Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu’na bağlı 17’si tutuklu 20 avukatın yargılandığı davanın duruşması Bakırköy Adliyesi’nde görüldü
Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu’na bağlı 17’si tutuklu 20 avukatın yargılandığı davanın duruşması Bakırköy Adliyesi’nde görüldü. Duruşma sırasında jandarma avukatlara saldırdı. Yargılanan avukatlar geri adım atmayacaklarını belirterek, “Gücümüzü siyasal haklılığımızdan alıyoruz” dedi. Duruşma yarın devam edecek
Halkın Hukuk Bürosu (HHB) ve Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi 17’si tutuklu 20 avukatın yargılandığı davanın ilk duruşması, Bakırköy’de bulunan İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Tutuklu bulunan 17 avukat duruşma salonuna girerken, “Devrimci avukatlar susturulamaz” sloganları attı. Tutuksuz yargılanan avukat Ezgi Çakır da duruşmaya katıldı. İstanbul, Sakarya, Van, Diyarbakır, Ankara, Adana baro başkanlarıyla Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP),çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Halkevleri Hukuk Dairesi ve Toplumsal Hukukçular’ın da aralarında bulunduğu onlarca avukat meslektaşlarını savunmak için duruşma salonunda hazır bulundu.
Duruşmayı, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Oya Ersoy, Züleyha Gülüm, Mensur Işık, Hüda Kaya ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile çok sayıda yabancı hukuk örgütü, Somalı aileler, tutuklu avukatların yakınları, Gezi direnişinde yaşamını yitirenlerin aileleri, KHK ile işinden edildiği için açlık grevine giren Nuriye Gülmen takip ediyor.
100’e yakın avukatın savunma için hazır bulunduğu duruşma salonunda avukatlar polis yoğunluğuna itiraz etti. Salondaki Terörle Mücadele polisleri avukatların ve izleyicilerin tepkisi sonucu alkışlarla protesto edilerek dışarıya çıkarıldı. Duruşma kimlik tespitleriyle başladı.
Kimlik tespitlerinin ardından söz alan Avukat Ayşe Acinikli, sanıkların hepsinin meslektaşları olduğunu belirterek şöyle konuştu:
Avukat Kanunu kapsamında savunma dokunulmazlığı kapsamında bazı dokunulmazlıklar var. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında hiçbir usul uygulanmadı. Avukatlık Kanunu’nun 58. maddesi ve devamında ‘Adalet Bakanlığı’ndan izin alınır’ deniyor. Bizler de ‘ancak bu şekilde soruşturma yapabilirsiniz’ dedik. Bu talebimiz her defasında reddedildi. İddianamede emniyette ifadeye katılmak, hapishanede müvekkil görüşüne gittikleri, duruşmaları takip ettikleri var. Bunların tamamı mesleki faaliyetlerdir. Durma kararı verilmesini, dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilip, soruşturma izni alınmasını ve bu aşamada meslektaşlarımın tahliyesini talep ediyorum. Çünkü mesleki faaliyetlerinden dolayı yargılanıyorlar.
Duruşmayı takip eden Somalı Aileler Soma Davası’nın avukatlığını da yapan tutuklu avukat Selçuk Kozağaçlı’ya, “Soma seninle gurur duyuyor, sen Soma’nın evladısın, ölmek var dönmek yok” diye seslendi.
Mahkeme Heyeti Avukat Ayşe Acinikli’nin durma talebini değerlendirmek ve ara karar oluşturmak üzere duruşmaya 10 dakika ara verdi. Aranın ardından yeniden başlayan duruşmada mahkeme heyeti ‘durma talebini’ reddetti.
SEGBİS’in bozuk olduğu ve kayıt alınamadığı gerekçesiyle duruşmaya ara verildi.
Duruşma aranın ardından Selçuk Kozağaçlı’nın savunması ile başladı. Kozağaçlı’nın savunması:
Çok kötü hazırlanmış bir iddianame ve dosya. Bu nedenle dosyayla ilgili özel bir şey anlatmayacağım. Türk adalet sistemine güvenmiyoruz. Ben gerçek mesele üzerine konuşacağım. 37 adet ağır ceza dairesi bulunan bir hukuk sistemi metastaz yapmıştır, kanserlidir. Yargıda nasıl bir çürüme, çökme, kokuşma olduğunu biz görüyoruz. Avukatlık çok tehlikeli ve ciddi bir iştir. Biz avukatlar hakikati ortaya çıkarmaya çalışmıyoruz. Avukatın hakikati, işkenceyle, sahte evrakla, yalan beyanla yaratılan hakikat değildir. Avukatın hakikati, gerçek adaletin ortaya çıkarılmasıdır. 2013 yılında bizi tutuklatan, tutuklayan emniyet müdürler, savcılar, hakimler şu anda benimle aynı hapishanede yatıyorlar ve “Adalet yok” diyerek ağlıyorlar. Bir maden çöküp 301 kişi öldükten sonra hiç yılmadan mücadele ettim. Bugün madenci aileleri burada bizlerleler. Ömrümün sonuna kadar Soma, Ermenek, Roboski, Cizre, Aladağ, Diyarbakır katliamı davalarında avukatlık yapacağım.
