Venezüella’da krizin bizi pragmatik olmaya zorladığı varsayımından hareketle sermaye ile anlaşmalar yapmaya devam ettikçe, sermayenin ortak aklı da kendisini her alanda dayatacaktır
Venezüella’da siyasi ve ekonomik kriz derinleşirken, taban örgütlenmeleri dahlinde sosyalizm için mücadele eden siyasi aktörler de mevcut. Bu aktörlerden biri olan Bolivar ve Zamora Devrimci Akımı’ndan Martha Lia Grajales, ancak halk iktidarına, komünal üretime ve toplumsal mülkiyete yapılacak vurgunun Bolivarcı sürecin sosyalizme dönük stratejik hattını sürdürmesini sağlayacağını ileri sürüyor – Sendika.Org
Sosyalizm her ne kadar bir başkanlık kararnamesiyle yaratılmayacak olsa da, Venezüella’da bizler, bahsettiğimiz halk iktidarının inşasını mümkün kılacak ve bu inşayı ısrarla isteyecek bir halk hükümetine sahip olmanın ne derece önemli olduğunun deneyimlerimizden biliyoruz. Tam da bu nedenle, halk hareketlerinde olup bitenlerden farklı olmak üzere, halk iktidarının inşasında ve sosyalizme geçişte bir müttefik olarak kabul ettiğimiz Venezüella hükümetinin en iyi durumda duruma bağlı bir senaryo dahilinde Venezüella’daki krizin etkilerini atlatmaya ya da hafifletmeye dönük br strateji olarak pragmatizme ve kapitalist ekonomi düşüncesine yönelip yönelmediği üzerinde düşünüyoruz
Venezüella’daki berbat krizin ortasında, pek çok kişi kendisine –hem hükümetteki Chavezci liderlik hem de halk hareketleri açısından– sosyalist ufkun halen daha söylemimize ve siyasal eylemimize rehberlik eden stratejik olmaya devam mı ettiği yoksa en iyi durumda duruma bağlı bir senaryo dahilinde Venezüella’daki krizin etkilerini atlatmaya ya da hafifletmeye dönük bir strateji olarak pragmatizme ve kapitalist ekonomi düşüncesine mi yöneldiğini soruyor.
Halk hareketlerinde, bu sosyalist ufuk genel olarak bu berbat krize rağmen desteklenmeye ve derinleştirilmeye devam ediyor. Birkaç tanesinden bahsedersek, El Maizal komünü ya da Pueblo a Pueblo planı gibi pek çok deneyim, aşağıdan halk iktidarının inşasının ekonomik olarak ne kadar etkili ve siyasal açıdan ne kadar güçlü olabileceğini göstermiştir. Bu inşanın kendisi, sosyalizme dönük stratejik hedef için koşulları yaratmaktadır.
El Maizal komününde, halk –özerk biçimde ve tabandan örgütlenmelerinden doğru– hem Ulusal Kurucu Meclis hem de valilikler ve belediye meclisleri gibi organlara yönelik kendi adaylarını seçtiler. Ulusal düzeyde gerçekleşenin aksine, komündeki halk katılımı oranı yükseldi ve hem nicelik hem de nitelik olarak arttı. Komünün üretici kapasitesi, kurulduğu yıl olan 2009’dan bu yana sürekli biçimde arttı. Bugün ise komünde, domuz, süt ve biber, taze soğan, salatalık, domates, kabak ve pek çok sebzenin üretilmesinin yanı sıra her yıl bin hektardan fazla alana mısır ekimi yapılıyor.
Henüz 270 örgütlü üreticisi bulunan Pueblo a Pueblo planı, geçtiğimiz üç yılda öz-yönetim biçiminde işleyerek bir tondan fazla gıda üretmeyi başardı. Plan, köylü üreticilerin ithalata dönük ihtiyaçlarını azaltan biçimde tohum üreterek yerli tohumları kurtarma çabalarını bir araya getirdi ve üretim zinciri dahilinde aracıları ortadan kaldıran bir biçimde kent ile taşra arasında yeni türden bir ilişkiye dayanan bir bölüşü sistemi tasarladı. Bu yolla 1.200’den fazla aile, piyasa fiyatlarına göre yüzde 60 daha ucuza haftalık bir rutinle yüksek kalitede gıdaya erişebiliyor.
