Bugün muhalefetin temel sorunu “caydırıcı” olamamasıdır
Bugün muhalefetin temel sorunu “caydırıcı” olamamasıdır. Yeni rejimin devlet olanaklarını, özellikle de yargıyı “emir-komuta” zinciri biçiminde bir baskı ve bastırma aracı temelinde kullanması karşısında hiçbir şey yapamamakta ve üstelik her gün de hakarete maruz kalmaktadır
16 Nisan 2017 referandumunda muhalefet şaibeli seçim sonuçlarını tanımadığını açıklamasına rağmen, Erdoğan “atı alan Üsküdar’ı geçti” demiş, ana muhalefet de kısa süre içinde itirazlarını unutup sonuçları kabullenmişti.
31 Mart Yerel Seçimleri’nden sonra ne olacak?
AKP noktasında hiçbir şey olmayacak ama muhalefetin, özellikle de CHP ve İYİ Parti’nin içi fena karışacak. HDP’nin ise durumu farklıdır. O zaten sürekli baskı ve zulüm altındadır yani “antrenmanlı”dır. CHP ve İYİ Parti ve yine küçük ortakları Saadet Partisi, bir hayal kırıklığının üzerine bir başka hayal kırıklığını koyacaklar ve zaten iktidar blokunun (AKP ve MHP) amacı da muhalefetin tabanında bu hayal kırıklığını yayarak bir yılgınlık ve çözülme gerçekleştirmektedir.
Erdoğan ve AKP’nin amacı, muhalefeti MHP gibi yeni rejimin “süsleri” haline getirmek ve bu süsler aracılığıyla meşruluk elde etmektir. İşin ilginç tarafı CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi ile yapmış olduğu “Millet İttifakı” aracılığıyla, AKP’nin istediği bu politikaya oturmuş bulunmaktadır. CHP’nin etrafı İYİ Parti, Saadet Partisi, AKP ve MHP gibi gerici partilerle tamamen çevrilmiş bulunmaktadır ve bu kuşatılmışlık onun “Demokratik Ulus”u oluşturan güçlerden tecrit edilmesine neden olmaktadır. CHP farkından olmadan bir tür “gerici toplumsal asimilasyon” içerisine çekilmiş durumdadır ve bu cendereden mevcut politikalar ile çıkması ise mümkün değildir.
Yasal muhalefet bütün şatafatlı görünümüne karşın, aslında iktidar olma umudunu kaybetmiş durumdadır. Çünkü Erdoğan ve AKP’nin bütün devlet kurumlarının içini sürekli olarak komplolar ile boşaltıp ve yerine kendi kadrolarını geçirmesi karşısında çaresizdir ve bu çaresizlik yasal muhalefeti ve tabanını giderek büyük bir hayal kırıklığına sürüklemektedir. Yasal muhalefetin sadece “yasal” olanaklar ile mevcut rejim içinde güç olması ise giderek bataklıkta çırpındıkça batmaya benzemektedir.
AKP ve küçük ortağı MHP ile yasal muhalefet arasındaki güç dengesi mevcut koşullar ve olanaklar ile asla kapanmayacak türdendir. Bunun nedeni AKP’nin gücünün “meşru olmayan” kaynağıdır. AKP sistem içerisindeki gücünü asla sadece sistemin olanaklarıyla elde etmemiştir. Yasadışı alana (başta Fethullah Gülen Cemaati’nin yasadışı örgütü) güçlü bir şekilde basarak ve bu yasadışı alanda kendisine “uzatılan pasları” kullanarak sürekli “gol” atmış ve politik yelkenlerini doldurmuştur.
Bugün ise polis ve ordudan istihbarat örgütüne ve sivil faşist paramiliter örgütlerden “emir-komuta” sistemindeki yargıya kadar bütün kurumları kendisine bağlamış ve sandıkta aykırı bir sonuç çıktığı andan itibaren ülkeyi içsavaşa sürükleyebilecek ve bu temelde halkı bastıracak bir yapı oluşturmuş durumdadır. Bütün bunlar ise kendi tabanında “akıllı adam ve lider” imajı olarak alıcı bulmakta ve kabul edilmektedir.
Yerel seçimlerde ne olacağını bilmek için büyük analizci olmaya gerek yoktur ve sadece geçen yerel seçimlere bakmak ve bu geçen yerel seçimlerde olanların üzerine iki ve üç misli olan katakullileri koymak yeterlidir. Geçen seçimleri AKP hem İstanbul’da hem de Ankara’da kaybetti. Ama “yasadışı” yollar ile kendisinde kalmasını sağladı. Buna karşın muhalefet bu açık kanunsuzluğa karşı bir şey yapamadı ve sadece oturduğu yerde gürültü yaptı. Olanı zaman içerisinde kabullendi ve zaten gündem de AKP tarafından hızlıca değiştirildi.