Hukuksal merkez/çekirdek kırılmış, dağılmış durumda. Binlerce hakim, savcı süpürüldü. Mahkemeler, Ağar ekibi tarafından çizilen sınırlar içinde görev yapıyor. İşte buna varoş mahkemeleri/yargılamaları denir. Ülkenin en zor işini yapıyoruz. Devletin veya devrimcilerin şiddetinin değdiği yerde çalışıyoruz. Dehşet bir basınç altındayız. Ancak, asla yılmayız, asla geri adım atmayız!
Selçuk Kozağaçlı savunması seyircilerin “Yoksul halk seninle gurur duyuyor” seslenişleri eşliğinde tamamladı.
Tutuksuz yargılanan Ezgi Çakır’ın tutuklu avukatlardan ayrı oturmasına itiraz etmesi üzerine jandarmalar avukatlara saldırdı. Selçuk Kozağaçlı’ya kelepçe takıldı. Saldırıda avukat Süleyman Gökten’in gözlüğü kırıldı. Mahkeme koridorunda çevik kuvvet polisleri barikat kurarak avukatları salona almadı. Saldıran amirlerin, kimlik tespitlerinin yapılması istendi.
ÇHD ve HHB avukatlarının yargılandığı dava görülüyor | Ezgi Çakır’ın, tutuklu avukatlardan ayrı oturmasına itirazı üzerine jandarmalar avukatlara saldırdı. Selçuk Kozağaçlı’ya kelepçe takılırken Süleyman Gökten’in gözlüğü kırıldı #SavunmaİçinBakırköydeyiz https://t.co/mOxYiBY2b2 pic.twitter.com/KjyWosOnLu
— sendika.org (@sendika_org) 10 Eylül 2018
Saldırının ardından söz alan avukat Aytaç Ünsal “Sayın başkan biz buraya jandarma erleriyle dövüşmeye gelmedik. Derdimizi anlatmaya geldik. Ancak bir anda yere yatırılıp tekmelenmeye başladık. Meslektaşlarımın gözlüğü kırıldı. Bu jandarma ekibi burada kaldığı sürece bizim güvenliğimiz yok. Yüzümüz tekmelendi, yerlerde sürüklendik. Bunu yapanların kimlik tespitinin yapılmasını istiyoruz” dedi.
Daha sonra Avukat Ahmet Mandacı’nın savunmasına geçildi. Mandacı şöyle konuştu:
TEM Şube bu operasyonları her sene yapmak zorundadır. O sene az operasyon yaparlarsa amirler değişebilir. Onlar çalıştıklarını göstermek isterler. Bir de beş senede bir yapılan operasyonlar vardır. TEM Şube beyan biriktirir, bu operasyonlarda kullanır. Siyasi ve ekonomik krizin yoğunlaştığı dönemlerde halkın isyan etmesine ramak kaldığı dönemlerde bu operasyonlar yapılır. İktidarın en büyük korkusu 2013 Haziran’daki gibi bir isyanın patlak vermesiydi. Nuriye ve Semih’in avukatlığını yapmak bu operasyonun özel bir sebebidir. Süleyman Soylu’nun biz gözaltındayken emniyete gelmesi bu davanın siyasiliğinin kanıtıdır. İktidar nasıl kendi polisini, sermayesini yaratmak istediyse kendi avukatını da yaratmak istedi. Biz bu kalıba girmedik. Biz halkımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalıştık.
Kolluğun makul şüphe nedeniyle işlem yaptığı kişilerin %87si beraat ediyor. Savcılığın yaptığı işlem sonucu yaratılan algı neyse kişinin aldığı ceza odur. Bu adli suçlarda böyledir ancak siyasi suçlarda işlemez. Bu istatistiklerle kimse kolluğa güvenmemizi bekleyemez.
Operasyonda evim basıldığında Narkotik yelekli polisler vardı. Komşum ‘terör olsun da uyuşturucu olmasın’ dedi. Herkes terör suçlusu, Atilla Taş da terör suçlusu. Terör suçlaması artık laçkalaştı.
