Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, hükümetin tutunumunu eleştirererek, “Sadece davalara müdahil olmak değil, o davaların meydana gelmesini engellemek gerekiyor. Taziye mesajı yayımlamak yerine ‘Ben bu ülkede İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan kuruluşum. Bütün karşı çıkışlara rağmen sözleşmenin arkasındayım’ denmeli” diyor
Kırıkkale’de yaşayan Emine Bulut, eski eşi tarafından öldürüldü. Bulut’un bıçaklanmasının ardından kaydedilen görüntülerde kanayan boynunu tutarak “Ölmek istemiyorum” dediği ve bu anlarda 10 yaşındaki kızının da yanında olduğu görüldü.
Kadınları koruyucu yasalar üzerinde uzun yıllardır çalışan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, Bulut’un erkek şiddeti sonucu öldürülmesine dair değerlendirmelerini Sendika.Org’la paylaştı. Bu cinayetin arkasında toplumsal bir sorun olduğu gibi yargıdaki zihniyetin sorumluluğunun da olduğunu belirten Güllü, İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlar için yaşamsal öneminden bahsetti.
Güllü, Bulut’un göz göre göre öldürülüşünde “Karı koca arasına girilmez” zihniyetinin rolüne değinerek şöyle konuştu:
Emine’nin öldürülüş tarzından giderek nerede nasıl hatalar yaptığımızı görebiliriz. Emine 6 sene önce eşinden ayrılmış bir kadın ve yeniden bir hayata yelken açmak istiyor. Yeni evliliği ile ilgili eski eşi ile buluşuyor, yanında çocuğu var. Ancak bu kadının evlenmesine karşı çıkan bir eski koca var ve yanında bıçak ile görüşmeye gitmiş. Burada ‘ya benimsin ya kara toprağın’ cümlesinin geçerli olduğu geleneksel yapının devam ettiğini görüyoruz.
‘Evlenemezsin’ diyerek yanında cinayet aleti olan bıçakla gidiyor ve daha önceden tasarlayarak Emine’yi kapalı bir alana çekmeye çalışıyor. Tüm bunlarla ilgili gerçekliğe baktığınızda olayın bu tarafında erkek zihniyetinin değişmediğini görüyorsunuz. Erkek istediği kadar evlenebilir ama kadının evlenmesine izin yok.
Emine saldırıyı fark edince kaçmaya çalışıyor. Taksi kapısının içinde saçı çekilerek alınıyor. Bu durumda yaşanan bir şiddettir ve müdahale edilmesi gerekir. Oradaki taksi şoförünün ya da çevredekilerin karşı çıkması gerekmez mi? Ancak ‘Karı koca arasına girilmez’ deniyor, zihniyet değişmediği için oraya da müdahale edilmiyor.
Ardından cafe-restorant gibi bir yere gidiliyor. O masada konuşup tartışırken Emine kapıya doğru kaçıyor. O aşamaya kadar da hiçbir restoran yetkilisi veya garson, orada oturanlar müdahale etmiyor. Olayın şeklinde bize done verecek en önemli nokta vatandaşın toplumun bu olaylara karşı duyarsızlığı, bilgisizliği ve yetkili merciilere ulaştırmaması. Bir hayatın ölümle buluşmasını engelleyememesi.
Güllü, Bulut’un kendisini nasıl koruyacağını, kimlerin onu aydınlatabileceğini bilmediğine değindi:
Emine kamu, sivil kuruluşlarına ulaşabilmenin yolunu da bilmiyor. Burada yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın şiddeti önleme ve izleme merkezlerinin de görüntüsü ortaya çıkıyor, hepimiz suçluyuz. Sadece bir tek silahı kullanan kişi değil, toplumsal zihniyet de suçlu. Sadece toplumsal zihniyet değil yargıdaki zihniyet de değişmiyor.
Güllü, yargıdaki duruma ilişkin ise şu değerlendirmelerde bulundu:
Aynı yargı karı koca ayrılırken araya ayrılmasınlar diye uzlaşma ve arabuluculuk getiriyor. Aynı yargının bağlı olduğu hükümet de TBMM’ye Boşanma Komisyonu kurduruyor ve kadını mal ve meta gören zihniyeti destekleyen argümanlar kullanıyor.
Tüm bu ölümleri önleyebilecek İstanbul Sözleşmesi var. Ancak sözleşme için son dönemde, ‘kutsal aile yapısını bozuyor, evlilik birliğini bozuyor, boşanmalar artıyor’ deniyor ve 6284 gibi şiddete maruz kalmayı önleyici maddelerin de geri alınmasını ve nafaka yardımının kesilmesini sağlamaya çalışıyorlar.
Hükümetin tutunumunu eleştiren Güllü, “Sadece davalara müdahil olmak değil, o davaların meydana gelmesini engellemek gerekiyor. Taziye mesajı yayımlamak yerine ‘Ben bu ülkede İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan kuruluşum. Bütün karşı çıkışlara rağmen sözleşmenin arkasındayım’ denmeli” dedi.
İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı öldürülen pek çok kadının şu an hayatta olacağını söyleyen Güllü, kadınların arkasında kamuoyu desteğinin hissedildiğini ancak tersine devlet güvencesinin kendini göstermediğine dikkat çekti:
Bu ülkede yargıya intikal eden birçok vaka sosyal medya kanalıyla cezai duruma dönüyor. Tam bu süreç içinde biz kadınların arkasında devletin güçlü elinin olduğunu hissettiremediğimiz için bunlar yaşanıyor. Arkasından sosyal medya devreye girdiğinde kamu baskısı olduğunda ancak tutuklamalar yaşanıyor. Bir tarafta kamu bakısı bir tarafta devlet güvencesi olsaydı kadınlar ölmezdi.
Sizinle konuşurken Konya’dan, Alanya’dan gelen haberler var. Bu kadınlar hayatta olurdu. İstanbul Sözleşmesi gibi yasalarımız var. Yeniden yasa yapacağız demek yerine var olan yasaları koruyacağız ve uygulanmasını sağlayacağız demek gerekiyor.
Güllü yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:
Güllü sözlerini Tayyip Erdoğan’a seslenerek tamamladı:
Karar verici konumunda kendisi. ‘Benim Cumhurbaşkanı olduğum ülkede kadınlara şiddet uygulanamaz. İstanbul Sözleşmesi’nin her harfine her maddesine dair uygulama şekli ile yürürlüktedir ve bu şekli ile kalacaktır’ demeye çağırıyorum.
Sendika.Org