Kolin’in 3. havalimanından ayrılmasının sermaye fraksiyonları arasındaki çelişkinin göstergesi olduğunun altını çizen Bahadır Özgür, Kolin’in trendeki kompartımanını değiştirmek istediğini belirtti
Kolin İnşaat’ın 3. havalimanı projesinden ayrılmasının sermaye fraksiyonları arasındaki çelişkiden ayrı düşünülemeyeceğinin altını çizen Bahadır Özgür, TÜSİAD’ın “Aynı trende olmamız bizi aynı yolun yolcusu yapmaz” sözlerine atıfla Kolin’in kompartıman değişikliği yapmak istediğini belirtti
Kolin İnşaat, 3. havalimanının inşası ve 25 yıl boyunca işletmesini üstlenen İGA konsorsiyumundan ayrılmış ve %20’lik hissesini Kalyon İnşaat’a devretmişti.
KOLİN İNŞAAT, İSTANBUL HAVALİMANI’NDAKİ HİSSELERİNİ DEVREDİYOR
Gazete Duvar yazarı Kolin İnşaat’ın 3. havalimanı ortaklığından ayrılmasının arka planını köşesinde yazdı.
Kolin’in sahibi Naci Koloğlu’nun daha bir yıl önce Capitol dergisindeki söyleşisinde “Her ne kadar parayı taahhüt işlerinden kazansak da, uzun vadede taahhüt her zaman riskli. O nedenle çok uzun devam etmemek lazım… Sonra sanayi mi olur, enerji mi bakacağız” sözleriyle ayrılığın sinyalini verdiğini söyleyen Özgür, buna karşın Hazine garantisi sayesinde en azından kağıt üstünde daha yıllarca yüklü miktarda para kazanma şansı olan Kolin’in çekilme kararının sürpriz bir gelişme olduğunu belirtti.
Kamunun cömertliğinin siyasetin himmetiyle sınırlı olduğunun Cem Uzan, Dinç Bilgin, Murat Demirel gibi örneklerde görüldüğünü anımsatan Özgür, “Kolin’in aynı sonu gördüğünü söylemek kehanet olur ama ‘yandaş sermaye birikimi’nin kurallarını iyi bildiği muhakkak. Nitekim, ‘taahhüt riski’ ve ‘sanayi planı’ cümleleri, önümüzdeki süreçte okuyacağımız ilginç senaryolara dair güçlü sahneler sunuyor” dedi.
Kolin İnşaat’ın 40 yıl önce başlayıp uzun süre küçük ihalelerle devam eden, bir ara iflası dahi gören, son 10 yılda ise kamu ihaleleri ile palazlanmasının öyküsünü aktaran Özgür, bugün cirosu 2 milyar doları, devletten aldığı ihalelerin toplamı 41 milyar doları aşan şirketin kararını şöyle değerlendirdi:
Milyarlık servete hükmetmekle, milyarlık şirket olmak arasındaki derin fark, peri masalının sonunu da değiştiriyor. Mevcut konumunda mutlu son, “himmet-minnet diyalektiği”ne o kadar bağlı ki, sadece devlet ihaleleriyle büyüyen şirketlerin geçmiş pratiği hayırlı örnekler değil. Dolayısıyla Kolin’in ani kararını, bir yıl önceki makas değiştirme özlemiyle beraber değerlendirmeli.
Kemal Can’ın 9 Ocak tarihli yazısındaki “AKP sürekli yıkarak fiili iktidar alanı açarken bunu bir inşa faaliyetine dönüştüremiyor. Büyük kaynak transferlerine rağmen ana aktörleri kolay değişmeyen ekonomi elitleri…” tespitine dikkat çeken Özgür, TÜSİAD cephesinden yapılan “Hepimiz aynı trendeyiz ancak aynı trende olmak, herkesi aynı yolun yolcusu yapmaz” açıklamasının da aynı noktaya denk düştüğünün altını çizdi.
TÜSİAD BAŞKANI BİLECİK: “AYNI TRENDEYİZ ANCAK AYNI TRENDE OLMAK HERKESİ AYNI YOLUN YOLCUSU YAPMAZ”
TÜSİAD’ın kur şokunun başladığı Mayıs 2018’de dış borçlanmayı zorlaştırıcı politikaları eleştirip KOBİ’lere verilen 22 milyar liralık destek için de “Kısa vadede olumlu olan şeyler ileride sorunları artırır” sözlerinin yine iktidar eliyle büyütülen sermayeyi hedef aldığını vurgulayan Özgür, AKP’nin önündeki çelişkiyi şöyle niteledi:
Dış finansmanın istikrarı ve gelen paranın kamu eliyle dağıtımı önemli bir dengedir. Sermaye fraksiyonları da bu dengenin kışkırttığı iki büyük korkuya göre şekillenir. Geleneksel büyük sermayenin tarihsel kabusu daima dış finansmanın kesilmesiyken, yandaşın güncel tedirginliği kaynak dağıtımının, yani genişlemeci politikaların bozulmasıdır.
İşte kriz bu ikisinin aynı anda yürütülmesini imkansız kılıyor artık. 31 Mart seçimleri sonrasında ekonomiye farklı pencerelerden bakanların hemen hemen üzerinde uzlaştığı konu, dış finansmanın yeniden tesisi adına içerideki genişlemeci politikalardan taviz verilmek zorunda kalınacağı.
İşin gerçeği iktidar açısından çare de görünmüyor. Bir yanda katma değer üretiminin ve dış ticaretin yüzde 85’ini, tarım hariç istihdamın yüzde 50’sini kontrol eden 2 bin 500 şirketin sahibi 600 patron, diğer yanda aralarından 10-15’inin milyarlarca dolarlık kamu kaynağını tekelleştirdiği, ihalelerle beslenmek zorunda olan irili ufaklı binlerce tüccar. Raydaki tren bu.
Kolin’in küfürlerle nam salmış ortağının aksine içgüdüleri güçlü bir Anadolu tüccarı olduğunu kaydeden Özgür, 3. havalimanı kararını şöyle yorumlayarak yazısını noktaladı:
Capital’deki röportajı boyunca siyasi motiflere başvurmadan “iş” alanının rasyonalitesini vakurca sergilemesinden bunu çıkarmak mümkün. Diğer yandan nihayetinde “taahhütlü bir patron” olduğunu ve gerçek bir ekonomik aktöre dönüşme zorunluluğunu da açık yüreklilikle dile getiriyor. O da biliyor çünkü, paranın bittiğini ve üzerlerindeki riskin sadece ekonomik değil siyasi de olduğunu. İhale tüccarlığından sanayiciliğe geçemediği takdirde, minnet borcunu boynunda bir tabela gibi taşıyacağını…
Röportajının sonundaki şu sözleri, “ekonomi elitleri”nin kimliğini belirleyen şeyin ne olduğunu gayet güzel özetliyor: “Yabancı ortaklık teklifleri geliyor. Ama bunların çoğu yatırım değil ihalelere birlikte girmekle ilgili.”
Siyasi ilişkiyle finansal ilişkinin farkı da budur. Dolayısıyla Kolin ballı kaynaklardan ricat etmiyor, trendeki kompartımanı değiştirmek istiyor…
Yazının tamamını okumak için tıklayın.
Sendika.Org