Hakkı Özdal, Erdoğan ve sermaye sınıfının 12 Eylül’den aldığı mirasla “aynı gemi” ve “milli mesele” gibi ideolojik çarpıtmalarla krizi yükünü topluma yüklemeye çabaladığını ama bunun bile bir zaferi garantilemeye yetmediğini belirtti
Bülent Arınç’ın “Yazı da gelse tura da gelse Erdoğan” sözünün bir iktidar stratejisi halini aldığını söyleyen Hakkı Özdal, Erdoğan’ın ve sermaye sınıfının 12 Eylül’den ve Özal’dan aldığı mirasla krizi fırsata dönüştürmeye çalıştığını, “aynı gemi” ve “milli mesele” gibi ideolojik çarpıtmalarla krizi toplumun sırtına yüklemeye çabaladığını ama bunun bile bir zaferi garantilemeye yetmediğini belirtti
Merkez Bankası’nın faiz oranlarını %24’e yükseltmesiyle Türkiye ekonomisi yüksek faiz- yüksek döviz-yüksek enflasyon sarmalına girdi. Tayyip Erdoğan ise Merkez Bankası’nın açıklamasından saatler önce yaptığı “faiz karşıtı” çıkışla bir kez daha krizin sorumluluğunu üstlenmeme adımı attı.
Gazete Duvar’dan Hakkı Özdal, Erdoğan’ın ve ekonomi yönetiminin bu hamlesini köşesine taşıdı.
Özdal yazısına Bülent Arınç’a bir atıf yaparak başladı: 1 Kasım 2015 seçiminden önce “Ben başkalarının yaptığı gibi 400 vekil verin, şöyle böyle yapacağız, başkanlık olmadı da bunlar başımıza geldi demeyeceğim” diyen Arınç, 24 Haziran seçimlerinden önce ise AKP Genel Merkezi’ni ziyaret edip Erdoğan’la olduğu mesajını vermiş, bir hafta sonra da “Yazı da gelse, tura da gelse Tayyip Bey kazanır” demişti.
“Yazı da gelse tura da” formülünün Erdoğan’ın çeşitli krizlerden çıkışta ortaya koyduğu çok yönlü baskın stratejinin özeti olduğunu kaydeden Özdal, Erdoğan’ın dünkü sözlerini de “paranın diğer yüzüne ismini yazdırması” olarak niteledi:
Bu “yazı da gelse tura da” formülü, Erdoğan’ın çeşitli krizlerden çıkışta ortaya koyduğu çok yönlü baskın stratejiyi oldukça başarılı şekilde özetliyor. Bunun bir başka örneği dün yaşandı. Merkez Bankası’nın faiz kararı açıklayacağı gün TESK Genel Kurulu’nda konuşan Erdoğan, “hassasiyetim değişmedi” diyerek , “faiz sebep enflasyon netice” doktrinini tekrarladı. Merkez Bankası’nın bağımsız olduğunu da sözlerinin arasına eklemeyi ihmal etmedi. Merkez’in politika faizini 17,75’ten 24’e çıkarmasından kısa süre önce, “paranın diğer yüzüne” de ismini yazmayı başarmıştı. Hem artan faizin içerideki politik sorumluluğundan uzaklaşıyor hem de dışarıya bir ‘bağımsız Merkez Bankası’ demeti uzatıyor. Nitekim akşam saatlerinde, ‘ikinci adam’ konumunda gösterilen Berat Albayrak, “Merkez Bankası’nın bağımsızlığı tartışması kapanmıştır” diyerek altını bir kez daha çiziyor.
Özdal, gün içinde çıkan iki habere dikkat çekerek devam etti: (1) ABD’nin 12 Eylül dönemindeki İstanbul Başkonsolosu Robert Houghton’un darbenin asıl amacının sermayeye nefes aldırmak olduğunu aktardığı belgeler; (2) Çankırı’daki Granito Girarto fabrikası patronunun işçilerin ücretlerini yatırmadan ve hiçbir tebliğde bulunmadan fabrikanın kapısına kilit vurması.
“Darbenin ve Özal iktidarının düzlediği yolda, 12 Eylül rejiminin 38 yıllık kazanımlarını kullanan sermaye sınıfı, emekçilerin örgütsüzlüğünü kriz için fırsata dönüştürüyor” diyen Özdal, çeşitli sermaye fraksiyonları ile sağ milliyetçi siyasal koalisyonun sınıfsal uzlaşısının avantaj ve dezavantajlarını ise şöyle yazdı:
Sağ milliyetçi siyasal koalisyon hattıyla çeşitli sermaye fraksiyonlarını buluşturan sınıfsal koalisyon hattı arasındaki uzlaşma; ‘aynı gemi’, ‘milli mesele’ gibi ideolojik çarpıtmalara tevil edilen krizin yükünü toplumun sırtına yıkma konusunda oldukça cüretkâr görünüyor. 1873’te başlayan küresel buhran Osmanlı’yı iflasa ve yabancı mali denetimine sürüklerken, bunu muhafazakâr bir baskı rejimi için fırsata dönüştüren II. Abdülhamid de ‘bugünkülerin’ ilham kaynakları arasında.
Sermaye sınıfının ekonomik sorumluluktan, siyasal bürokrasinin politik sorumluluktan kaçması üzerine kurulan ‘genişletilmiş kriz koalisyonu’nun en büyük avantajı emeğin örgütsüzlüğü gibi görünüyor. Bu, madeni paranın iki yüzüne de kendi adını koyup, sonra ‘yazı da gelse tura da gelse kazanma’ taktiğini daha olanaklı hale getiriyor. Ama bir ‘zaferi’ garantilemek için de yetmiyor. İktidar blokunun tüm kesimlerinde, sarsıntının olası boyutları konusundaki endişenin izleri de görünüyor, ‘netekim’.
Yazının tamamını okumak için tıklayın.
Sendika.Org