öykü onun içinde yetişmekten gelen bir ışıkla aydınlanır” (Ertes, 2016, 506). Öykünün içinden gelen bu ışık, benzer şeyleri yaşamış pek çok kadın için aydınlatıcı olur. Tüm bunlar, Reed’in aktarımıyla, Farson’un dediği gibi, kadınların tarihte oynadıkları “insanileştirici” role atıfta bulunarak “bütün bunlar muazzam bir sonuç doğurabilir. Erkekler üzerindeki etkisi gerçekten hayırlı olabilir. Belki de böylece erkek de kurtulur”u olanaklı kılmaktadır (Reed, 1985, s. 75).
Woolf’un “Bu gezegene şöyle bir uğrayıp giden bir konuk bile… Bu gazeteyi eline alıp şu bölük pörçük açıklamalara bir göz atsa İngiltere’nin ataerkil bir düzenle yönetildiğini anlamazlık etmezdi” diye belirttiği gerçekler varlığını kimi yerde azalarak da olsa sürdürür. Maalesef ki hâlâ herhangi bir gazeteyi eline alan birisi bu gezegenin ataerkiyle yönetildiğini anlar.
Yirmi birinci yüzyılda bile Wolf’un ısrarla anlattığı gerçekler kimi yerlerde hiç değişmeden kalmıştır. Kadınlardan sadece ev işlerini yapması, çocuk doğurup bakmasının beklendiği, yalnız başlarına gezip dolaşmalarının mümkün olmadığı yerler ve saatlerin olduğu ve yine “yazmak mı?” işte bu çok komik ya da trajik yani mümkün değil dendiği yerler ve durumlar mevcuttur.
“Eril düzenin gücü, kendi haklılığını ispat etmeye yeltenmemesinde görülür; erkekmerkezli görüş kendini yansız gibi dayatır ve onu meşrulaştıracak söylemlerde dile getirmeye ihtiyaç duymaz.” (Bourdieu, 2018, s. 22) “Toplumsal düzenin tamamına kazılmış ve bedenlerin karanlığında işlemekte olan bir tahakküm biçiminin en gizli saklı etkilerini (ki etkili olmasının hem koşulu hem de esaslarıdır bunlar) inceleyebilmek için Virginia Woolf’un keskinliğine ve yazısındaki sınırsız inceliğe başvurmak gerekliydi” der Borudieu (Aynı, 2018, s.105).
Bu incelik ve keskinlikle bakmanın kapısını aralayan Woolf’un ardından dünyanın farklı yerlerinde nice kadının kendi sözünü yazıyla ifade etmiş ve ediyor olduğu görülmektedir. Bu durum hiç şüphesiz cinsler arasındaki eşitsizliğin duvarlarında gedikler açıyordur.
Türkiye’de feminist süreli yayınların ilki sayılabilecek Yazko Somut’un 4. sayfasına yazan kadınların hemen hepsi Yazko Somut 4. sayfasının derlendiği 30. yıl kitabın sunuş kısmında Yazko Somut’ta doğduğunu söylemiştir. Bu söylemin ısrarla altını çizdiği gerçek yazının var edici ve dönüştürücü gücüdür. Yazının dönüştürücü gücünün en basit örneklerinden birini Galip’in: “Çünkü XX. yüzyıl, feminist hareketin basıncıyla edebiyattan bilime, göstergelerden dile kadar geniş bir cinsiyet ayrımının sosyal boyutunu gözler önüne sermekte epeyce mesafe kat edilmesini sağlamıştır. Örneğin yazarken artık, ‘bilimadamı’ değil biliminsanı kavramını kullanmaya dikkat ediyoruz” (Galip, 2015, s. 76) söyleminde bile görebiliriz.
