“16 senedir biz bu hükümete oy verdik. O zaman, onlar kullanmış bizi. 7-8 aydır burada mücadele ediyoruz, bir milletvekili bu vatandaşın rahatsızlığını, tepkisini niye dinlemiyor?”
“16 senedir biz bu hükümete oy verdik. O zaman, onlar kullanmış bizi. 7-8 aydır burada mücadele ediyoruz, bir milletvekili bu vatandaşın rahatsızlığını, tepkisini niye dinlemiyor?”
Bursa yolundayım… Büyükorhan’a bağlı bir köy olan (resmi olarak mahalle) Karaağız’da halkın, yaklaşık iki aydır biyokütle enerji santrali yapımına karşı direnişini yerinde takip etmeye gidiyorum. 10 Ağustos onlar için önemli bir gündü. Devlet yetkilileri Karaağızlıları, Karaağızlı direnişçiler de onları ikna etmek için bir araya gelecekti.
Bursa kent merkezine vardıktan sonra, iki saatlik minibüs yolculuğu sonunda Karaağız Köyü’ndeyim. Karaağızlılar, birkaç saat sonra gerçekleşecek görüşme için köy kahvesi etrafında toplanmaya başlamış, masa-sandalye dizerek buluşmaya hazırlık yapıyor. Kahvedeki köylüler ayrı ayrı gelip bana selam veriyor; hemen ardından basından yana yakınmalar başılıyor. Beni çok sıcak karşılasalar da aslında medyaya karşı sitemkârlar. Kiminle konuşsam “Çekiyorlar çekiyorlar, sonra televizyonda vermiyorlar” diyor. Haksız da değiller.
Karaağız’ın neredeyse tamamı, köyün birkaç yüz metre ilerisine kurulmak istenen biyokütle enerji santralinin inşaatına karşı direniyor. Hatta bunun için gelen iş makinelerini engellemek için köy yolunda yaklaşık iki aydır nöbet tutuyorlar. Karaağızlılar, kimi zaman çevre köylerden ve Bursa merkezden desteğe gelenlerle nöbet alanında 300 kişi olduklarını söylüyor, gece gündüz nöbeti bırakmıyorlar. Köylülerin gösterdiği irade, Bursa Valiliği’ni pek alışık olmadığımız bir yola itmiş. Az sonra, valiliğin girişimiyle, santralin yapımı için “olumlu” ÇED raporunun verilmesinde sorumluluğu bulunan devlet kurumlarından temsilciler Karaağız’a gelecek. Ancak toplantıya en çok ilgili göstermesi beklenen yerel basından hiçbir gazeteci köyde yok. Karaağızlılar, yerel basında kendileriyle ilgili haber yapılmasına engel olunduğundan şikayetçi. Şaşırılmayacak biçimde, köylülerin haftalardır sürdürdüğü bu direniş anaakım medyada da hak ettiği kadar yer almıyor.
Toplantının yapılacağı köy kahvesinin hemen yanındaki bir evde ise kadınlar toplanmış. Demeç almak için yanlarına gittiğimde beni teker teker sarılarak karşılıyorlar. Hepsinin söyleyecekleri var… Ve hemen hepsinin söyledikleri birbirine benzer: “Zehir solumak istemiyoruz”, “Sonuna kadar gideceğiz, ne olursa olsun”… Onlar da gazetecilere verdikleri demeçlerin yayımlanmamasından şikayetçi, “Tehdit edip televizyonda bizi göstermelerini engelliyorlar” diyorlar. Enerji santralinin hem kendi sağlıklarına, hem ekinlerine, hem besledikleri hayvanlara zarar vereceğini söylüyorlar. Bastonuyla ayakta durmakta zorlanan ninelerden gencecik kadınlara hepsi köylerine, hayatlarına sahip çıkmak için direniyor.
Bursa Valiliği’nin, köylüleri santralin yapımına ikna etmek için gönderdiği heyette İl Sağlık Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Tarım İl Müdürlüğü, Orman Bölge Müdürlüğü, İl Jandarma Komutanlığı ve DSİ’den temsilciler var. Karşılarında ise tüm hayatlarını geçirdikleri köyün yaşanmaz hale getirilmesine karşı “ölümüne” direneceklerini söyleyen Karaağızlılar ile termik santral ve kurulacağı bölge hakkında ÇED raporunu verenlerden çok daha fazla bilgiye sahip avukat, doktor ve mühendislerden oluşan bir ekip.
Saatler süren toplantı hararetli geçiyor. Kısa sürede iş öyle bir noktaya geliyor ki köylüleri santralin zararsız olduğuna ikna etmek için yollanmış heyet, köylülere desteğe gelen avukat, doktor ve mühendislerden enerji santralinin çevreye nasıl zararlar vereceğini dinlemeye başlıyor. Valiliğin yolladığı heyetteki hemen herkesin konuşması “Ben bu konuda bilgi sahibi değilim” sözleriyle sonlanıyor; hatta bazıları santralin vereceği zararları kabul etmeye mecbur kalıyor. Köylüler ise sık sık öfkeyle “Bilmiyorsan neden onay veriyorsun” deyerek heyete tepki gösteriyor.
