1 Haziran’da başlayan “normalleşme süreci” sonrasında COVID vakalarının artmasının ardından gözler, açılış tarihi yaklaşan okullarda eğitimin yüz yüze mi, uzaktan mı olacağı tartışmasına çevrildi. Eğitimciler okulları açan bazı ülkelerin geri kapatmak zorunda kaldığını belirtirken sağlıkçılar da okul çağında olanların taşıyıcılığının yüksek olduğuna dikkat çekiyor
1 Haziran’da başlayan “normalleşme süreci” sonrasında COVID vakalarının artmasının ardından gözler, yeni dönemin yüz yüze mi, uzaktan mı olacağı tartışmasına çevrildi. Yükseköğretim Kurumu’nun (YÖK) açıklamasına göre üniversitelerde işlenecek derslerin yüzde 40’ı uzaktan eğitim şeklinde olabilecek.
Ancak Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilk ve ortaöğretim kurumlarının açılması, hangi tedbirlerin alınması gerekliliği, başta öğrenciler ve öğretmenler olmak üzere halk sağlığı üzerindeki etkisi gibi başlıklar geniş bir tartışma konusu.
Milli Eğitim Bakanlığı, Twitter hesabından yaptığı paylaşımla yeni dönemde okulların açılıp açılmayacağı ile ilgili kararı bugünkü Bilim Kurulu toplantısının ardından alacaklarını açıkladı. Açıklamada, “2020-2021 eğitim öğretim yılına ilişkin değerlendirme süreci nihai aşamadadır. Bilim Kurulu toplantısı sonucuna göre alınacak karar, en kısa sürede kamuoyu ile paylaşılacaktır” ifadeleri kullanıldı.
2020-2021 eğitim öğretim yılına ilişkin değerlendirme süreci nihai aşamadadır.
Yarınki Bilim Kurulu toplantısı sonucuna göre alınacak karar, en kısa sürede kamuoyu ile paylaşılacaktır.
— Millî Eğitim Bakanlığı (@tcmeb) August 11, 2020
MEB, Bilim Kurulu’nu işaret etmeden önce 81 ile yeni eğitim-öğretim yılının çalışma takvimini gönderdi. Bu genelgeye göre, eğitim ve öğretim yılının birinci dönemi 31 Ağustos 2020 Pazartesi günü başlayacak. Okul öncesi eğitim ile ilkokul 1’inci sınıfa başlayacak öğrenciler için 31 Ağustos-4 Eylül 2020 arasında uyum eğitimleri gerçekleştirilecek. Birinci dönem ara tatili 16-20 Kasım 2020’de yapılacak, 22 Ocak 2021 Cuma günü sona erecek. Yarıyıl tatili ise 25 Ocak 2021 Pazartesi günü başlayacak 5 Şubat 2021 Cuma günü sona erecek.
Okulların açılması konusunda Sendika.Org’a konuşan İstanbul Eğitim Sen 5 no’lu Şube Eğitim Sekreteri öğretmen Özge Çiçek, kalabalık sınıf mevcutları, hijyen yönünden sağlıksız sınıf ve yüksek yoğunluklu fiziksel temas ortamı gibi etkenlerin vaka sayısını kat be kat artıracağı yönünde görüş bildirdi.
Dünyadaki yüz yüze eğitim tedbirlerine ilişkin de konuşan Çiçek şunları kaydetti:
Dünya’da okulların açılmasına dair birtakım önlemler konuşulmakta. Yüz yüze eğitim ile uzaktan eğitimin birleştirildiği hibrit model, sınıf mevcutlarını azaltma, maske kullanımı, sınıfları havalandırma, hijyen koşullarına önem verme, sosyal mesafeyi koruma… Şimdiye kadar konuşulan önlemleri uygulayarak okulları açan ülkelerden biri de Almanya. Almanya okulların, eyaletlerin kendi inisiyatifi ile açılacağını belirtmiş ancak vaka sayısı en az olan eyaletlerde dahi COVID pozitif öğrencilerin çıkmasının ardından okullar geri kapatılmıştır.
