Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle 796. hafta açıklamasını da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdikleri canlı yayınla yaptı. Bu hafta, 27 yıl önce Silopi Görümlü’de gözaltında kaybedilen Şemdin Cülaz, Mehmet Salih Demirhan, Halit Özdemir, İbrahim Akıl, Hamdo ve Hikmet Şimşek için adalet istendi
796 haftadır fail meçhul cinayete uğrayan yakınlarının faillerini ve kaybedilenlerin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle bu haftaki açıklamayı da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdi.
Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’nın yasaklanması nedeniyle eylemlerini 82 haftadır İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde gerçekleştiriyordu. Koronavirüs salgınına rağmen eylemlerini sürdüren Cumartesi Anneleri, son 14 haftadır sosyal medya hesapları üzerinden yaptıkları canlı yayınlarla adalet taleplerine devam etti.
Bu haftaki açıklamada, 14 Haziran 1993’te Şırnak Silopi’ye bağlı Görümlü Köyü’nde gözaltında kaybedilen Şemdin Cülaz, Mehmet Salih Demirhan, Halit Özdemir, İbrahim Akıl, Hamdo ve Hikmet Şimşek’in akıbeti soruldu.
Gözaltında kaybedilen Şemdin Cülaz’ın eşi Mevlüde Cülaz, Ramazan ayında sahura kalktıklarını ve bu sırada devlet güçlerinin köyü bastığını hatırlatarak, “Baskın sırasında Abdurrahman ve Şemdin’i de alıp götürdüler. Ve o gün bu gündür bir haber alamadık. Tek dileğimiz kayıplarımız bulunsun. Dört yıl geçti biz Tahir Elçi’nin yanına gittik. Avukatımız oldu ve davamıza bakmaya başladı. Davamız o zamandan bu yana devam ediyor ve biz hala bir sonuç almış değiliz” dedi.
Cülaz, sırasıyla mahkemenin Şırnak, Diyarbakır ve Ankara’ya verildiğini belirterek, en son kendi yakınları gibi Elçi’nin de vurularak katledildiğini söyledi.
Mehmet Salih Demirhan’ın oğlu Yusuf Demirhan da “Sabah biz yatıyorduk. Kapıyı tekmeleyerek içeri girdiler. Babam yanımızda yatıyordu. Gelip onu aldılar ve bizleri de dışarı çıkardılar. Kuran ve küçük kız kardeşim vardı evde. Bir kibrit ile evi komple yaktılar” ifadelerini kullandı.
Babasının evden alındığını dile getiren Demirhan, babasının arkasından gitmeye çalıştıklarını ancak buna izin verilmediğini, dedesinin de birçok yere başvurduğunu belirterek “Dedem ‘sağsa bir yazısını getirin ben oğlumun yazısını tanıyorum. Sağsa bileyim değilse de nerededir bilmek istiyorum ve cenazemizi alalım’ dedi” diye konuştu.
Dava avukatlarından Mehmet Emin Aktar da dava sürecine ilişkin bilgi verdi.
1993’te gözaltında kaybedilen Ferhat Tepe’nin kardeşi Ayşe Tepe bu haftaki basın metnini okudu.
“Bir hukuksuzluk ve Anayasasızlık cehennemindeyiz” diyen Tepe bu yüzden gözaltında kaybedilen insanlara ve adalete ulaşamadıklarını ifade etti. 14 Haziran 1993 sabahı komutanlığını Tuğgeneral Mete Sayar’ın yaptığı, 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı’na bağlı askerlerin, Silopi’nin Görümlü ve civar köylerinden çok sayıda kişiyi gözaltına aldığını dile getiren Tepe, “Görümlü Jandarma Karakolu’na götürülen köylülerden bazıları serbest bırakıldı. Ancak Şemdin Cülaz, Mehmet Salih Demirhan, Halit Özdemir, İbrahim Akıl, Hamdo ve Hikmet Şimşek isimli köylülerden bir daha haber alınamadı” dedi.
Tepe, “Avukat Tahir Elçi’nin girişimiyle Uluslararası Af Örgütü, 19 Temmuz 1993 tarihinde, Cumhurbaşkanı’na, Dışişleri Bakanı’na, İçişleri Bakanı’na ve Jandarma Genel Komutanlığına kayıp köylülerin hayatlarının korunması için gerekli tedbirlerin alınması talebiyle başvurular yaptı” diyerek ailelerin ve insan hakları örgütlerinin tüm girişimleri sonuçsuz kaldığını vurguladı.
