Arjantin’de “halk”ın demokratik tepkisi, Ekvador’da “halk” ayaklanması, Şili’de “halk” isyanı denilirken kullanılan ortak kelime popular; yani en kestirme biçimiyle “halk” diyelim. Batı düşün dünyasında bir karşılığını, Marksist tarihçi E.P. Thompson’ın kitaplarında bulabiliriz belki; “kalabalık”. Aslında, tek ve ortak bir “sınıf” olmayan ama ortak bir “adaletsizlik” duygusu ile üst sınıflara karşı birleşen bir kalabalık; lo popular
Arjantin, Latin Amerika’nın genelinde siyasi ve iktisadi eğilimlere dair, ilk belirtileri veren ülke. Bu nedenle 27 Ekim Pazar günü yapılan seçimlerin sonucu, sanırım, Latin Amerika’da, şu andaki, hem mecazi hem de gerçek anlamdaki yangınların, nasıl söneceğine dair bir işaret verecek. Bundan 4 yıl önce, sağcı Macri hükümetinin seçilmesiyle, tüm Latin Amerika’da, sağcı yönelim başlamış ve her bir ülkede, başka bir yüzle temsilini bulmuştu: Brezilya’da Bolsonaro, Kolombiya’da Duque, Şili’de Piñera… Venezüella ve Bolivya’da ise, Maduro ve Morales; her geçen gün daha da otokratikleşerek, yeni bir “yüz” bulunmaması yönünde “direniş”lerine devam ediyorlar. Ekvador’da ve Uruguay’da ise, kendilerinden önceki siyasi sol liberal projenin devamı gibi görünen hükümetler ise, ayrı bir konu. Ekvador’da Moreno, Uruguay’da ise Vazquéz, son bir aydır yaptıkları kararname hamleleriyle sağ hükümetleri aratmıyorlar.
Latin Amerika’da, toplumsal tepkilere giden yolun taşlarını ören konular çok daha derin. Ancak son dönemde, sağlık ve eğitim sektörlerindeki özelleştirmeler ve işten çıkarmalar ile emeklilere yönelik bütçe kısıtlamaları en güncel konular. Taşmakta olan bardağa, konulan son damla ise; OPEC kararları ile yükselen benzin fiyatlarının, kıtaya yansıması oldu. Yüzde 150’lere varan yakıt zamları türlü toplumsal kesimlerin, gündelik hayatlarını ve yaşam standartlarını radikal bir biçimde etkiledi. Bu etki, şehirlerde, toplu taşımaya gelen zamlarla, kırsal kesimlerde ise tarımsal üretim maliyetlerinin artmasıyla kendisini gösterdi. Orta sınıf, alt sınıflara eklemlendi. Toplumsal tepki kitleselleşerek sokaklara taştı. Bu süreç, güncel ekonomik paketler nedeniyle hızlandı.
Oysaki yukarıda sözünü ettiğim “derin” konulara karşı mücadeleler hiç durmaksızın devam etmekteydi. Ancak bugünkü görülen kitleselliğe ulaşamamışlardı. Kısaca bu derinliğe bir bakalım: Doğal kaynakların sömürüsü (extractivismo), Latin Amerika’da toplumsal hareketlerin sömürgeciliğe verdikleri yeni ad. Sömürünün yeni adı, extractivismo; yani, toprağın içini dışına çıkarmak. Kastedilen; maden ve petrol aramaları ile bunun için kullanılan yeni metotların, doğa tahribatına neden olan, geri döndürülemez etkileri. Kısacası, Latin Amerika’da geçmişin imparatorluklarının yerini, yeni, devasa şirket imparatorlukları almış durumda. Bu süreçlere karşı gelişen mücadeleler, şüphesiz, kesintisiz olarak devam edegelmekteydi. Extractivist politikaların, işgücü yapısına ve yerli halkların bizatihi gündelik hayatlarına etkisi ise tartışma götürmez bir konu. Tam da bu nedenle, kısaca “alt-sınıf” deyip geçtiğim kesimler zaten mücadeledeydi. Bu konuyu Calle 13’den LatinoAmerica şarkısı eşliğinde dinlemeniz için videoyu ekliyorum.
