Cumhuriyet Vakfı’nın yeni başkanı Alev Coşkun’un Cumhuriyet iddianamesini andırır yazısına Murat Sabuncu’dan yanıt geldi: Ne sansürledik ne ilkelerin dışına çıktık, sesi kısılanların sesi olduk
Cumhuriyet Vakfı’nın yeni başkanı Alev Coşkun’un Cumhuriyet Davası iddianamesini andırır nitelikteki yazısına görevden alınan yayın yönetmeni Murat Sabuncu’dan yanıt geldi. Cumhuriyet’te farklı seslerin bir aradalığını savunup buna göre hareket ettiklerini söyleyen Sabuncu, yazısını İlhan Selçuk’un “Hayatı boyunca herkes kendi heykelini yontar” sözleriyle bitirdi
Cumhuriyet Vakfı’nda ve gazetesinde yaşanan değişiklik sonrasında onlarca gazeteci gazeteden ayrılmış, yeni yönetim ayrılan gazeteciler hakkında Cumhuriyet Davası savcılarının suçlamalarını destekler nitelikte suçlamalar yapmıştı.
Son olarak bugün, vakfın yeni başkanı Alev Coşkun, gazetede bu iddiaları yineleyen bir yazı kaleme aldı. Yeni yönetime yöneltilen eleştiriler için “kin kusan zihniyet” diyen Coşkun, “Cumhuriyet’ten yeni bir Taraf yaratma” çabası yürütüldüğünü ileri sürdü.
Coşkun’un yazısına gazetenin görevden alınan eski Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’dan hızlı bir yanıt geldi. Sabuncu, Cumhuriyet’i her gün, tarihsel geçmişiyle uyumlu şekilde “sesi kısılanların sesi, saklanmak istenenleri cesurca gösterildiği bir gazete” yapmaya çalıştıklarının, farklı seslerin bir aradalığını savunduklarının altını çizdi.
Sabuncu’nun yazısı şöyle:
Cumhuriyet…
7 Eylül 2018 günü genel yayın yönetmenliğinden ayrıldığım gün yazdığım internete konulmayan son yazımda şunları söylemiştim: “Kimse benim ağzımdan Cumhuriyet aleyhine tek bir kelime duymayacak. Çünkü karanlığa karşı, yaşamalı Cumhuriyet, yaşasın Cumhuriyet.”
Söz namustur diye bakarım hep hayata. 16 gündür bitmek bilmeyen saldırılara karşı hep sustum. Ama Cumhuriyet Vakfı’nın yeni başkanı Alev Çoşkun’un 23 Eylül günü yayımlanan gazetenin yayın politikası üzerine çarpıtma, yalan-iftiraların da olduğu yazısını görünce iki cümle etmek zorunlu oldu.
Öncelikle şunu söyleyeyim; yayın yönetmeni olduğum gün yakın çalışma ekibime iki kişiyi aldım. 16 yıldır Cumhuriyet’te çalışan Bülent Özdoğan ile 22 yıldır Cumhuriyet’te çalışan Aykut Küçükkaya. Aykut tecrübesiyle gazeteye giren tüm haberlerden sorumlu olacaktı. Ben hapse girene kadar, hapisteyken ve çıktıktan sonra son güne kadar aynı görevdeydi. Gazetede olduğu her gün gazetenin birinci sayfasının oluşturulma aşamasında fikirleriyle 1. sayfaya yön verenler arasındaydı. Bir tek gün (yazıyla bir) gazetenin 1. sayfasıyla ilgili yayın politikası ile ilgili olumsuz-uyaran bir cümle etmedi. 1. sayfayı yapan ekipteki kişilerin katkısıyla her gün gazete ortak akılla yapıldı.
Bugün gazetede hâlâ göreve devam eden köşe yazarları, ki bir kısmı şu anki yönetimde, tek bir gün bana sözlü ya da yazılı yayın politikası ile ilgili katkı-eleştiri yapmadı. Çalışırken odama geldiklerinde ya da ben uğradığımda gazetenin haberciliği konusunda pek çok övgü aldım. Bu övgüler (azalsa da) ben ayrıldıktan sonra da telefonla mesajla sürdü.
Bugünkü iktidarının bu ülkeye bulaştırdığı iki virüs var. Birincisi kendi gibi düşünmeyeni itibarsızlaştırmak için iftira atmak. Alev Coşkun’un yayın politikası konusunda yaptığı bu. İkincisi diğerlerini (burada diğerleri şu anda gazeteyi hala yapan eski çalışma arkadaşlarım-köşe yazarları) en azından suskunluğa mecbur bırakarak iftiraya göz yummalarını sağlamak. Şimdi Cumhuriyet’in hâlâ çalışan emekçilerine soruyorum: Tek bir gün gazeteye girmeyen, sansürlenen, Cumhuriyet ilkeleri dışında yapmaya zorlandığınız bir haber oldu mu? Cumhuriyet yazarlarına soruyorum: Yazılarınızda bir tek virgülün yeri değişti mi?
Şimdi tekrar söylüyorum: Cumhuriyet’i her gün, tarihsel geçmişiyle de uyumlu şekilde “sesi kısılanların sesi, saklanmak istenenlerin cesurca gösterildiği” gazete olarak yaptık. Herkesin “kendi sesine âşık olduğu” bu zorlu süreçte farklı seslerin bir arada var olduğu entelektüel bir yapı kurguladık. Kim haksızlığa uğruyorsa; hangi mahalleden olduğuna ya da kişisel dostluklara bakmadan tüm objektifliğimizle, gazetecilik ve evrensel değerler ekseninde haberini yaptık.
Dava süresince bizlere yapılan haksızlık ve atılan iftiraların bir kısmında dahli bulunan, meslektaş olarak anılmaktan utandığım kişilerin gazetedeki varlığına bile “cumhuriyet vazosu kırılmasın” diye sessiz kalmış, yeni vakfın oluşacağı belli olduğunda istifasını hazırlamış ama gazete dağılmasın diye yakınındaki arkadaşlarıyla-yazarlarla konuşarak gazetede kalmalarını telkin etmiş bir Cumhuriyetçi olarak son cümleyi İlhan Selçuk’tan alıntılanmak istiyorum: Hayatı boyunca herkes kendi heykelini yontar.
Sendika.Org