Bu önlemlerin hiçbirinin özellikle ilkokul öğrencilerinin fiziksel temasını kontrol altında tutacak bir yöntem önermediğinin altını çizen Çiçek konuşmasını, “Özellikle Türkiye’de bazı bölgelerde sınıf mevcudu 60’a yakın olduğu okullar bulunurken mevcudu azaltarak gruplar halinde yüz yüze eğitim yapmak çok da mümkün ve gerçekçi değildir. Bunu sağlayabilecek fiziki ortamlar da okullar da bulunmamaktadır” ifadeleriyle sürdürdü.
Bu tedbirleri kısmen uygulayabilecek kurumların özel okullar olacağını belirten Çiçek “Bu da parası olan öğrencinin salgın koşullarında eğitim alabileceği parası olmayan öğrencinin iste eğitim ve öğretim de de geri kalacağı anlamına gelmektedir” dedi.
Çiçek uygulanma ihtimalini yüksek olarak değerlendirdiği hibrit model için ise şunları kaydetti:
Uygulanma ihtimali yüksek hibrit modelin uzaktan eğitim kısmında ise öğrenciler evden de öğretim sürecine katılacaklardır. Ancak bugün hala evin de interneti bilgisayarı tableti olmayan bir çok öğrenci bulunmaktadır ya da ev koşulları eğitim öğretime elverişli olmayan bir çok öğrenci bu süreçte mağdur olacaktır.
Çiçek son olarak herkesin eşit eğitim hakkında sahip olduğunu hatırlattı ve sözlerini “Bu sürecin çözümü olarak özel okul ve devlet okulu arasındaki farkın kaldırılması herkesin eşit, parasız, kamusal eğitim alması, devletin her öğrenci için salgın koşullarında kullanılması için bir fon oluşturması, her öğrencinin evine internet, tablet, bilgisayar gibi uzaktan eğitimin araçlarını ücretsiz olarak vermesi gerekmektedir” diyerek sonlandırdı.
Eğitim-Sen’in yayınına katılan SES Eş Genel Başkanı İbrahim Kara, okulların açılması konusunda “Hastaneler bu kadar vahim bir durumda iken okulların açılması doğru değil” dedi. Siyasi iktidarın böyle bir kararı tek başına veremeyeceğini de belirten Kara sözlerini şöyle sürdürdü:
Bu karar hem enfeksiyon hem de halk sağlığı alanında çalışan bilim insanları ile eğitim alanındaki emek ve meslek örgütleri ile beraber verilmeli. Karar ortaklaşa alınmalı. Açılacaksa nasıl açılmalıdır. Bu koşullar nasıl oluşturulmalıdır. Yürütülen politikalar tek adamın iki dudağı arasından çıkıyor.
Okulların açılmaması senaryosu üzerine de konuşan Kara, evde kalan ve akranlarıyla sosyalleşemeyen çocukların gelişiminin de zarar göreceğine dikkat çekti. Kara öte yandan da ebeveynlerin birinin kesinlikle idari izne çıkarılması gerektiğini ifade etti. İstismara maruz bırakılan çocukların tespitinin de yine en çok hastane ve okullarda yapılabildiğine dikkat çeken Kara, okulların kapalı kalması halinde bakanlığın gerekli çalışmaları yapması gerektiğini sözlerine ekledi.
TTB COVID-19 İzleme Kurulu Üyesi Özlem Kurt Azap grip mevsiminin yaklaştığını belirterek grip aşısı vurulmanın önemine dikkat çekti. Azap, okulların pandemi koşullarında açılmasına ilişkin şunları kaydetti:
Okullardaki gençlerde ve çocuklarda hastalık belki daha hafif seyrediyor olabilir. Bazı yayınlarda okulların açılmasının bulaş riskini çok artırmadığına da dikkat çekiliyor olabilir. Ama sonuçta bununla örtüşmeyen bunun tam tersini gösteren yayınlar da var. Okulların açılması ile birlikte hastalığın yayılma olasılığının artacağından bahseden yayınlar da var. Ve ne yazık ki influenza okullarda çok sık görülen bir hastalık, öğrencilerden velilere geçişi burada gerçekleşiyor.
