Üniversiteliler bir yandan yeniden tırmanışa geçen salgın bir yandan da kesintiye uğrayan eğitim hayatlarının kaygısını taşırken, YÖK bu kaygıları giderecek bir açıklama yapamıyor. Bu koşullarda da üniversitelerin yeni dönemde açılıp açılmaması konusunda üniversiteliler arasında iki farklı eğilim beliriyor. Kimi, “Yaşama hakkımız elimizden alınamaz, üniversiteler açılmasın” derken, kimisi de “Uzaktan eğitim verimsiz, önlemler alınsın üniversiteler açılsın” diyor
Koronavirüs salgını sebebiyle üniversitelerin bahar dönemi, uzaktan eğitim şeklinde tamamlanmıştı. Yeni eğitim yılına haftalar kalmasına rağmen üniversitelerin izleyeceği yol üzerine Yükseköğretim Kurulu’ndan (YÖK) kesin bir açıklama gelmemesi öğrencileri maddi ve manevi olarak mağdur etmeye devam ediyor.
YÖK tarafından hazırlanan “Küresel Salgında Yeni Normalleşme Süreci Rehberi” geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Rehberde yer alan önerilerin ve kararların ortadaki belirsizlikleri gidermediğini söyleyen üniversite öğrencileri kesin bir karar duymak istiyor. Ayrıca binlerce insanın aynı kampüs içinde ve yurtlarda kalacak olmasının önlenemez bir felakete sebep olacağını söyleyen üniversite öğrencileri, uzaktan eğitim sisteminin yaşam hakkının yok sayılmasından daha büyük bir sorun teşkil etmeyeceğini anlatıyorlar. Diğer yandan bazı öğrenciler geçtiğimiz dönem yapılan uzaktan eğitimin verimsiz geçtiğini ve haksızlıklara neden olduğunu bu sebeple de üniversitelerin açılması gerektiğini söylüyorlar.
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde okuyan S.N. üniversitelerin açılması halinde yaşanacak hareketlilikten endişe duyduğunu anlatıyor. Açıklanan vaka ve ölüm rakamlarının dahi çeliştiğini ifade eden S.N. binlerce üniversite öğrencisinin, akademisyenin, üniversite çalışanının önlemini nasıl alacağını sordu ve şunları kaydetti:
Üniversitelerin açılmasını istemiyorum. Milyonlarca öğrenci şehir değiştirmek zorunda kalacak. Yaşanacak hareketlilik beni tedirgin ediyor. Mevcut durumda açıklanan vaka ve ölüm sayılarının çeliştiği tartışılırken üniversitelerin açılması nasıl söz konusu olabilir? Bir üniversitede ortalama 50 bin öğrenci okuyor. Bu kadar öğrenci için önlemler nasıl alınacak? Genç insanların bu virüsten az etkilendiği söylendi. Peki akademisyenler ya da üniversite çalışanları ne yapacak? Sınıflarda, kantinlerde, yemekhanelerde, kampüs otobüslerinde yığılmalar olacak. Eğitim telafi edilebilir, sağlık asla
Vaka ve ölüm haberlerini artık yakınlarından duymaya başladığını ve endişelendiğini aktaran S.N “YÖK’ün yayımladığı rehber kesinlikle yeterli değil. Bütünüyle belirsizlik hâkim. ‘Öğrenci dostu’ olduğunu söyleyen YÖK yaşanacak herhangi bir felaket karşısında sorumluluğu üstlenecek mi? Önceden vaka ve ölüm haberlerini yakınlarımızdan duymazdık, şimdi onlardan da duyuyoruz. O pankartta yazdığı gibi ‘Siz sanıyorsunuz ki hep tanımadıklarınız ölecek’ üniversiteleri açmayın” ifadelerini kullandı.
Gazi Üniversitesi’nde okuyan A.B. ise bahar döneminde yapılan uzaktan eğitimin verimsiz geçtiğini ve yaşanan haksızlıklar nedeniyle üniversitelerin yüz yüze olması gerektiğini düşünüyor. Önlemlerin üst seviyede tutularak üniversitelerin açılmasını isteyen A.B şunları söyledi:
Türkiye’de eğitim sisteminin niteliksizliğine pandemi sürecinde bir kez daha tanık olduk. Online eğitim sistemi ancak bu kadar yönetilemezdi. Geçtiğimiz dönem derslerin ve sınavların verimsizliği ne yazık ki bizlere üniversitelerin açılması gerektiğini gösterdi. Uygulamalı ders alan arkadaşlarımız çok ciddi zorlandı. Sayfalarca ödev yaptık, haksız notlar verildi. Sınavlarda kamera sistemi dayatıldı, bilgisayarı olmayan, ödev yükleyemeyen arkadaşlarımız sıkıntı yaşadı. Öte yandan bu dönemde okul açılmazsa 2 yıllık okuyan insanlar doğru düzgün eğitim alamadan mezun olacaklar. Önlemlerin olabildiğince üst seviyede tutularak üniversitelerin açılması gerektiğini düşünüyorum
İstanbul Üniversitesi’nde okuyan Ş.Ö. yeni dönemin başlamasına haftalar kalmasına rağmen kesin bir kararın açıklanmamasından dolayı üniversite öğrencilerinin maddi olarak mağdur edildiğini belirtti. Ş.Ö. “Sosyal çevremi ve iş olanaklarımı okuduğum şehirde kurdum. Staj yapmam lazım ama bu koşullarda mümkün değil. Bizlere doğruca bir açıklama yapılmıyor. Aylarca kalmadığım evin kirasını ödemek zorunda kaldım. Üstelik son sınıf öğrencisiyim, kente geri dönüp dönmeyeceğimi bile bilmiyorum. Çoğu arkadaşlarımız da önümüzdeki dönem ne olacağını bilmedikleri için apartlara fahiş ödemeler yaptılar” diye konuştu.