Köylülerin gözaltına alındıklarının reddedildiğini ifade eden Tepe, “Ailelerin 1993-2007 yılları arasında savcılığa yaptıkları tüm başvurular etkin bir soruşturma yürütülmeden takipsizlik kararlarıyla kapatıldı. Takipsizlik kararlarına yapılan itirazlar da reddedildi” diye konuştu.
2009 yılında Görümlü Taburu’nda zorunlu askerlik yapan bir kişinin itiraflarının basına yansıdığını sözlerine ekleyen Tepe, konuşmasını şu ifadelerle sürdürdü:
“Vicdan azabı çektiğini söyleyen bu kişi, verdiği röportajda altı köylünün kaybedilmesini detayları ile anlattı. Bunun üzerine; 24 Ağustos 2009 tarihinde kayıp yakınları yeni delillerin varlığı iddiasıyla soruşturmanın yeniden açılması için Şırnak Cumhuriyet Savcılığı’na başvurdu. Savcılık yürüttüğü soruşturma sonucunda bir iddianame hazırladı. 12 Haziran 2013 tarihli iddianamede Savcılık ‘Birden Ziyade Kimseyi Öldürmek’ suçlamasıyla şüpheliler Emekli Tuğgeneral Mete Sayar, 2. Komando Tabur Komutanlığından Tansel Erok, Yüzbaşı Murat Ali Yıldız, Teğmen Serdar Tekin, Emekli Albay Hasan Basri Vural ve Üsteğmen İbrahim Kıraç’ın ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarını iddia ve talep etti. Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul etti ve davayı açtı. Ancak ‘kamu güvenliği’ gerekçe gösterilerek dava Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesine nakledildi. Mahkemede verdikleri ifadelerde, olay sırasında Görümlü Taburunda zorunlu askerlik yapan tanıklar olayı tüm detaylarıyla anlattılar. Köylülerin gözaltına alınması emrini verenleri, onları gözaltına alanları, öldürülmeleri için emir verenleri ve kurşuna dizenleri isim isim söylediler. Taburda köylülere yapılan ağır işkenceyi detaylarıyla anlattılar. Ayrıca çok sayıda köylü de olayın nasıl gerçekleştiğine dair ifade verdi.”
Tepe, “Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi 3 Temmuz 2015 tarihli karar duruşmasında tüm delillere ve tanıklara rağmen General Mete Sayar ve diğer rütbeliler hakkında beraat kararı verdi. AİHM’in 14 Nisan 2014 tarihinde altı köylünün yaşam hakkının esas ve usul bakımından ihlal edildiğine dair oy birliği ile mahkûmiyet kararı verdiği bu dava da iç hukukta cezasızlıkla sonuçlanma tehlikesi altında” ifadelerini kullandı.
“Yargıtay aşamasında olan Görümlü Davası’nda Yargıtay’ı; yargılama faaliyetinin, hukuk devleti gereklerine uygun biçimde gerçekleşmesini sağlama görevini yerine getirmeye, suçları sabit sanıkların cezalandırılması yönünde karar vermeye çağırıyoruz” diyen Tepe, kayıplar için mücadele etmekten vazgeçmeyeceklerini ifade etti.
Öte yandan Diyarbakır’daki kayıp yakınları eyleminde bu hafta 25 yıl önce gözaltında kaybedilen Mehmet Şirin Bayram’ın akıbeti soruldu. Abla Selahat Bayram, arayışlarının kardeşinin torunları tarafından sürdürüleceğini vurguladı.
Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD), “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla sürdürdükleri eylemin 594’üncü haftasında, 25 yıl önce askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınmayan Mehmet Şirin Bayram’ın akıbeti soruldu. Eylemde, abla Selahat Bayram’ın kardeşinin kaybedilmesi olayına dair anlatımlarda bulunduğu bir video paylaşıldı.
Nişanlı olduğunu belirttiği kardeşinin köylerine amcasını ziyaret etmeye gittiğini ve bir tanıdıklarının evlerinde misafir olarak kalırken korucu ve askerler tarafından ev basılarak gözaltına alındığını anlatan abla Bayram, Kulp ilçe merkezine götürülen kardeşinin karakolda gözlerinin kapatıldığını ve ellerinin arkadan bağlandığı bilgisini aldıklarını paylaştı.
