“Uygarlık, emekçinin emeği ve ölü bedeni üzerinde yükseliyor bu dünyada ne yazık ki…”
Taksim Meydanı’nın işçilere, emekçilere, çalışanlara yasaklanması bu yıl da son bulmadı.
Söz konusu yayın, iş kazalarının nasıl bir dram olduğuna ve “tedbirsizlik” ve “dikkatsizlik”nedeniyle geliştiğine işaret eden görsellerle açılıyor. Yani Bakanlığa göre iş kazaları tedbirsizlik ve dikkatsizlikten kaynaklanan kişisel bir kusur(!)
Sunucu dikkatsizlik, iş yerinde alınmayan önlemler ve yetkin bir işte çalıştırılmamanın iş kazalarına neden olduğunu altını çiziyor ve bunu değiştirecek önemli adımı açıklıyor(!): Mesleki Yeterlik Belgesi
Pekiyi ama bu belge iş kazalarını nasıl önleyecek?
Cevabı bir işçiyi işten uzaklaştırırken Bakanlık veriyor: “Bu belge sayesinde iş ve işçi kalitesi artıyor, iş güvenliği sağlanıyor”. Yani güvensiz iş ortamının nedeni Bakanlığa göre kalitesiz ve eğitimsiz işçiler. Onları işten uzaklaştırınca kazalar da son bulacak.
Yayında belgenin avantajları saymakla bitmiyor: Örneğin “bu belgeye sahip çalışanların SGK primlerini işverenler değil devlet ödüyor”muş! Pekiyi ama bu avantajın ölüm riski altında çalışana yararı ne?
Neyse sıkmayın canınızı daha ne olsun: dikkatsizlikten kaynaklanan kazalar, işçilerin eğitilerek kaliteli hale gelişleri, böylelikle işgüvenliğinin sağlanması ve dahası bonus olarak da çalışanların primlerinin işverenlerce ödenmemesi…
Daha ne olsun(!)
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin açıklamasına göre 2018 yılında yaşanan iş cinayetleri nedeniyle en az 1923 işçi yaşamını yitirmiş, yitirenlerin hemen hepsi sendikasız çalışanlarmış, daha çok kâr için ölümüne çalışma koşulları varmış, kuralsız çalışma kural olmuş… Boş verin tüm bunları: Mesleki Yeterlik Belgesi sorunların hepsini çözecek(!)
Anlaşılan o ki bu topraklara sağlığa bakışta oldukça liberal, siyasette oldukça muhafazakâr ve yönetimde oldukça otoriter bir zihniyet dünyası egemen.
Sağlık konusunda liberal. Çünkü hemen hiçbir kamusal sorumluluğa vurgu yapmıyor devlet aygıtımız. Öyle ya tütün kullanımından obeziteye, işe bağlı ölüm – intiharlardan iş kazalarına kadar sağlık alanındaki tüm sorumluluk bireylerin omuzlarına yıkılmış durumda.
Kadın konusunda verilen mesajlara bakıldığında ise katı bir muhafazakâr söylemle malûl olduğunu görüyoruz devlet aygıtının. Toplumsal cinsiyet, eşitlik ve ayrımcılık konularını hemen hiç dert etmeyen, hatta üniversite bünyesinde az da olsa var olan programları kaldıran, eşitsizliği yaradılışa indirgeyip doğallaştıran ve kadını ev ile annelik figürlerine hapsetmiş bir bakışla körleşmiş durumda.
Kamu spotları ise her ne kadar inceltilmiş söylemlerle yumuşatılmış olsalar da daima kişiye ve topluma buyurgan bir eda ile sesleniyorlar. Spotlar daima bilen(!) devletin, bildiği doğrularına uymayı ve yine onun bildiği yanlışlarından kaçınmayı kişilere, halka, topluma bildiriyorlar.
Son olarak Türkiye Cumhuriyeti, bir bütün olarak, ekonomik liberalleşmenin doğrudan siyasi liberalleşmeyi de var edeceği tezini çürüten bir kanıt aslında. Üçüncü bin yılın dünyasında gözü kazançtan başka hiçbir şeyi görmeyen sermayenin, otoriter, totaliter, despotik ve hatta faşizan siyasi iktidarlarla nasıl da barışık olabileceğini kanıtlıyor tüm dünyaya.
Ama aynı zamanda Türkiye, 1 Mayıs 2019 günü itibariyle, bu gerçeklere teslim olmayan insanların da var olduğunu ve olacağını muştuluyor tüm insanlığa!
Can Yücel’in dediği gibi: “Onlar da olmasalar benim gayrı kimim var?”
Kaynak: T24
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.