“Putin, uzun vadeli bir strateji izliyor ve Türkiye-Rusya ortaklığını bütün Avrasya’nın istikrarı için yeni bir seviyeye taşımaktan söz ediyor. Bu da Erdoğan’ın yüzünü kurtaracak formüllere ve esnekliğe açık olduğunu gösterir. Bu giriftlik bize köşeli sözler söyleme şansı bırakmıyor” ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararı beraberinde birçok soru işaretini yanında getirdi. Belirsizlikler daha çok Fırat’ın […]
“Putin, uzun vadeli bir strateji izliyor ve Türkiye-Rusya ortaklığını bütün Avrasya’nın istikrarı için yeni bir seviyeye taşımaktan söz ediyor. Bu da Erdoğan’ın yüzünü kurtaracak formüllere ve esnekliğe açık olduğunu gösterir. Bu giriftlik bize köşeli sözler söyleme şansı bırakmıyor”
ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararı beraberinde birçok soru işaretini yanında getirdi. Belirsizlikler daha çok Fırat’ın Doğusu, Kürtler ve Türkiye’nin tutumuyla ilgili.
Rusya’nın asıl planının sınır boyunca silahlı Kürt gücü kalmasını istemeyen Ankara’nın isteği doğrultusunda bu bölgeyi Suriye yönetimine bırakmak.
Fehim Taştekin bu durumu şu sözlerle ifade ediyor:
“Aceleye getirmeden, Türkiye’yi rencide etmeden, gürültüsüz patırtısız Menbic’i Suriye ordusuna teslim etmek niyetinde…”
Bu açıdan ocak ayında Moskova’da yapılacak Astana toplantısının önemine vurgu yapıyor.
Ancak bölgeyi ve Rusya-Türkiye ilişkilerini yakından izleyen Taştekin önemli bir uyarı da yapıyor:
“Putin, uzun vadeli bir strateji izliyor ve Türkiye-Rusya ortaklığını bütün Avrasya’nın istikrarı için yeni bir seviyeye taşımaktan söz ediyor. Bu da Erdoğan’ın yüzünü kurtaracak formüllere ve esnekliğe açık olduğunu gösterir. Bu giriftlik bize köşeli sözler söyleme şansı bırakmıyor.”
Menbiç’te işler karışık görünüyor. Ruslar konuyu zamana bırakmak ve Amerika’nın ne yapacağını görmek ister bir havada… Sence muhtemel gelişme ne olur?
Rusya’nın tercihi belli: Suriye ordusu girsin ve kontrolü ele alsın. Rusya, ABD çekilmeden kışkırtıcı pozisyon almak istemiyor. Aceleye getirmeden, Türkiye’yi rencide etmeden, gürültüsüz patırtısız Menbiç’i Suriye ordusuna teslim etmek niyetinde.
Moskova’daki Türk-Rus buluşması sonrasında Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un iki tarafın koordinasyon içinde kalacağına dair sözlerine ilaveten “Taraflar, çalışmalarımızı 2254 sayılı BM kararı uyarınca Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması çerçevesinde yapacağımız konusunda uzlaşıya vardı” demesi önemliydi. Yani Rusya “Menbiç’e siz de girseniz yarın zaten Suriye ordusuna devredeceksiniz” demeye getiriyor.
Moskova’daki kaynaklar da Türkiye’nin Menbiç’te ısrar etmeyebileceğini söylüyor. Elbette bu Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon planlarından döndüğü anlamına gelmiyor. Rusya lideri Vladimir Putin, Türkiye’nin kurmak istediği tampon bölge planını Suriye ordusuna havale etmek gibi bir yaklaşımla Erdoğan’a çark etme şansı sunabilir. Ocak ortasında Astana ortaklarının Moskova’da yapacağı zirve, bu bakımdan kritik önem kazanıyor.
