Sevda Noyan, Esra Elönü’nün sunduğu programda “15 Temmuz kursağımızda kaldı. Boş bulunduk. Bizim aile 50 kişiyi götürür” diyerek ölüm tehditleri savurdu. “Listem hazır” diyen Noyan’ın bu rahatlığı OHAL döneminde çıkarılan KHK’lerle AKP yandaşlarına verilen “cezasızlık” vaadine dayanıyor. KHK’leri kanunlaştırıp, cezasızlığı güvence altına alan AKP’nin bu tehditlerdeki payı büyük
Ülke TV’de Esra Elönü’nün sunduğu “Arafta Sorular” isimli programa katılan Sevda Noyan, “15 Temmuz kursağımızda kaldı. Yapamadık istediklerimizi. Boş bulunduk. Bizim aile 50 kişiyi götürür. Biz bu konuda çok donanımlıyız. Biz liderimizin yanındayız. Ayaklarını denk alsınlar. Bizim hala sitede var üç beş (kişi)… “ ifadeleriyle komşuları hakkında ölüm tehditlerinde bulundu üzerine de ekledi: “Yani benim listem hazır.” Sunucu Esra Elönü de gülerek, “Ayak az kalır, dört ayaklarını denk alsınlar” karşılığını verdi.
3 Mayıs tarihinde yayımlanan programda yapılan bu açıklamalar geniş kesimlerden tepki aldı. Kendi sunucusunun da desteklediği açıklama için Ülke TV “özür duyurusu” yayımlamak zorunda kaldı. Noyan, daha önce de Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Barış Atay’ın Gezi Parkı Direnişi ile ilgili Meclis Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasını hedef alarak “Sizler de Gezi’de sessiz kalanları mumla ararsınız bunu iyi bilin. Zaten 15 Temmuz’un öfkesi hala burnumuzda. Yazık olur hepinize” demişti.
Bu cesaretin kaynağı sır değil. Noyan’ın, canlı yayında “ölüm listeleri” açıklamasının, Meclis kürsüsündeki milletvekili şahsında Haziran İsyanı’na katılan muhalifleri tehdit edebilmesinin yolunu bizzat AKP iktidarı, Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde çıkardığı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile açtı.
15 Temmuz’un ardından başlatılan OHAL dönemi, siyasi, ekonomik ve toplumsal yaşamı yeniden düzenleyen KHK’ler ile anıldı. Bu KHK’ler, kimin çalışıp kimin çalışmayacağına, hangi kurumun kapatılıp hangi yayının yasaklanacağına, hangi kurumun hangi bakanlığa bağlanacağına kadar geniş çapta düzenlemeler getirdi.
696 sayılı “iç savaş” KHK’si de AKP karşıtı girişimleri bastıracak sivillere cezasızlık hakkı getirdi. Bu KHK’de, “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden” kişilerin, fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun olmayacağı ifade ediliyor.
Bu KHK’nin vaat ettiği “cezasızlığın” ilk örneği 15 Temmuz’da Boğaziçi Köprüsü’nde öldürülen askeri okul öğrencisinin davasında yaşandı. 15 Temmuz darbe girişiminin ertesi sabahı Boğaziçi Köprüsü’nde linç edilerek öldürülen askeri okul öğrencisi Murat Tekin’in katilleriyle ilgili yapılan suç duyurusu, 696 sayılı KHK gerekçe gösterilerek takipsizlikle sonuçlandı.
Başka bir cezasızlık örneği de polis işkencesinin üzerinin örtülmesi şeklinde yaşandı. Gözaltında tutulduğu sırada polislerce tehdit ve darp edilen bir kişinin Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusu, “kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle reddedildi. Cumhuriyet Savcısı Eşref Aktaş, kararında şu ifadeleri kullandı:
667 sayılı KHK’nin 9. maddesi kapsamında, bu kanun hükmünde kararname kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun bulunmadığının belirtildiği, bu nedenle iddia konusu eylem nedeniyle şikayetçi olunanlar hakkında kovuşturma yasağı bulunduğu anlaşılmakla, kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.
KHK’nin sayısı değişti ancak, AKP’nin kendinden olana sağladığı koruma kalkanı sürmeye devam etti. Linç ya da işkence AKP’nin KHK’leriyle güvenceye alınmış oldu. Yaşanan bu cezasızlık hali, darbe girişiminden yaklaşık iki hafta sonra Türkiye Raporu yayımlayan Uluslararası Af Örgütü’nün basın açıklamasında şu satırlarla kayda geçti:
Başarısız darbe girişiminden bu yana, 10 binden fazla kişi gözaltında tutuluyor. Uluslararası Af Örgütü, Ankara ve İstanbul’da polisin 48 saate kadar varan sürelerle gözaltındakileri stres pozisyonunda tuttuğu, bu kişilerin gıda, su ve tıbbi tedavi hizmetlerine erişimini engellediği yönünde güvenilir bilgilere ulaşmıştır. En kötü vakalarda, bazı kişiler dayak yemiş ve tecavüz de dahil olmak üzere işkenceye maruz bırakılmıştır. Türkiye şu anda halkının güvenliğinden haklı olarak endişe duymaktadır ancak hiçbir durum işkence, diğer kötü muamele veya keyfi gözaltını mazur gösteremez. Şu anda Türkiye’de bir korku ve şok iklimi yaşanmaktadır. Hükümet ülkeyi haklar ve hukuka saygı yoluna yönetmeli, öç ve intikam almaya girişmemelidir.