Birkaç ay öncesine kadar, Amazonlar’da, hektarlarca alanın yanmasıyla, bıçak kemiğe dayanmaya başlamıştı. Utançsız ve izansız, ego patlaması yaşayan dünya “lider” bozuntularının en önde giden temsilcilerinden biri olan Bolsonaro, Amazonlar yandığı sırada, çevre ülkelerden gelen her türlü yardımı reddetti. Bir de üstüne; “bütün bunları, oradaki STK’lerin ve üç beş yerli halkın yaptığını” söyledi. Hayatın bizatihi kaynağına, pachamama‘ya (toprak ana) dahi kastetmekte beis görmeyen, bu mantığın karşısında gelişen toplumsal tepki, Latin Amerika’da farklı ülkelerde, türlü biçimlerde patlak verdi. Son dönemde ise bu tepki büyüyerek devasa kitlelerle ifadesini buldu. Zira “demokrasi” abidesi meclislerden birer birer neoliberal politikalar geçmeye başladı. Bu politikaların gündelik hayata etkisi ise gözle görülür, bedende hissedilir bir hal aldı. Mücadeleyi devam ettiregelen alt sınıflara, sonunda, hayat standardı oldukça düşen orta sınıflar da katıldı. Dünyayı yöneten müteahhit bozuntularının, artık, sinsi sömürü planlarını saklamayacak kadar yüzsüzleşmelerine karşı, Latin Amerika halkları “yeter” demeye başladı.
İlk tepki, Arjantin’de Ağustos ayının sonlarında, seçim sandığından gelmişti. Macri’ye karşı Peroncu popülizm, yüzde 50’ye yakın oy almıştı. Halk, neoliberal politikalara karşı duyduğu rahatsızlığı, bu biçimde dile getirmişti. İlerleyen günlerde son tur seçimlerinin sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Ancak, kolluk kuvvetlerinin sokakta sayısının artırıldığını ve buna karşılık, sokakta toplumsal muhalefetin devam ettiğini de söylemeden geçmeyeyim. Yine de, halkın, nefesini tutup, seçimleri ve sonuçlarını beklediği bir gerçek.
Ekvador’da ise, Ekim ayı başlarında başlayıp günlerce süren bir genel grev yapıldı. Türlü kesimler birleşerek, Moreno hükümetinin uygulamaya çalıştığı IMF paketine karşı bir halk ayaklanması gerçekleştirdiler. Yerli halklar, kilometreler boyu, günlerce yürüyerek başkent Quito’ya ulaştı. Hükümet, olağanüstü hal ilan etti. Kolluk kuvvetleri ile göstericiler arasında yaşanan ve yaklaşık iki hafta süren çatışmalarda, 8 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı, binlerce kişi tutuklandı. Bir yandan da iç kesimlerde, yerli halklar kendi “olağanüstü hallerini” ilan ederek ev aramaları yapmak isteyen askerleri tutukladılar. Sonuçta halk, geçici de olsa bir ��zafer” kazandı. Moreno ise, ekonomik paketten geri adım atarken “ilkeleri olan bir adam” olduğunu söyledi. Ancak, bu zaferin ardından gelen baskılar, tutuklamalar ve şiddet; medyanın gözlerinden uzak bir biçimde devam ediyor.
Haiti’de ise 6. haftasına giren halk ayaklanması, şiddetle devam etmekte. Şimdiye dek 30 kişi hayatını kaybetti. Haiti’de sorun ise çeşmeden akmayan suya ve sorun çözemeyen siyasilere tepki. Bir uluslararası yardımın gelmediği Haiti insanlık trajedisi yaşıyor. Kimse sesini bile çıkarmıyor. Aç çocukların kaburgalarında sembolleşen bir insanlık mücadelesi veriyorlar.
Ancak, kıtada olan tüm bu hareketliliğin etkileri devam ederken, Şili’de geçen hafta başlayan ve hala devam eden halk isyanı hepsini geride bırakmış durumda. Esasında, gençlerin metro bariyerlerinden atlamak suretiyle yaptıkları eylemlerin, en birinci nedeni toplu taşımaya gelen zamlardı. Ancak, esasen, Şili halkının, 30 yıldır biriken öfkesi patladı. Bunu “30 peso için değil, 30 yıllık zulüm için ayaktayız” diye dile getirmekteler. Buna karşılık Piñera, sokağa askerleri çıkardı, bunun bir “savaş olduğunu” söyledi. Halka karşı, her türlü işkence ve korku metodunu kullanan askerler, şimdiye kadar 50’ye yakın kişiyi öldürdü ve 12 kişiye gözaltında tecavüz ettiler. Dört gün önce, bir metro istasyonunda, yerdeki kanları takip edenlerce “kayıtdışı gözaltı merkezi” bulundu. Ülke genelinde toplam gözaltı sayısının 2500’e ulaştığı INDH tarafından açıklandı. Üstelik bunların 200’ü çocuk. Ama, halk vazgeçmiyor. Piñera’yı istifaya davet ediyorlar. Piñera ise, diktatör Pinochet’in izinden gitmekte ısrarlı görünüyor. Önümüzdeki dönemde, bu isyanın sonuçlarının neler olacağını hep birlikte göreceğiz. Ancak, Şili’nin Latin Amerika’daki en önemli neoliberal kalelerden biri olduğunu hatırlatmakta yarar var. Hatta, Pinochet diktatörlüğünün; sonraları, sonuçları tüm dünyada uygulanan, ilk neoliberal deney ve deneyim merkezi olduğunu da hatırlayalım bu vesileyle.