Bir diğer TTB COVID-19 İzleme Kurulu Üyesi Kayıhan Pala ise “eğitimde eşitsizlik” konusuna dikkat çektiği konuşmasında şunları kaydetti:
Bizim sağlık alanında savunduğumuz önemli bir kavram var. Eşitlik. Biliyoruz ki özel okullarla kamu okulları arasında zaten ciddi bir eşitsizlik var. Bir kere biz Türkiye’de okulları açmayı planlarken bu eşitsizliği azaltacak önlemler perspektifinden bakmalıyız.
Dünyadaki örneklere bakmanın faydalı olacağını söyleyen Pala, Hollanda ve Finlandiya örneğini verdi. Bu iki ülkedeki okulların açıldığını ve salgında ciddi oranda bir artış meydana gelmediğini aktaran Pala bu durumun nasıl sağlandığını ise şöyle açıkladı:
Bu noktada şu ilkeler göze alınmış: 100 bin kişi başına yeni olgu sayısının birin altına düşmesi. Bu veriler bizim ülkemizde 8-10 civarında devam ediyor. Öğrencileri, öğretmenleri ve çalışanları risk gruplarına ayırmışlar. Örneğin kalp, diyabet hastası olan çocuklar var. Ya da çocuğun kendisinde hiçbir hastalık yok ama birlikte yaşadığı bireylerde bu hastalıklar var. Böyle bir risk değerlendirmesi yapmışlar. İlk aşamada bu risk gruplarını okullardan uzak tutmuşlar. ‘Şu aşamada sizsiz başlayalım’ demişler. Bu arada bu ülkelerde sınıf mevcutları 20’ye yakın ve okullardaki hijyen tedbirleri oldukça yüksek.
Pala, hastalığın bir kişiden diğer bir kişiye geçiş ortamlarına ilişkin de “Bu hastalık üç yerde yoğun olarak bulaş tehlikesi içeriyor: Evler, iş yerleri ve toplu ulaşım. Buralarda eğer siz sorunu çözemezseniz, o zaman hastalığın bulaşmasını engelleyemezsiniz” diye konuştu.
Bölgesel olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki vakaların Marmara Bölgesi’nde görülenlerin 7 katı olduğunu ifade eden Pala, sözlerini “Siz bu denli farklı vaka artışlarının olduğu bölgeler için merkezi bir karar verdiğinizde, bunun olumsuz etkileyeceği bölge de yine vaka sayılarının yüksek olduğu bölgeler olur” diye sürdürdü.
Pala sözlerinin devamında başarısız iki ülke olan İsrail ve ABD örneklerini inceledi. Pala bu ülkeler hakkında şunları kaydetti:
İsrail’de birinci dalga bittikten sonra okulların açılma kararı verildi. Okullar açılırken de hijyen ve fiziksel mesafe kurallarına riayet edildi. Ancak on günün ardından iki ayrı okulda salgın görüldü. Salgının, İsrail’de ikinci dalgayı başlattığına ilişkin değerlendirmeler oldu. Ve bu ikinci dalga ilkinden daha etkili oldu. ABD de ise bu süreç daha hızlı yaşandı ve okullar kapatıldı.
10 yaşın üzerindeki çocuklarda taşıyıcılığın epeyce yüksek olduğuna işaret eden Pala, okullardaki fiziksel olanaklara bakıldığında bu hastalığın evlerde ve toplu taşımada çok hızlı yayılacağını ifade etti. Pala sözlerini, “TTB olarak Ağustos ayı içerisinde hiçbir okulun açılmaması gerektiğini düşünüyoruz” ifadeleriyle sonlandırdı.
Sendika.Org