“Kendi kimliğinin, ezenin kimliğinden farklı olduğunu anlayabilmesi, kendisi için gözle görülür hale gelmesiyle mümkündür. Bütün devrimci hareketler, kendi görme tarzlarını yaratırlar”
“Ezilen bir grup öncelikle kendisini çevreleyen dünyanın, kendi üzerindeki yansımasını dağıtmalı, aynı zamanda kendi bakışını tarihe yansıtmalıdır. Kendi kimliğinin, ezenin kimliğinden farklı olduğunu anlayabilmesi, kendisi için gözle görülür hale gelmesiyle mümkündür. Bütün devrimci hareketler, kendi görme tarzlarını yaratırlar”
Biz kadınları ırk, sınıf, cinsel yönelim gibi olgular birbirimizden ayırsa da biliyoruz ki ‘’kadın olmak’’ en mahrem anlarımızdan, en genel ilişkilerimize kadar bizi toplumsal olarak tanımlamaya yeterli anlama sahip. Cinsiyetçilik yaşamımızın her alanına öylesine yayılmış ki sınırlarını belirlemek ve müdahale etmek ancak kolektif emekle mümkün. Bizler özgür kadınlar olmak, öğrenilmiş rollerin dışına çıkmak, kendi hayatlarımızı savunmak istiyoruz. Feminist öz-savunma tüm bu haklı dileklerimizi elde etmenin bir yöntemi. Öz savunma ağlarını kurarken dünyadaki diğer örnekleri incelemenin önemini biliyoruz. Ataerkil düzen gibi ona karşı verilen mücadele de bir ülkeye ya da coğrafyaya özgü değil, evrensel. Meksika’da Zapatista Kadınları’ndan, Hindistan’da Gulabi Gang’a (Pembe Çete), kadınların direnişi dünyanın dört bir tarafında sistemin karşısındaki en dinamik mücadeleyi veriyor.
‘’Bu yol çiçeklerle değil, dikenlerle kaplı bir yol ve yalnızca kalplerinde dünyanın çilesini taşıyanlar bu yolda yürüyecek cesarete sahiptir’’ diyor Sampat Pal Devi. Sampat Pal Devi evlendiğinde sadece 9, anne olduğunda ise 12 yaşındaydı. Evlendikten sonra komşusunun kocası tarafından şiddete uğradığına şahit oldu ve yalnızca 16 yaşındayken komşu köylerden de kadınlara çağrı yaparak erkek şiddetine karşı ses çıkardı, elindeki “lathi” (bambu sopa) sayesinde şiddet uygulayan erkeğin tüm köy halkı önünde özür dilemesini sağladı.
İşte Gulabi Gang’ın hikâyesi Devi’nin kişisel öyküsünden esinlenerek 2006 yılında Kuzey Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletinin Banda kentinde böyle başladı. O günden beri, derin bir ataerkil kültürün, katı kast ayrımlarının, kadın okumaz-yazmazlığının, erkek şiddetinin, çocuk emeği sömürüsünün, erken yaşta evliliklerin ve ağır bir drahoma baskısının hüküm sürdüğü, Hindistan’ın bu en yoksul bölgelerinde parlak pembe giysili, bambu sopalı kadınlar birbirlerini savunuyor, köy köy kadın öz savunma ağlarını kuruyor.
Pembe Çete’nin üyeleri Hindistan’ın en alt kastlarına üye kadınlar. Şu anda 400 bin aktif üyeye sahip olan Gulabi Gang, yalnızca kadınlara yönelik adaletsizliklere değil, tüm toplumsal adaletsizliklere karşı mücadele ediyor. “Biz kelimenin olağan anlamında bir çete değiliz, adalet çetesiyiz” diyorlar. Çetenin hedefi sosyal kötülükleri ortadan kaldırmak, kast sistemine karşı çıkmak, kadın hareketini güçlendirmek ve yoksulların hakları için mücadele etmek.
Pembe Çete yoksullar için ayrılmış buğdaya el koyan memurların kapısına dayanıp, traktörlerle buğdayı tüm köye de dağıtıyor, kız çocuklarının okumasının çok zor olduğu bölgede kendi imkanlarıyla okul da açıyor. Elektrik faturasını ödeyemeyen yoksul kesimin elektriğini kesip sadece rüşvetle açacaklarını söyleyen memurların yanına ‘’lathi’’ denen pembe kıyafetleri ve bambudan yapılmış sopalarıyla giden kadınlara memurlar karşı çıkamıyor. Ne polis ne de “kothedar” denen memurlar yoksul kadınların açlık, olanaksızlık sorunlarına bir çözüm buluyor; polisler her seferinde şiddetin, tecavüzün faillerini cezasız bırakıyor.
Gulabi Gang’ın öz savunma ağı günden güne genişlerken, büyük bir toplumsal güven de kazanmış durumda. Artık kadınlar herhangi bir sorun yaşadıklarında bu sorunu, şiddeti sistematik olarak yeniden örgütleyen polisle değil, kendi dayanışmalarıyla çözüleceğinin farkında. Gang’ın faaliyetleri erken yaşta evliliklere karşı mücadeleden kız çocuklarına eğitim hakkının sağlanmasına, kadınların ekonomik bağımsızlığına ve cinsel suçlara karşı mücadeleye kadar birçok alana uzanıyor.
Birçok kitap ve filmle feminist incelemeye konu olan Gulabi Gang’ın belki de en önemli özelliği, çete üyelerinin erkek şiddetine karşı kullandığı “lathi”nin gücünün, şiddetin ve adaletsizliğin faillerine yönelik fiziksel bir cezalandırma aracı olmanın ötesinde, merkezinde kadınların bulunduğu bir karşı kamusallık yaratma aracı olması. En yoksul, en alt kastlardan kadınların öz-savunma eylemiyle inşa edilen bu karşı kamusal alanda “eli sopalı” kadınlar, hukuk düzeninin geleneksel araçlarının cezasız bıraktığı güç ve iktidar sahibi erkekleri eylemlerinden sorumlu tutarak cezalandırmakla kalmıyor. Kültürel ve yasal anlamda onaylanan ikincilleştirmeye karşı feminist direnişin ve kadınların hakikatinin yaygınlaştığı güvenli bir kadın alanı yaratıyor. İşte bu yüzden toplumsal cinsiyet, sınıf ve kasta bağlı ezilmişliklerin kesiştiği bir alanda yurttaşlığı toplumsal cinsiyet ve cinsiyet temelinde yeniden inşa eden Gulabi Gang, kadınların basit bir öz-savunma örgütü olarak değil, Pembe Sari Devrimi olarak anılıyor. Gulabi Gang’ın öyküsü kadınlara ve iktidar ilişkilerine dair bir öykü. Bu öyküde pembe çete kolektif bir öznenin şarkısını söylerken diyor ki: “Uyanın, uyanın Hintli kadınlar, artık uyanma çağı geldi, işimizi yapalım, kız kardeşlerimizle beraber çalışalım, erkekleri çağırmayalım, kendi sorunlarımızı kendimiz çözelim, hayatlarımızı iyileştirelim, artık uyanma çağı geldi, kız-oğlan tüm çocukları eğitelim, aralarında hiçbir ayrıma izin vermeyelim, hayatlarımızı iyileştirelim.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.