Gerçek bir ceza yargılaması suçun bireyselliğine, eşitliğe dayanır. Siz büroda çalışanı, staj yapanı büroya selam vereni tutukladınız. 20 kişi için tek kişinin ‘Bu büroda avukatlık yapar’ beyanıyla dava açtınız. Tamamen soyut iddialara dayanıyor. Örgüt avukatı olsak ne olur? Avukatlık yapmakla örgüt üyesi olunmaz. Avukatlık yapmak diye bir suç mu var?
Ülkede bir yönetememe krizi var. İktidar bu krizi aşmaya çalıştı. Gericiliği, sermayeyi büyüttü. Cemaatle beraber yürüdüler bu ortaklık bozulunca da yumruğunu yine halk yedi.
15 Temmuzdan on beş gün sonra meclisin üstünden dumanlar tüterken mecliste Varlık Fonu konuşuluyordu. Yasal ve bürokratik kısıtlamalar olmadan yatırım yapılması kabul edildi. Varlık Fonu meselesi yüzünden 3 milyar TL’lik bir kayıp var. OHAL dönemde on altı tane grev yasaklandı. 1412 tane dernek kapatıldı. 969 şirkete kayyum atandı şirketlerin değeri 41 milyar dolar. İktidar OHAL’den kara geçti. OHAL bunun için gerekliydi.
Hakim kararında devlet bekasını düşünemez. O yargılama değil infaz olur. Hakim devletin tarafında mıdır? Jandarmanın, polisin işi de değildir devlet bekası. Ortada bir devlet varsa sahibi halktır, geleceğine o karar verir.
Bizim suçumuz devletin tanrılarına inanmamak. Devletin tanrılarının dini kaidelerinde seçim öncesi oy istenen gecekondulara seçimden sonra yıkım ekipleriyle gidiliyor.
“Bizler Kibar Feyzoların avukatlarıyız, asla Faşo Ağaların avukatı olmadık”
Cumhurbaşkanına hakaretin cezası orman yakmanın cezasından daha büyük. Düşünceli kadın harika; ama düşünen kadın korkunç. Sermayeye köle cemaate zevce savaş meydanına kelle yetiştirmek istiyorlar. Adolf Hitler kurmaylarına [dediği gibi] “İtaat ettiğiniz sürece ne düşündüğünüzün bir önemi yoktur.” Mesele itaat meselesi.
Metin Feyzioğlu, “Ülkede işkence olduğuna dair somut delil yok” diyor. Uluslararası Barolar Birliği Türkiyede 1488 avukatın işkence gördüğünü söylüyor. Metin Feyzioğlu bizim hakkımızda “Öldürülen DHKP-C’linin üstünden adlarının çıktığı söyleniyor” dedi. Nereden almış bu bilgiyi, iddianameyi dahi incelememiş. Hangi liste MİT Müsteşarı Feyzioğlu, hangi liste TEM Şube Müdürü Feyzioğlu?
Biz vatanımızı çok seviyoruz, halkımızı çok seviyoruz. Bizler Kibar Feyzoların avukatıyız, kimi zaman kibar Feyzo olduk. Asla Faşo Ağaların avukatı olmadık. Heyetinizden beklentimiz Faşo Ağa’nın yanaşması Bilo olmamasıdır. Bize gözaltında “Ölürüm Türkiye’m” şarkısını dinleyerek işkence yapmaya çalıştılar. HES’lere karşı mücadele ederken gaz yiyen biziz. Bize “Irmağının akışına ölürüm Türkiye’m”şarkısı ile işkence yapamazsınız. Emperyalizme karşı kim mücadele ediyorsa vatansever odur. Asıl vatansever biziz. Mahkemeniz tensipte tutuklu olmama rağmen yurt dışı çıkış yasağımı ve diğer adli kontrollerimi kaldırdı. Mahkeme heyetiniz benim tutuklu olduğunun farkında değildi.
Edirne’de Takoz Ahmet lakaplı bir çeteci biz içerideyken iki kez tutuklanıp bırakıldı. “Takoz Ahmet dışarıda Avukat Ahmet içeride” dediğimde, görevli asker bana “Devlet marangoz sevmiyor sen de takoz olsaydın” dedi. Bugün TEM Şube’nin Vatan Emniyet diye anılması kötü bir kelime şakasından ibarettir. Tıpkı Ankara’da işkence merkezi olan DAL’ın Derin Araştırma Laboratuvarı olarak anılması gibi. Bizler kurtarılmayı beklemiyoruz. Kurtuluş mücadelesinin birer neferiyiz. Gücümüzü siyasal haklılığımızdan alıyoruz.
Mandacı’nın savunmasının ardından mahkeme heyeti duruşma heyetini yarına erteledi.
Sendika.Org