İstanbul Vatan’daki İl Emniyet Müdürlüğü’nde maruz kaldığı işkencenin ardından intihar eden Onur Yaser Can’ın gözaltı tutanaklarında sahtecilik yapıldığı gerekçesiyle açılan davanın 16. duruşması bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görüldü. Sanık polisler Salih Bahar ve Soner Gündoğdu hakkında ayrı ayrı 6 yıl 5 ay 15 gün hapis cezası verildi ancak tutuklanmadılar
İstanbul Vatan’daki İl Emniyet Müdürlüğü’nde maruz kaldığı işkencenin ardından intihar eden Onur Yaser Can’ın gözaltı tutanaklarında sahtecilik yapıldığı gerekçesiyle açılan davanın 16. duruşması bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görüldü.
Onur Yaser Can’ın intihar etmesinden dört yıl sonra önce anne Hatice Can da intihar etmiş, baba Mevlüt Can ise yaşadıklarına dayanamayarak hayatını kaybetmişti. Karar duruşmasını CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da takip etti. Sanık polisler Salih Bahar ve Soner Gündoğdu hakkında ayrı ayrı 6 yıl 5 ay 15 gün hapis cezası verildi. Ancak tutuklanmadılar.
6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Avukat Çiğdem Şat, “Sanık polis Soner Gündoğdu, geçen duruşmada mahkeme heyetine yalan söylemiştir. Israrla Onur Yaser Can’ın ince aramasının yapılmadığını söylediler. Ama başka bir sanık ince aramayı kabul etti. Biz artık işkencenin kabul edildiğini düşünüyoruz” dedi.
Ailesini kaybeden Ezgi Can ise şunları söyledi:
Annem ve babam, ecelleri ile ölmediler. Oğullarına işkence yapan amirlerin adilce yargılandığını göremediler. Bu dava basit bir evrakta sahtecilik davası olmaktan çıkmıştır. Yapılan sahtecilik örgütlü bir suçtur. Onların o dönemki amirleri bugün FETÖ’den tutuklu. Bu polisler amirlerinin emriyle evrakta sahtecilik yapmıştır. Bu olaydan birkaç gün önce ağabeyime çırılçıplak soyulmuş, tacize uğramış ve sözlü tehdide maruz kalmıştır. Madem işkence yapmadılar bunu kanıtlasınlar. Neyse ki biz işkenceyi kanıtladık. Elimizde görüntüler var. Kamera kayıtları var. Cumartesi günü gidiyor. Önüne 11 sayfa konuluyor ve bir kafede tehditle imza attırılıyor. Bu basit bir tarih ve saat hatası değildir. Ağabeyim ne imzaladığını dahi bile bilememektedir. Çünkü doğru düzgün ağabeyime okutulmuyor. Ağabeyim ölüyor, bunlar kameradan öldüğünü görüyorlar. Bu sahte evrakları kullanıyorlar. Bilirkişi bunu tespit ediyor. Savcı emniyetteki kaydı siliyor. O savcı da FETÖ’den tutuklu. Aldığı kayıtları o polise veriyor. Al bu delilleri sen yok et diyor. Mütalaaya uymanızı ve en üst sınırdan ceza vermenizi istiyoruz. Bir önceki heyet annemi siz babamı gördünüz. Neler yaşadığımızı gördünüz. Bir aile yok oldu. En üst sınırdan ceza verilmesini istiyorum.
Can, sözlerinin devamında adaletin geciktiğini ise şu sözlerle ifade etti:
Adalet gecikince ben bütün ailemi kaybettim. Her şekilde buradan çıkacak karar, eksik karardır benim için. Buradan çıkacak adil karar hem Türkiye hem insanlık için çok önemli. Kaybedilen üç can sadece benim için değil Türkiye için büyük kayıptır. Ağabeyimi tanısaydınız ne demek istediğimi anlardınız. Hem Türkiye’nin çok başarılı bir mimarını, müzisyenini kaybetmesine ve hem de bu çocuğu yetiştiren iki değerli insanı kaybetmesine sebep olmuştur. Bu, sizin de kaybınız. Kararınızı bu bağlamda vermenizi rica ediyorum. Katilleri değil bu katillerin yok ettiği, onlardan geriye kalan insanları korumanızı istiyorum. Geriye bir tek ben kaldım, benim canım kaldı.
Avukat Ömer Kavili de savunmasında yalnız iki sanık polisin değil tutanaklara imza atan tüm polislerin bu davada yargılanması gerektiğine dikkat çekerek, “Soruşturmanın başında imaj kaydının incelenmesi ve delilin yok edilmesi konusundaki el birliği olayın şüphelisi ve olayın sanığına teslim edilmesi suçtur. Bu dava ölen ve öldürülen insanların yaşam çığlığı davasıdır” dedi.
Sanık Soner Gündoğdu, “Bu davada ceza alarak görevden alınmam gerekirken ben terfi alarak yükseldim” diyerek yaşanan olayın evrakta sahtecilik değil maddi hata olduğunu iddia etti ve beraatını istedi.
Kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanıklar Salih Bahar ve Soner Gündoğdu’nun, “kamu görevlisi olarak sahte belge düzenleme” suçundan alt sınırdan uzaklaşarak 4 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetti. Sanıkların mahkemedeki tutum ve davranışları gerekçesiyle mahkeme heyeti cezayı 3 yıl 4 aya indirdi. Sanıkların “resmi belgeyi bozmak ve yok etmek” suçlarından alt sınırdan uzaklaşılarak 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar veren mahkeme heyeti, sanıkların kamu görevlisi olmaları nedeniyle cezayı 3 yıl 9 aya çıkardı. Sanıkların tutum ve davranışlarını dikkate alan mahkeme heyeti hapis cezasının 3 yıl 1 ay 15 gün olmasını kararlaştırdı.
Sanıklar böylece 2 farklı suçtan 6 yıl 5 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Kararın temyiz yolu 7 gün süreyle açık.
Mahkeme heyeti sahte resmi belge düzenleme ile yok edilmesinde kusur ve kasıtları bulunan kamu görevlilerinin tespitiyle haklarında yasal gereğinin yapılması için ve dosyada bilirkişi olarak görev yapan Zafer Kökdemir hakkında sahte resmi belge düzenlemek suçundan dolayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Sanıkların tutuklanması yönündeki talepler ise reddedildi.
Karar sonrası adliye önünde açıklama yapan ailenin avukatlarından Ercan Kanar, sanık polislerin bugün yalnızca resmi evrakta sahtecilikten dolayı ceza aldıklarını belirterek şunları söyledi:
Bu karar bizim talebimizi tam karşılamadı, eksiktik. Ortada üç tane cinayet vardır” dedi. Ezgi Sevgi Can ise “Davanın geldiği son nokta, işkencenin bir aileyi yok etmesidir. En baştan beri bunun basit bir evrakta sahtecilik davası olmadığını söyledik. Örgütlü bir suç var ama mahkeme, diğer polislerin sanık olmaları yönündeki taleplerimizi reddetti.
Sendika.Org