Kadınların yaşamını ya da yaşam kalitesini tehdit eden cinsel şiddetin dört atlısını, utanç, tecrit, kuşku, alay olarak tanımlayan Una’nın, bu atlılar internetin anonimlik örtüsünün altında rahat hareket ederken, kadınlar da artık birbirlerini bulup, birbirlerine destek olabiliyor. Örgütlenebiliyor, dediği noktadan bakarak, bir açıdan, Yazko Somut’ta bir sayfayla başlayan kadın yazınının, doğrudan kadın yayınları yapan dijital ya da basılı pek çok kulvarda varlığını sürdürdüğünü söylemek doğru olacaktır. Kadınlar, gerek yaratıcı gerek bireysel ve toplumsal oluşa dair gerekse yayımladıkları bilimsel araştırmalarıyla geleceği örmeye devam etmektedir.
Tüm bu gerçeklikler üstüne Berman’ın Gramsci’den aktardığı “aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği” (Berman, 2004, s. 180) ekseninde davranmak mantıklı görünüyor. Aklın kötümserliğiyle -ki bunun için 2020’deki kadın cinayeti sayılarına bakmak yeterlidir-; iradenin iyimserliğini, -İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını savunmak, daha çok dayanışmak, deneyim paylaşmak ve her türlü yok saymaya karşın kendini gerçekleştirme mücadelesini sürdürmek vb.- bırakmamak önemli görünüyor. Tüm bunlar; “kadınları oyuna getirmenin neden bu kadar kolay?” olduğunu anlamamıza bir nebze de olsa katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda oyuna gelmeyi zorlaştıracağı da aşikârdır ki bunu bilmek bile bazen mutluluk vericidir.
Berman, Marshall. Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor. Çeviren: Ümit Altuğ- Bülent Peker. 7. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004.
Bourdieu, Pıerre. Eril Tahakküm. Çeviren: Bediz Yılmaz. 4. Basım, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 2018.
Duhm, Dieter. Kapitalizmde Korku. Çeviren: Sargut Şölçün. Üçüncü Baskı, Ayraç Yayınevi, Ankara, 2002.
Engels, Friedrich. Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. Çeviren: Kenan Somer. Onuncu Baskı, Sol Yayınları, Ankara, 1992.
Estes, Clarissa P. Kurtlarla Koşan Kadınlar Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler, Çeviren: Hakan Atalay, On Altıncı Basım, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2016.
Guin, K. Le. Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar. Hazırlayanalar: Deniz Erksan, Bülent Somay, Müge Gürsoy Sökmen, Altıncı Basım, Metis Yayınları, İstanbul, 2013.
Kohlgen, Norgard. Dünyayı Değiştiren Kadınlar. Çeviren: Sezai Yalçınkaya / Osman Deniztekin. Cep Kitapları, İstanbul, 1993.
Levin, Kendra. Sen de Kendi Hikayenin Kahramanısın: Odaklan, zaaflarını yen ve içindeki yazarı keşfet. Çeviren: Begüm Kovulmaz. Hep Kitap, İstanbul, 2017.
Marx, Karl ve Engels Friedrich Engels. Komünist Manifesto. Çeviren: Levent Kavas. Ç Yayınevi, Ankara, 1998.
Reed Evelyn. Kadının Özgürlüğü Sorunu. Türkçesi: Zeynep Saraçoğlu, 2. Baskı, Yazın Yayıncılık, İstanbul.
Segal, Lynne. Gelecek Kadın Mı? Çeviren: Suğra Öncü, Alfa Yayınları, İstanbul, 1990.
Una, Aramızda, Türkçeleştiren: Olcay, Maden Ünal, Tudem Yayınları, İzmir, 2019.
Vogler, Christopher. Yazarın Yolculuğu Senaryo ve Öykü Yazımının Sırları. Çeviren: Kenan Şahin. Dördüncü Basım, Okuyanus Yayınları, İstanbul, 2014.
Woolf, Virginia, Kendine Ait Bir Oda, Çeviren: Suğra Öncü, 3. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.