Suudi Veliahtı ile ters düşüp Müslüman Kardeşler ve Erdoğan’a yanaşan Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da öldürülmesi Sünni dünyasının liderliği için verilen iktidar mücadelesinin çarpıcı ve simgesel bir kaybı
Müslüman Kardeşler’le kuvvetli bağlara sahip Erdoğan’ın “İslam dünyasına liderlik edebilecek tek ülke Türkiye’dir” sözleri aslında Suudi Arabistan’a karşı bir meydan okuma. Suudi Veliahtı ile ters düşüp Müslüman Kardeşler ve Erdoğan’a yanaşan Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da öldürülmesi ise Sünni dünyasının liderliği için verilen iktidar mücadelesinin çarpıcı ve simgesel bir kaybı
Hürriyet gazetesinin eski Washington temsilcisi Tolga Tanış, Yahoo News sitesinde yayınlanan yazısında Cemal Kaşıkçı vakasının köklerinin Türkiye ile Suudi Arabistan’ın karşıt kamplarda yer aldığı bölgesel hegemonya mücadelesine uzandığını vurguluyor.
Suudi Arabistan’daki iktidar değişikliğinin ardından rejim içindeki desteğini kaybeden Kaşıkçı’nın Türkiye’ye ve Müslüman Kardeşlere yakınlaşmasının kendisini rejimin hedefi haline getirdiğini belirten Tanış, Kaşıkçı’nın Gezi protestoları döneminde sosyal medyada Erdoğan’ı eleştirirken 2018 seçimlerinde destek verdiğini de hatırlatıyor.
Yedi yıl önce, ABD’de yaşayan bir Müslüman Kardeşler üyesinin hikayesini araştırırken Adalet ve Kalkınma Partisinin bir destekçisiyle o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu İslamcı örgütle ilişkisi hakkında konuşmuştum.
“Bayrak düştüğü yerden ayağa kalkıyor” demişti bugün Ankara’da üst düzey bir hükümet görevlisi olan destekçi, 1924’te Hilafetin lağvedilmesinin ardından İslam dünyasında Türk liderliğinin yeniden canlandırılması hedefini kastederek.
Yakınlarda, Cemal Kaşıkçı’nın Suudi konsolosluğunda kaybolmasının ardından bu hissiyatı tekrar duydum –bu defa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisinden. Pazartesi günü Ankara’da diyanet görevlilerine yaptığı konuşmada “İslam dünyasına liderlik edebilecek tek ülke Türkiye’dir” dedi.
Kaşıkçı’nın İstanbul’da ölümünün arkasında bölgesel hegemonya mücadelesinin yattığını belirten Tanış, 2011 Arap isyanları sonrasında Erdoğan’ın Müslüman Kardeşlerin yanında yer alması, maddi ve siyasi destek vermesinin bu mücadelede önemli bir unsur teşkil ettiğini vurguluyor. Kaşıkçı’nın ise 2013’te Türkiye’deki Gezi protestoları sırasında Erdoğan’ı eleştirdiğini hatırlatıyor:
Gezi protestoları sırasında Kaşıkçı, kendi ülkelerinin otoriter liderine karşı mücadele eden Türkiye halkının yanında yer aldı. Economist dergisinin Erdoğan’ı bir sultan şeklinde tasvir eden kapaklarını kendi sosyal medya hesabında paylaştı, hatta “Sultan I. Recep, elbette kapağı beğenmeyecek. Ama belki Sultanlık fikri hoşuna gider!” şeklinde tweet atarak dalga geçti.
Fakat jeopolitik dengeler hızla değişti. Mursi devlet başkanı seçildikten bir yıl sonra, 2013 yazında ordu tarafından devrildi. Suriye’de Erdoğan’la birlikte çalışan Suudi Arabistan Kralı Abdullah 2015’te öldü. Ve Suudi Arabistan’ın fiili hükümdarı olan Muhammed Suriye ve BAE ile birlikte bölgenin tamamında Müslüman Kardeşlere karşı mücadeleye girişti. İki Sünni kamp bölgesel hegemonya savaşına girdi: bir tarafta Türkiye ve Katar, diğer taraftaysa Suudiler, Mısırlılar ve Emirlikler.
İki blok arasındaki kavga 2017’de, Körfez ülkeleri koalisyonunun Katar’a abluka başlatmasıyla tırmandı. Kaşıkçı tarafını seçmek zorunda kaldı ve Erdoğan hakkındaki tavrını değiştirdi. Kaşıkçı 2016’da Erdoğan’la röportaj yaptığında iki isim arasında zaten sıcak bir ilişki gelişmişti. Haziran 2018’deki cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerinin öncesindeyse Kaşıkçı twitter hesabında Erdoğan’ı destekleyip muhaliflerini eleştiriyordu.
