ÇGD Temmuz-Ağustos-Eylül’e dair hazırladığı medya raporu değerlendirmesinde “4’üncü güç medya basamak atladı artık 2’nci güç. Türkiye artık medya manipülasyonlarıyla yönetiliyor!” dedi
ÇGD “Medya Raporları”nın 15’incisi yayımlandı. Dernek Temmuz-Ağustos-Eylül aylarını kapsayan rapora dair yaptığı değerlendirmesinde “4’üncü güç medya basamak atladı artık 2’nci güç. Türkiye artık medya manipülasyonlarıyla yönetiliyor!” dedi
Çağdaş Gazeteciler Derneği İzleme Komisyonu’nun, basına yönelik baskılar ile basın özgürlüğü ihlalleri ve gazetecilerin özlük haklarına yönelik gelişmeleri içeren “Medya Raporları”nın 15’incisi yayımlandı. Dernek Temmuz-Ağustos-Eylül aylarını kapsayan rapora dair yaptığı değerlendirme açıklamasında “4’üncü güç medya basamak atladı artık 2’nci güç. Türkiye artık medya manipülasyonlarıyla yönetiliyor!” ifadelerine yer verdi.
Çağdaş Gazeteciler Derneği, rapora dair değerlendirmesinde okunma ve izlenme oranları açısından yazılı ve görsel medyanın büyük kısmının, artık iktidarın, daha doğrusu Saray’ın sözcülüğünü, politikalarını sayfalarına, ekranlarına taşımaktan başka bir işlev görmediğine dikkat çekti.
24 Haziran seçimlerinin ardından sistemin nasıl işletileceğine ilişkin yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile devlet yapılanmasının baştan sona yeniden düzenlenmeye başlandığını söyleyen ÇGD basın kurumlarına yönelik değişiklikleri de şöyle anlattı:
Doğrudan devlet yapılanması içinde yer alan basınla ilgili kurumlar, hem AKP Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’a yani ‘saray’a bağlandı; resmi devlet organizasyonunun içinde yer almayıp özel sektör girişimi olan basın faaliyeti yürüten basın organlarının büyük kısmı, ‘saray’ın, yani hem AKP Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın atadığı adamları tarafından yönetilmeye başlandı.
ÇGD, geçen üç aylık dönemde neler yaşandığına dair öne çıkanları ve değerlendirmelerini şöyle özetledi:
“Sarı basın kartlarının artık nasıl ‘Saray Basın Kartı’ olduğunu; başta emekçi sınıf olmak üzere tüm toplumu doğrudan etkileyen ekonomik krizin ‘yandaş ve havuz’ medyasında, gazeteciliğin tüm ilkeleri çiğnenerek nasıl şoven bir dille makyajlandığını; Recep Tayyip Erdoğan’a devlet bütçesinden alınan 400 milyon dolarlık lüks uçağı görmeyip başka bir siyasetçinin gömlek fiyatının peşine nasıl düşüldüğünü; içeride ve dışarıda uygulanan yanlış politikaların nasıl başka ülkeler ‘şeytanlaştırılarak’ AKP iktidarının sütten çıkmış ak kaşık gibi gösterildiğini raporumuzu okuyunca göreceksiniz.
“Gerçeklere kör ve sağır yandaş ve havuz medyasının aksine, gerçeklerin peşinden giden ve sözcüsü olan basın organları ile gazeteciler ise baskılarla karşı karşıya kalmaya devam etti. Yaşanan ekonomik krizi konu edinen haberlerle ilgili soruşturma açılacağı duyurularak, ‘toptan sansür’ uygulamaya konuldu. Mahkeme koridorlarında yaşananları tüm detaylarıyla aktarmaya çalışan yargı muhabirleri Alican Uludağ ile Canan Coşkun hakkında, doğrudan basın özgürlüğünü hedef alan soruşturma ve yargılamalar yürütüldü. Türkiye ile ABD arasında tarihi krize neden olan rahip Andrew Brunson olayında, siyasi pazarlıkları konu edinen haberi nedeniyle gazeteci Uludağ hakkında, Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi uyarınca soruşturma açılırken; bir davadaki gizli tanığa ilişkin haberi nedeniyle gazeteci Coşkun’a 2 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Gazeteci Coşkun’a ceza verilmesine neden olan gizli tanıkla ilgili gelişmeleri daha önce haberleştiren Anadolu Ajansı ile yandaş basın organlarından Star ile Takvim’e yönelik hiçbir işlem yapılmaması, haberin değil de basın özgürlüğünün hedef aldığının açık, net kanıtı oldu. Basın özgürlüğü, kaynağı belirsiz bir ihbar maili üzerinden gazeteci Seher Taşkın davasında da 7 yıl 6 ay hapsedildi.
“İktidar, gerçeklerin hiçbir şekilde duyulmaması hedefiyle uygulamaya koyduğu ‘yeni medya rejimi’ çerçevesinde, 3. Havaalanı inşaatında çalışan işçilerden ekonomik nedenlerden dolayı intihar eden vatandaşa ve Rize’de bir çınar ağacının kesilmesine kadar istisnasız her alanda yaşanan gerçeklerin basın yoluyla duyurulmaması için sansüre sarıldı. Geçen üç aylık dönemde yaşanan en çarpıcı sansür ise, sansürlenen haberin sansürlendiğine ilişkin haberin de sansürlenmesi oldu ve double-sansürle tanıştık. Recep Tayyip Erdoğan’ın, ‘2017 Yılı Medya Oscarları Ödül Töreni’ adıyla düzenlenen gecede medyayı, artık AKP iktidarıyla bütünleşmiş devletin çıkarlarını koruma sorumluluğuyla tanımlaması, Türkiye’de basına verilecek şeklin özeti niteliğindeydi.
“Geçen üç aylık dönemde medyada ekonomik krizin etkileri yoğun olarak yaşandı. Bazı medya organları, ekonomik krizden kaynaklı kağıt fiyatlarındaki artışı bahane ederek, bazıları ise gerçek anlamıyla içine düştükleri kriz sebebiyle doğrudan basın emekçilerini etkileyecek kararlar aldı. Gazete Habertürk 9 yıllık yayın hayatına son verdiğini açıklayarak kağıt baskıdan çıktığını duyurdu; 400 civarında basın emekçisi işsiz kaldı. Birçok gazete sayfa sayısını azaltırken, bazı yerel gazeteler hafta sonu pazar günleri yayınlanmama kararı aldı. Doğuş Medya Grubu’nda da toplu işten çıkarmalar yaşandı. Yazılı ve görsel basını güdümü altına alan iktidar, internet üzerinden görüntülü ve sesli haber yayıncılığını da sansürleme amacıyla mevzuat hazırlığına girişti
“Saray’ın ‘yeni medya düzeni’, geçen üç ayda medyaya basamak atlatarak, birçok siyasal kuramda yasama, yargı ve yürütmenin ardından 4’üncü güç olarak gösterilen medyayı 2’nci basamağa çıkardı. Artık iktidar, toplumu medya üzerinden yaydığı yalan haberlerle yönetmeye başladı.
Raporun tamamı:2018 TEMMUZ-EYLÜL MEDYA RAPOR
Sendika.Org