21 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL 19 Temmuz 2018’de sona erdi. Aradan geçen 2 yılda 36 adet KHK yayımlandı. Sayısız hak ihlallerinin yaşandığı süreç resmi olarak kapandı ancak bu zaman zarfında çıkarılan KHK’lerin bir kısmı kademeli olarak kanunlaştı.
Böylece, “iç savaş” KHK’sinin AKP yanlılarına sağlamış olduğu cezasızlık “15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz” maddesi ile kalıcılaştırılmış oldu.
Canlı yayında ölüm tehditleri savuran Noyan’ın bu sıradaki rahat tavırlarını böyle açıklamak mümkün. Öte yandan Noyan’ın açıklamasının ardından 15 Temmuz gecesi ile ilgili “kayıp silah” iddiaları yeniden canlanmış oldu.
Noyan’ın açıklamalarının ardından CHP’li eski milletvekili Mehmet Tüm, “Sevda Noyan’ın açıklamalarını asla hafife almayın” notuyla 15 Temmuz gecesi kaybolduğunu iddia ettiği 200 bin silahın hikayesini anlattı.
Tüm, 2016 yılında Ankara’da Mustafa Maraş isimli birinin cinayet işlediğini ve bu kişinin mahkemedeki savunmasında “Silahı 15 Temmuz darbe gecesi Ankara Emniyeti’nin önünde dağıtmışlardı” dediğini aktardı.
Bu beyanın ardından Tüm, İçişleri Bakanlığı’nın silahlanma raporunu okuduğunu, resmi raporlara göre 2014 yılında 14 bin 682 silahın kaybolduğunu ve 2016 yılında bu sayının 107 bin 628’e ulaştığını ifade etti.
4) İçişlerinin Bakanlığının resmi raporlarında ve internet sitesinde 2014 yılında 14 bin 682 silahın kaybolduğu, 2016 yılı içinse tam 107 bin 628 silahın kaybolduğu yazıyordu. Bu rakamlar bizim değil, bakanlığın rakamları! Aradaki bu devasa farkı hemen İçişleri Bakanlığına sordum pic.twitter.com/XTJLXCaXtc
— Mehmet Tüm (@mehmettumnet) May 9, 2020
Kayıp silahların legalleştirilmesi için ruhsatsız silah satışına izin verildiğini hatırlatan Tüm şöyle devam etti:
Kayıp silahların bir şekilde legalleştirilmesi veya en azından “devlet envanterinden kaybolmamış” gibi gösterilmesi gerekiyordu. Bunun için de altın formül hazırdı: Ruhsatsız silah satışına göz yummak, hatta silahlanmayı teşvik etmek! Son 5 yılda, Türkiye tarihinde görülmemiş şekilde ruhsatsız silah satışı yapıldı. Milyonlarca silah, hiçbir kısıtlama olmaksızın satıldı. Öyle ki, facebook gibi sitelerden bile online silah satışı yapıldı!
Noyan’ın sırtını iktidara yasladığı için bu denli rahat konuştuğunu, listeler açıkladığını ifade eden Av. Sevinç Hocaoğulları, Sendika.Org’a yaptığı değerlendirmede “Cezasızlık 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında fiili uygulamalar dışında yasal düzenlemelerle de bir kalkan olarak kullanıldı” diye konuştu. Hocaoğulları sözlerini şöyle sürdürdü:
Ülkemizde işkence, kayıplar, faili meçhullerle ilgili cezasızlık politikaları zaten vardı. Cezasızlık 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında fiili uygulamalar dışında yasal düzenlemelerle de bir kalkan olarak kullanıldı. Son olarak Ankara’da açığa çıkan işkence ve kaçırma vakaları da bu sürecin ürünüdür. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından OHAL KHK’leri ile kamu görevlileri için getirilen hukuki, idari, mali ve cezai sorumsuzluk 696 sayılı KHK ile sivilleri kapsayacak şekilde genişletildi. Bu maddenin hukuka aykırılığı çokça tartışıldı. Bu madde bugün her ne kadar yürürlükte olsa da 15 Temmuz darbe sürecindeki eylemlere ilişkin olduğundan örneğin Sevda Noyan için bugün bir koruma getirmemektedir. Ancak Sevda Noyan çok iyi bilmektedir ki iktidarın cezasızlık vaadi hala geçerlidir. Bu teşvikle o konuşmayı gerçekleştirmiştir.
“Noyan gibilerin bu cesareti, açıklamalarının hukuka uygun olmasından kaynaklanmıyor” diyen Av. Mehmet Ümit Erdem ise fiili bir koruma altında bu tehditleri savuranları uyarıyor:
696 sayılı KHK hükümleri 15 Temmuz sürecinde yaşananları AK’lama çabası ile getirilen bir hüküm. Dolayısıyla 4 sene sonra yapılan bu açıklamayı korumamakta. Bu cesaretinin altında; gazetecilerin, siyasilerin, akademisyenlerin, muhaliflerin tepesinde bir kılıç gibi sallanan halkı kin ve düşmanlığa teşvik, suç işlemeye tahrik, suçu ve suçluyu övme gibi gözaltı/tutuklama bahanelerinin bu kesim için uygulanmaması. Hükümete yakın bu gibi kişilerin nefret diline, hedef göstermelerine karşı cezasızlık politikaları cesaretlerini arttırıyor. Ancak unutulmamalıdır ki bu suçların zaman aşımı 8 yıldır ve bu açık hukuksuzluk düzeni sona erdiğinde hepsi yargılanacaktır
Sendika.Org