Bu siyasi kayma Riyad’daki başka bir önemli değişimin yansımasıydı, zira Kaşıkçı destek zeminini kaybediyordu. Muhammed Haziran 2017’de veliaht prens ilan edilmişti.
Tanış’a göre, Veliaht Prensin Kasım 2017’de giriştiği tasfiye sürecinde Kaşıkçı’nın da sarayla bağları kopmuştu:
İki yıl önce Kaşıkçı’nın Bahreyn’de bir televizyon kanalı kurması için maddi destek veren Prens Elvelid bin Talal da tasfiye edilenler arasındaydı. (…) Veliaht Prens Muhammed Elvelid’i tutuklayınca, Kaşıkçı sesini yükseltti. Washington Post’taki köşesinde, hükümdarın yaptıklarını Putin’in yaptıklarına benzetti.
Türkiye’deki yeni yaşamı da sarayda Kaşıkçı’nın Müslüman Kardeşlerle ittifak içinde olduğu şüphelerini pekiştirmiş olmalı. 2018’de Türkiyeli araştırmacı Hatice Cengiz’le ilişkisi başlamıştı. Daha sonra nişanlanan ikili, Müslüman Kardeşler yanlısı yayın yaptığı bilinen Al Sharq’ın düzenlediği bir forumda tanışmıştı.
Hatice Cengiz’in Körfez İşbirliği Örgütü’ndeki kriz üzerine analizleri İHH’nın düşünce kuruluşu INSAMER tarafından yayınlanmıştı. Çoğunlukla Arapça mesajlar attığı sosyal medya hesabında da İhvan’a sempatisini ifade ediyordu.
Son birkaç ayda Kaşıkçı Müslüman Kardeşleri açıkça destekledi, veliaht prens ile ABD yönetimini harekete karşı tavırları nedeniyle eleştirdi. “Mısır’daki darbe Mısır ve bütün Arap dünyası açısından kıymetli bir fırsatın kaçmasına neden oldu” diye yazıyordu Kaşıkçı Ağustos sonunda Washington Post’ta yayınlanan yazısında.
“Eğer demokratik süreç devam etseydi, Müslüman Kardeşlerin siyasi pratiği olgunlaşabilir ve daha kapsayıcı olabilirdi, düşünülemez olan iktidarın barışçıl biçimde el değiştirmesi gerçek olabilir, bir emsal oluşturabilirdi.”
11 Eylül 2018’de, kayboluşundan önce yayınlanan son yazısında ise veliaht prensin “Husilerin, [Sünni İslamcı] Islah’ın ve güneyli ayrılıkçıların Yemen’in yönetiminde yer almalarını kabul etmesi gerekir” diye yazıyordu. Müslüman Kardeşlerle bağı nedeniyle Suudi yönetiminin kara listeye aldığı İslamcı Islah Partisini savunarak yeni ve belki de ölümcül bir cephe açmıştı.
Birkaç hafta sonra Kaşıkçı İstanbul’daki konsolosluğa girdi ve kayboldu; Suudi devletinin elindeki Sky Prime Aviations şirketine ait iki özel jet aynı gün Atatürk Havaalanından ayrıldı. Uçaklardan birindeki altı üst düzey Suudi güvenlik görevlisi Kahire’ye uçtu, diğer uçak ise dokuz kişiyi Dubai’ye götürdü.
Bu varış noktaları da bölgesel ittifakları yansıtıyor: BAE Yemen’de Suudilerin başını çektiği savaşa müdahil, Kahire ise Müslüman Kardeşler üyelerine karşı uzun zamandır savaş yürütüyor.
Tanış, Türk hükümetinin davaya sahip çıkmasının nedenini ise “Erdoğan’ın basın özgürlüğünün sıkı bir savunucusu olması değil –ki öyle olmadığı aşikar- kendisini bölgesel çatışmada veliaht prense karşı üstünlük imkanı sunması” şeklinde açıklıyor ve yazısını söyle bitiriyor:
Bu nüfuz mücadelesinde Erdoğan’ın tarafını seçen Kaşıkçı Sünni dünyasındaki bu mücadelenin en çarpıcı kaybı. Varislerinin İslam dünyasının liderliği için mücadele ettiği Osmanlı İmparatorluğu’nun eski başkentinde öldürülmesi ve parçalanmasından daha simgesel ne olabilir ki?
Kaynak: Ahval