Sonrasında kardeşinin gözaltına alındığı ve karakola götürüldüğünün inkâr edildiğini ve bu inkârın halen sürdürüldüğünü söyleyen Bayram, bu zulmü kabul etmeyip, kardeşini aramaktan vazgeçmeyeceklerini ve verdikleri mücadelenin torunları tarafından sürdürüleceğini ifade etti.
Mehmet Şirin Bayram’ın, İHD Diyarbakır Şubesi Zorla Kaybedilenler ve Faili Meçhul Siyasi Cinayetleri Araştırma Komisyonu tarafından paylaşılan hikâyesi ise şöyle:
“Mehmet Şirin Bayram, 15 Ağustos 1978 tarihinde Diyarbakır ili Kulp ilçesi Demirli (Temiran) Köyüne bağlı Bîra Zeyna Mezrasında doğdu. 1994 yılında Bayram ailesinin yaşadığı Demirli Köyü, Bîra Zeyna Mezrasında devletin köylüler üzerinde ciddi baskıları vardı, köylüler sürekli olarak korucu olmaya zorlanıyordu ancak tüm baskılara rağmen köylüler koruculuğu kabul etmedi ve bu nedenle yaşadıkları köy yakıldı ve çoğu köylü zorla yerlerinden göç ettirildiler. Şirin Bayram’ın amcası olan İhsan Bayram, tüm baskılara rağmen köyde kalmaya devam etti. Aradan 2 yıl geçtikten sonra Mehmet Şirin Bayram, 1996 yılının Kasım ayında köyde yaşamakta olan amcası İhsan Bayram’ı ziyaret etmek için yola çıkar.
Demirli Köyü’ne vardığında karanlık çökmüştü. Mehmet Şirin Bayram, yoluna devam etmedi, sık sık yaşanan operasyonlardan dolayı gece tehlike arz edebilir diye Bîra Zeyna’ya ertesi sabah gideceğini düşünerek akrabası olan Ramazan Tekin’in evine misafir olarak kalmaya karar verir, o gece saat 11 ve 12 civarında Kulp korucuları ve askerlerin yaptıkları ev baskınında ev sahibi olan Ramazan Tekin ve misafir olan Şirin Bayram gözaltına alınır. Ramazan Tekin ve Şirin Bayram’ın gözaltına alındığı esnada ev sahibi Hazal Tekin, (Ramazan Tekin’in eşi) 2 korucuyu Fettah ve Cumali isimli kişiler olduğunu ve onları tanıdığını söyler. Aynı günün sabahında Hazal Tekin, Şirin Bayram’ın amcası olan İhsan Bayram’ı haberdar etmek üzere sabah erkenden saat 07.00 gibi Bîra Zeyna mezrasına giderek Şirin’in amcasına Kulp korucularının ve askerlerin Şirin ve Ramazan’ı gözaltına aldıklarını haber verir.
İhsan Bayram Kulp Karakolu’na giderek gözaltındaki Şirin Bayram için tanıdığı koruculardan korucubaşı Hüseyin ve Mustafa Bulut’tan Şirin Bayram hakkında bilgi vermelerini ister, Mustafa Bulut amcasına İhsan Bayram’a burada kalıp kendisinden haber beklemesi gerektiğini söyler, ertesi gün öğlen saatlerinde Mustafa Bulut (korucubaşı) İhsan Bayram’a ulaşarak Şirin’in Kulp Karakolu’nda olduğunu onu gördüğünü, onunla konuştuğunu ve Şirin’in gözlerinin bağlı olduğunu belirtir.
Korucubaşı olan Mustafa Bulut, Şirin Bayram ile arasında geçen diyalog da; Ramazan Tekin ile aynı gece gözaltına alındığını ve ailesine haber vermesini istediğini söyler, aynı günün gecesinde Mustafa Bulut, Kulp Karakolu’na çağrılarak Şirin Bayram’ı gördüğünü söylememesi için tehdit edilir ve şiddet görür, ertesi gün sabah saatlerinde 08.00 gibi Şirin Bayram’ın amcası İhsan Bayram’ın yanına giderek Şirin Bayram’ı hiç görmediğini ve Kulp Karakolu’na hiç gitmediğini söyler. Ailenin tüm resmi kurumlara yapmış olduğu başvuru ve arama çabalarına rağmen Şirin Bayram’dan bir daha haber alınamaz.”
Sendika.Org