Yani Ruslar demek istiyor ki “Sorun YPG ise Türkiye sınırlarına paralel bölgelerde YPG olmayacak”. Bu tür bir formülle Erdoğan’ı teskin etme çabası söz konusu. Ki Kürtlerle, Ruslar ve Suriyeli yetkililerin yürüttüğü pazarlıklar, YPG’nin kontrolü tamamen bıraktığı bir seçenek üzerinde duruluyor. Kuşkusuz denklemde Amerikan-Türk ortak stratejisi de olacaktır. Ruslar, Türk-Amerikan seçeneğinin önünü açacak şekilde pas vermek istemiyor.
Türkiye, Suriye sınırını Kürtlerden temizleme hedefine ulaşabilir mi, Kürt gençlerin sınırdan 15-20 kilometre çekilmesi bir anlam ifade eder mi?
Afrin’deki gibi kuşatma harekâtı geliştirebileceği bir bölge değil Fırat’ın doğusu. Çok uzun bir şerit ve güney tarafları her türlü sürprize açık. Belli yerlerde Suriye askeri varlığı da söz konusu. Mesela Kamışlı’da rejimin kontrolündeki bölgeye askeri tahkimat yapılıyor. Haseke’de de benzer bir durum var.
Rakka ve Deyr el Zor arasında Fırat’ın altındaki şeridi de hükümet güçleri tutuyor. Deyr el Zor merkezi de öyle. Trump da oralara buyur etti. Bir tarafta Rusya’nın yeşil ışığı, hava sahasında koordinasyon desteği ve rejim güçlerini dizginleme rolü olmazsa, eş zamanlı olarak ABD de koruma sağlamazsa Türkiye’nin bu sahada istediği tamponu kurması ya da IŞİD’in bakiyesini temizleyecek bir operasyonel konuşlanmaya gitmesi zor.
İkinci hedefle ilgili hükümetin samimiyetine inanan yok zaten. Fakat Rusya, YPG’nin sınırlardan uzaklaştığı ve Suriye ordusunun sorumluluğu üstlendiği bir formülde ısrar ederek Ankara’ya “İstediğim sonucu aldım” dedirtebilir. Elbette Putin, uzun vadeli bir strateji izliyor ve Türkiye-Rusya ortaklığını bütün Avrasya’nın istikrarı için yeni bir seviyeye taşımaktan söz ediyor. Bu da Erdoğan’ın yüzünü kurtaracak formüllere ve esnekliğe açık olduğunu gösterir. Bu giriftlik bize köşeli sözler söyleme şansı bırakmıyor.
Esad’ın da Kürtlere yaklaşımı biliniyor. Buna rağmen Kürtlerin Esad’ı Türkiye’ye tercih ediyor olması, ülkenin geldiği nokta ve gitmekte olduğu istikamet açısından bize neler anlatıyor?
Aslında uzun vadede bu, Türkiye’nin Kürt sorunuyla ilgili en önemli açmazına işaret ediyor. Tarihsel olarak Suriye’nin kuzeyindeki Kürt varlığı ile Türkiye’deki Kürtler birbiriyle etkileşim içerisinde olmuştur. Hattın altındaki acı hattın üstünde hissedilir, ya da tam tersi.
Türkiye kendi Kürtleri ile barışı sağlamış olsaydı Suriye’nin kuzeyindeki oluşuma farklı yaklaşabilirdi. Sınırın altındaki oluşumu milli güvenliğe tehdit olarak niteleyip Kürt komşularını düşman belleyince sorunu kökten çözdüğünü zannediyor.
Türkiye, “Türk akraba toplulukları” ya da “Türk kardeşlerimiz” dediği gibi “Kürt kardeşlerimiz” ya da “Kürt akraba topluluklarımız” demesini öğrenemedi. Fırat’ın doğusuna operasyon olsun ya da olmasın Suriye’nin Kürtleri sahip olduğu potansiyelle yine varlık göstermeye devam edecektir.