Peki, Latin Amerika halkının tepkisini nasıl okumalı? Esasında, şu an, kıtanın güneyini boydan boya saran kitlesel eylemleri anlamak için, lo popular tanımını anlamak gerekiyor. Latin Amerikalılar, bu bir kelimeyle, tüm sömürgecilik ve başkaldırı ama aynı zamanda da uzlaşma tarihlerini anlatıveriyorlar. Bu, tek kelimede yoğunlaştırılmış kavramın, Latin Amerika’nın fikir ve eylem tarihini birbirine bağlayan temel kavram olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Arjantin’de “halk”ın demokratik tepkisi, Ekvador’da “halk” ayaklanması, Şili’de “halk” isyanı denilirken kullanılan ortak kelime popular; yani en kestirme biçimiyle “halk” diyelim. Batı düşün dünyasında bir karşılığını, Marksist tarihçi E.P. Thompson’ın kitaplarında bulabiliriz belki; “kalabalık”. Aslında, tek ve ortak bir “sınıf” olmayan, ama ortak bir “adaletsizlik” duygusu ile üst sınıflara karşı birleşen bir kalabalık; lo popular.
Şu an, alt sınıflarla birleşen orta-sınıf da sokaklara çıktı. Kitlesel eylemlere gerek Ekvador’da, gerek Şili’de “tencere tavacılar” (caserolas) olarak katılmaktalar. Ama hatırlatalım, son dönemde yükselen sağın destekçileri de aynı orta-sınıflardı. Bolivarcılara ve sol-popülizme “tek-adamcılık” eleştirilerinde bulunmuş, bunun karşılığında, “yeni” bir maskeyle ortaya çıkan “eski” diktatörlerin “torunları”na oy vererek sağcıları başa getirmişlerdi. IMF paketleri, orta sınıfları yoksullaştırdığından beri, açlık sınırının altına itilen alt sınıflarla, ortak tepkiler üzerinden birleştiler. İşte; Latin Amerika’nın müthiş kavramsal buluşu; “lo popular” yeniden canlandı.
Sonuçların neler olacağını kestirmek pek mümkün görünmüyor. Ancak, görünen bir şey var; tepkisel, kitlesel gösterilerin ve göstericilerin büyük kesminin en birinci amacı; başkanları tahtlarından indirmek ya da çıkarılan iktisadi/siyasi kararları durdurmak. Kısacası “sistem”le eni konu uzlaşmak. Şilili Başkan Piñera da bunun farkında; bu nedenle çıktığı basın açıklamasında şöyle söyledi: “bizim, halkın demokratik ve barışçıl tepkisine bir itirazımız yok, ama bazı kriminal kesimler durumdan istifade ediyorlar”.
Görünen o ki devrimci her fikrin ve siyasal/yaşamsal projenin kriminalize edilmesi, meşruiyetlerinin halk kitleleri nezdinde kaybettirilmeye çalışılması, egemenlerin ortak kararı. Bundan sonra ne geleceği ise, “hafızalar” canlandırılarak tahmin edilebilir; “kriminal olan, ölümü de hak eder”. Ölüm makineleri, tüm dünyada yeniden dişlilerini döndürmeye başladılar. Hayata kast ediyorlar. Hayatı yeniden yeniden yeşertecek her bir siyasi proje ise düşmanları. Sonuçları kestirmek mümkün değil. Ama hatırlamakta ve hatırlatmakta yarar var; cevabı direniş verecek. Hayatın ölüme direnişe…
Buenos Aires, 27 Ekim 2019
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.