Kaldı ki son Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yerel yönetimlerin de içi boşaltılmış durumdadır. Sakıncalı belediye başkanlarının görevden alınıp ve yerlerine kayyum atanmasının dışında bütün yerel yönetimlerin finansman kaynakları Saray’ın elindedir ve Saray istediği belediyeyi kaynaksız bırakmak ve herkesi bezdirmek için her şeye sahiptir.
Bir fıkradaki devenin cevabı bugün en çok Türkiye için geçerlidir. Hiçbir yeri doğru olmayan bir ülkede doğru işler yapmak ya da sadece yasal yoldan ilerleyerek ülkeyi düze çıkarmak mümkün değildir. Çünkü sistemin kendisi yasal değildir.
AKP ve MHP daha şimdiden 31 Mart Yerel Seçimleri’nin sonuçlarını şu ya da bu şekilde garanti altına almış ve her türlü meşru ve gayri meşru araçların birlikteliğinden oluşan bir önlemler dizisi daha şimdiden oluşturulmuş olmalıdır.
Bugün muhalefetin temel sorunu “caydırıcı” olamamasıdır. Muhalefetin caydırıcı olacak hiçbir olanağı yoktur. Yeni rejimin devlet olanaklarını ama özellikle de yargıyı “emir-komuta” zinciri biçiminde bir baskı ve bastırma aracı temelinde kullanması karşısında hiçbir şey yapamamakta ve üstelik her gün de hakarete maruz kalmaktadır.
Birkaç aydan beri de yasal muhalefet umudunu gittikçe derinleşen ekonomik krize bağlamış durumdadır. Ancak unuttuğu yine “küçük bir şey” var: Mevcut koşullarda bu ekonomik kriz yeni rejimin daha da otoriterleşmesine ve onun bastırma biçiminin daha da katılaşmasına hizmet edecek, yoksa iktidardan düşüşüne değil. Bugün yeni rejim huzursuzluğu bastırmak için siyasetçileri, aydınları, sanatçıları, sivil toplum örgütlerini vs. yargıya verdiği emirler ile içeri alıp, “akıllı olmaları”nı sağlamaya çalışmakta ve dışarıdakilere de onları örnek gösterip “akıllı olmadıkları” takdirde aynı akıbete uğrayacaklarını göstererek korkutmak istemektedir. Eğer yeni rejim bu yolla istediği sonucu alamaz ise, yöntemlerini daha da “katılaştırmak”tan yani muhalefetin “sivri unsurları”nı fiziki olarak tasfiye etmekten ve kapsamlı bir terör uygulamaktan başka bir seçeneği yoktur ve bu aşama onun politikalarında kaçınılmazdır. Ekonomik krizin AKP’yi zayıflatacağı beklentisi yasal muhalefetin ham hayalinden başka bir şey değildir. Sorunun çözümü görünenden de zor ve karmaşıktır ve de bu karmaşıklığa basit reçeteler sunmak sadece uçurumun başındaki insanın hayal dünyasını yansıtmaktadır.
Peki o halde çıkış nedir?
Çıkış yeni bir “Kuvayi Milliye” hareketi yani yeni bir “Ulusal Güç” yaratmaktır. Kurtuluş Savaşı’ndaki ulusal direniş hareketine atıfla bunu yapıyoruz ama bu yeni hareket “Demokratik Ulus” biçimine ve kapsamına sahip olmalı ve de Cumhuriyet’in kuruluşundaki yanlış ve eksikliklerden de arınmış olmalıdır. AKP ve MHP iktidar bloku, milliyetçi ve dinci faşist bir yapı olarak demokratik alanı bir tür “işgal” hareketidir. Demokratik alanın giderek daralmasını ve yok olmasını önlemek ise bu demokratik alanın korunmasından çıkarı olan bütün toplumsal kesimlerin (ki Demokratik Ulus’tur bu) birliğinden geçmektedir. Nasıl Cumhuriyet’in kuruluşunda Kuvayi Milliye Hareketi askeri ve politik olmak üzere iki ayağa sahipti, şimdiki Demokratik Ulus hareketinin de askeri ve politik olarak iki ayağa sahip olması ve Devrimci-Demokratik bir cephe yaratarak Demokratik Cumhuriyeti hedeflemesi gerekmektedir.
Bu noktada bütün sorun, bu yeni Kuvayi Milliye hareketinin askeri ayağının nasıl oluşturulacağı ve demokratik hareket ile nasıl bir toplumsal koordinasyon içerisinde olacağıdır. Bu ise günümüzde devrimci hareketin temel sorunlarından bir tanesini oluşturmaktadır ve bu sorun çözülene kadar da “milliyetçi ve dinci işgal”in toplumda giderek derinleşmesini ve gelişmesini engellemek mümkün değildir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.