Göçertme ve çökertme stratejisi Türkiye’nin kendi içinde hiçbir şeyi çözmedi ki sınır ötesinde çözsün. Hâlbuki Türkiye, Kürtleri kazanarak daha geniş bir coğrafyadaki gerilimleri emebilir, bunu barış için katalizöre dönüştürebilirdi. Şimdi Esad’ı da tehdit ediyorlar; “Sakın Kürtlere statü vermeye kalkışma” diye. “Ben vermedim sana da verdirtmem!” zihniyeti. Eğer Kürtlerle Şam arasında bir uzlaşma olur da Suriye yönetimi az ya da çok demokratik özerklikle ilgili bir açılım gösterirse ne olacak? Rusya siyasi çözüm bağlamında kültürel özerkliğe kapı açan bir anayasa taslağından gidiyor. 2012’de silahlı kalkışmanın baş destekçisi Türkiye’ye yanıt olarak Kürtlere alan açan Suriye’deki siyasi akıl, farz edelim ki şeytanın bacağını kırıp Kürt açılımına gitti, o vakit, Kürtlerle balyozun diliyle konuşmakta ısrar eden Ankara ayazda kalmış olmayacak mı? Kuşkusuz Kürtlerle ilgili durum çok aktörlü bir süreçte taraflar arasındaki pazarlıklara bağlı. Şam’ın Kürtleri ne kadar memnun edeceğini bilmiyoruz. Bildiğimiz ABD ile kurdukları ortaklık nedeniyle Kürtlere de bedel ödettirmek isteyenlere günün doğduğudur. Zor bir durum. Kürtleri Suriye-Türkiye mengenesinde, bir cenderede görmek isteyenler çok. Buna Amerika’yı denklemden atma fikrine de yaslanan Türk-Rus ortak çıkarlarının dayattığı mengene de ekleniyor.
Amerika’nın çekilmesinin ardından Türkiye-Rusya ilişkileri aynı boyutta devam eder mi? Türkiye’nin yeni F-35 sipariş edeceğini açıklaması, Pentagon ile hava savunma sistemi Patriot konusunda uzlaşmaya yakın görünmesi, S400 ve Rusya ilişkiler açısından neyin göstergesi?
Doğrusu Putin oyununu iyi oynuyor. Amerikalılar gibi “Ya benimlesin ya hasmımla” demiyor. Türkiye’yi yanında tutmak için esnek davranıyor. Erdoğan, Amerikan tarafında pürüzsüz bir sayfa garantisi görse ve ekonomik olarak da sağlam durabilse Rusya ile ilişkilerde ayağını frene atabilir ama Washington’dan emin değil.
Amerikan güvencesi Erdoğan’ın her zaman ‘hayati’ olarak gördüğü bir şey. İktidar yürüyüşüne oradan başladı çünkü. Eğer Suriye’de bir yol kazası ya da oldubitti olmazsa Türkiye-Rusya ilişkileri stratejik boyutlar alarak bir süre daha bu minvalde devam edebilir. Patriot ile ilgili süreç daha uzayacaktır. Satış aşamasına gelinceye kadar alınacak yol var. Erdoğan iş o noktaya gelinceye kadar hem ABD hem Rusya’ya açık pozisyonda kalacaktır.
Sence Türkiye açısından geçen yılın en önemli üç dış politika gelişmesi ne oldu?
Afrin’e Zeytin Dalı Operasyonu, Rahip Brunson krizi ve Kaşıkçı cinayeti. Biri Türkiye’nin yağmacılarla iş tutacak kadar Kürtlere karşı milliyetçi-mukaddesatçı açmazını, biri şantaj-rehine siyasetinin ulaştığı aymaz boyutu, pamuk ipliğine tutunmuş ekonomideki kırılganlığı, hukuk alanındaki siyasileşmeyi ve tutarsızlığı, diğeri Türkiye Ortadoğu’daki denklemlere hesapsız dalmasının kapımıza bıraktığı rezaletleri, rezaletten fırsat devşirirken sergilenen acizliği hatırlattı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.