Ş.Ö. bazı kamusal alanların açılmasına karşın eğitim kurumlarının açılmaması üzerine tartışılmasını anlamadığını söyledi ve şunları aktardı:
İnsanlar tatil beldelerinde kitleler halinde keyif yaparken, AVM’ler açıkken ya da Ayasofya Camii’nde dip dibe ibadetlerini gerçekleştirirken bir ülkenin sarsılmaz taşı olan eğitim kurumlarının açılmaması üzerine tartışılmasını anlamıyorum. Belirli ve geçerli kurallar getirilerek, öğrencilerin salgından korunmak için satın alacağı çeşitli materyaller karşılanarak, istisnai durumlara ve kişilere farklı süreç işletilerek üniversiteler açılmalıdır
Ankara Üniversitesi’nde okuyan G.Ü. yurtta kalması nedeniyle binlerce öğrenci ile ortak alanı paylaşıyor. Üniversitelerin açılması halinde farklı şehirlerden gelen pek çok öğrenciyle temas kurmak zorunda kalacağını ve tedirgin olduğunu söyleyen G.Ü. “Yurtta kalıyorum. Binlerce öğrenci ile ortak yemekhaneleri, tuvalet ve banyoları kullanıyoruz. Odalar 4-6 kişilik, bu koşullarda insanlara güvenemeyiz. Ailemin evinde maddi ve manevi olarak daha rahatım. Aylarca izoleydim. Eğer okullar açılırsa farklı şehirlerden gelen pek çok insanla yan yana durmak zorunda kalacağım. Bu durumu düşündükçe tedirgin oluyorum. Teknik fakültelerde okuyan arkadaşları anlıyorum ancak vaka ve ölüm haberlerinin düşmesi yerine artış göstermesi bizlere yüz yüze eğitimin için sağlıklı koşulların hazırlanmadığını kanıtlıyor” ifadelerini kullandı.
G.Ü. yaşama hakkının eğitimden önce geldiğinin altını çizdi ve şunları söyledi:
Haftanın belirli günleri okula gidileceği söyleniyor. İki, üç ya da beş gün olması fark etmez öğrenciyi dışarı çıkardığın, onu zorunlu tuttuğun her gün dsadece öğrencinin hayatına kastedersin, insanın en temel hakkı olan yaşama hakkımızı elimizden alırsın. Eğitim konusunda çok da ileride olmayan bir ülkenin online sisteme devam etmesinin yaşama hakkımızdan daha büyük sorun teşkil edeceğini düşünmüyorum
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, arkeoloji bölümü öğrencisi Deniz Can Sarıkaya, üniversitelerde yaşanan sorunların “üniversiteler açılsın mı, açılmasın mı” tartışmasıyla örtbas edildiğini, esas sorunun yüz yüze veya uzaktan eğitim farketmeden, eğitim şartlarının eşit olmaması ve çözümün de bu şartların eşitlenmesi olduğunu belirtti:
Pandeminin gözler önüne serdiği gerçekler var. Bu gerçekler üniversitelerin açılma tarihi üzerine başlayan ‘üniversiteler açılsın mı, açılmasın mı’ tartışmasına indirgenerek örtbas ediliyor. Oysa eğitimin niteliksizleşmesi üniversitelileri rahatsız ediyor. Eğitimin pandemiyle birlikte online koşullara geçişi bu niteliksizlik gerçeğini ve rahatsızlığı açığa çıkardı Üniversitelerde verilen eğitim bilimsel niteliğinden tümüyle koparıldı. Bazı fakülte sınavlarından geçmek kolaylaşmıs olsa da birçok bölüm meslek dersi pratiğinden yoksun bir programla eğitime devam etti. Bilimsel bilgi üretiminin niteliği ve amacı eğitim online değilken de halktan koparılmıştı ancak online eğitim ile birlikte bu koparılma, kent bağının zayıflatılmaya çalışıldığı koşullar gün yüzüne çıktı.
Eğitim pandemi olsun olmasın eşit koşullarda verilmiyordu, verilmedi. Uzaktan eğitimin sınav koşulları dahi birtakım elektronik cihazlara sahip olmayı zorunlu kılıyordu. Üstelik YÖK tarafından herhangi bir destek sunulmadan. Eğitim eşit koşullar sağlanmadan, iktidarın üniversitelerin bilgi üretim potansiyeline dönük yok edici saldırılarıyla ‘herkes parası kadar ya da iktidarın sunduğu olanak kadar eğitim alır’ şifresiyle verilmektedir.
Sendika.Org (Nur Kaplan)