Kadınlar ve çocuklar, toplantıyı kahvenin önünden takip ediyor. Tekrar onlarla konuşmak için yanlarına gidiyorum. Daha önce demeç aldığım bir teyze yanıma gelip derdini anlatmaya başlıyor, “Zehir solumak istemiyoruz. Bizim bu köyde hayvanlarımız var, ekinimiz var” diyor. Biraz endişeli, biraz heyecanlı konuşmasında “Küçücük torunlarım var benim, bu kadarcık” dediğinde gözleri doluyor. Toplantı boyunca köylüler sık sık “Yorulmuşsunuz” diye bana sandalye uzatıyor, karnımın aç olup olmadığını ya da susayıp susamadığımı soruyor.
Saatlerce süren toplantının sonunda konuşan Karaağız Köy Derneği Başkanı Hayri Sönmez “Bu köy AK Parti kuruldu kurulalı yüzde 95 oy veriyor, 16 senedir” diyor. Sönmez, CHP Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın Meclis’te Karaağız’ı dile getirdiğini, buna karşılık vali yardımcısının kendilerine “Sizi kullanıyorlar” dediğini aktarıp devam ediyor: “16 senedir biz bu hükümete oy verdik. O zaman, onlar kullanmış bizi. 7-8 aydır burada mücadele ediyoruz, bir milletvekili bu vatandaşın rahatsızlığını, tepkisini niye dinlemiyor?”
Toplantının ardından Karaağızlılar’dan birkaç kişi ve köylülerle dayanışmaya gelen uzmanlarla birlikte köyden ayrılırken, santralin kurulacağı alana çok yakın bir yerdeki ağaçları incelemek için duruyoruz. Bu esnada Hayri Sönmez, bulunduğumuz bölgenin arkeolojik sit alanı olduğunu, binlerce yıl önceki yerleşimlerden kalıntılar bulunduğunu anlatıyor. Hatta yüzeyde bulunan birkaç taşı getirip bize gösteriyor. Buradaki ağaçların da çok yaşlı olduğu tahmin ediliyor. Köylüler her yaz burada yaptıkları şenliği, bu yıl az ilerdeki nöbet alanına taşınmak zorunda kalmışlar.
Sendika.Org’un gönüllü emekle işlediğini ve bütçesini dayanışmayla bulduğunu öğrenen Karaağızlılardan biri, dayanışmak için bana yol parası veriyor. Karaağızlılarla vedalaşıp Bursa’ya doğru yola çıkıyoruz.
Bursa’ya giden yol üzerinde, yemyeşil ormanın içinde dev bacaları ve atık havuzuyla Orhaneli Termik Santrali görünüyor. Yerleşim ve tarım alanlarının hemen yanına kurulmuş olan santral, Karaağızlıların neye karşı direndiğinin en canlı örneği. Köydeki toplantıda da biyokütle enerji santralinin insan sağlığına zararlarını anlatan, Halk Sağlığı alanında uzman Prof. Dr. Kayıhan Pala, Orhaneli Termik Santrali’nin etrafı nasıl zehirlediğini daha önce çokça anlatmış. Santrali arkasına alıp bir kez de Sendika.Org için anlatıyor: “Gözle görülen bir kirlilik yine karşımızda duruyor. Öyle anlaşılıyor ki özelleştirmeden sonra Orhaneli Termik Santrali’nde ne desülfürizasyon tesisi ne de elektrostatik filtreler çalıştırılmıyor. Çevre Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre de 2019’un sonuna kadar bu konuda herhangi bir denetim süreci işletilmeyecek. Ama bizim yaptığımız araştırmalarda bu bölgedeki köylerde yaşayan insanların etkilendiği solunum fonksiyon testleri net olarak ortaya koymuştur. Şu anda Orhaneli Termik Santrali gördüğünüz bacadan çıkan dumanlarla bir yanıyla havayı kirletirken, öte yandan atık havuzuyla hem radyoaktif kirliliğe hem de yeraltı sularını kirletiyor. Bir an önce ‘enerji üretilecek derken’ insan sağlığını ve çevreyi tehdit eden bu oluşumların kamusal denetim sürecinden geçirilmesi; en az zararı verecek biçimde hizmet sunmaya devam etmesi sağlanmalıdır.”
Ben bu yazıyı İstanbul’da yazarken, Karaağız’a haftalardır giremeyen iş makinelerinin bir kez daha köye girmeye çalıştığı haberini aldım. Elbette yanlarında jandarma ve çevik kuvvetle… O güne dair bir videoda, jandarmaya bağıran Karaağızlı kadınlardan biri “Biz coptan da korkmuyoruz, askerden de korkmuyoruz, polisten de korkmuyoruz” diyor. Bu sözün ne kadar içten söylendiğini biliyorum. Çünkü Karaağızlıların öfkesini, azmini ve direnişi kazanacaklarına dair inançlarını gördüm.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.