Bolivarcı Devrim’in taban örgütlenmeleri, halk iktidarının bu krize yanıt vermek ve bu krizi aşmak ve karşılığında sosyalizmi kurmak açısından en iyi silah olduğunu defalarca ortaya koydular. Aşağıdan inşa edilen bir halk iktidarı, Hugo Chavez’in de sayısız durumda açıkça dile getirdiği üzere, sosyalizmi yaratmanın tek yoludur:
Sosyalizmin taban örgütlenmelerinden doğması gerekir, kararname çıkararak gerçekleşmez; yaratılmak durumundadır. Sosyalizm, kitlelerin, ülkenin halksal bir yaratımıdır; Mariategui’nin söylediği üzere, bir “kahramanca yaratım”dır. Sosyalizm, sadece başkanlıktan doğru gerçekleşemeyecek bir tarihsel inşadır.
Sosyalizm her ne kadar bir başkanlık kararnamesiyle yaratılmayacak olsa da, Venezüella’da bizler, bahsettiğimiz halk iktidarının inşasını mümkün kılacak ve bu inşayı ısrarla isteyecek bir halk hükümetine sahip olmanın ne derece önemli olduğunun deneyimlerimizden biliyoruz. Tam da bu nedenle, halk hareketlerinde olup bitenlerden farklı olmak üzere, halk iktidarının inşasında ve sosyalizme geçişte bir müttefik olarak kabul ettiğimiz Venezüella hükümetinin en iyi durumda duruma bağlı bir senaryo dahilinde Venezüella’daki krizin etkilerini atlatmaya ya da hafifletmeye dönük bir strateji olarak pragmatizme ve kapitalist ekonomi düşüncesine yönelip yönelmediği üzerinde düşünüyoruz.
Öte yandan, eğer sosyalist ufuk stratejik hedef olarak varlığını koruyorsa, o zaman, bu krizin ortasında halk katılımından ve öncülükten ziyade [siyasi grupları] saflarına katmaya daha fazla vurgu yapılıyor olmasını nasıl açıklayacağız? Bu durum, örneğin 2016 komünal konsey seçimlerinin askıya alınması, CLAP (Yerel Tedarik ve Üretim Komiteleri) sözcülerinin ve PSUV (Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi) liderlerinin yerel ve ulusal düzeylerde –seçilmek yerine– atamayla göreve getirilmeleri, bunların yanı sıra komünal devletin ve halk iktidarının inşasının ulusal siyasal gündemde bir kenara atılması durumlarında kendisini gösterdi.
Özyönetimin yerine neden sosyal-yardımcılığa öncelik veriliyor? CLAP kutularındaki devlet destekli gıdalar ve anavatan kartı (Carnet de la Patria) üzerinden yapılan indirimler krizin nüfusun en fazla cefa çekenleri olan en yoksul kesimler üzerindeki etkilerini azaltmak adına kesinlikle zorunlu birer adımdır. Fakat neden bu politikalar, üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyeti arttırmaya odaklanan ekonomik politikaların yanı sıra halk iktidarının, yoksul halkın öz-yönetim ve öz-hükümet üzerindeki stratejik odak noktasına yönelik ilerlemeler sağlamasına olanak tanıyan politikalar bir kenara bırakılarak hükümetin amiral gemisi niteliğindeki politikaları haline geldi?
Neden hükümetimiz toplumsal mülkiyet yerine özel sermayeyi güçlendirmeye daha fazla kendisini adıyor? 11 Haziran 2018 tarihinde Ulusal Yatırım Teşvik Konseyi yönetimiyle gerçekleştirdiği bir toplantıda Dış Ticaret Bakanı José Vielma Mora’nın yaptığı türden açıklamalar, bu söylediklerimizin keskin bir kanıtını sunuyor: “Yüksek düzeyde üretken olmak istiyoruz ve bunu özel sektör ile birlikte başaracağız… Bir kez daha söylüyorum: büyük, muhtemelen aşılamaz siyasi farklılıklarımız olabilir fakat mesele ticarete geldiğinde, bu farklı bir meseledir.”
Sosyalizme doğru geçişin sermaye ile anlaşmalar yapılmasıyla ya da barış içinde bir arada yaşanmasıyla bir ilgisi var mıdır? Ben olmadığını düşünüyorum. Krizin bizi pragmatik olmaya zorladığı varsayımından hareketle sermaye ile anlaşmalar yapmaya devam ettikçe, sermayenin ortak aklı da kendisini her alanda dayatacaktır. Miguel Mazzeo’nun sözleriyle:
Bolivarcı Devrim’in karşısındaki en büyük zorluklardan biri, içten içe (ve “yukarıdan” Chavezcilik uygulayarak) asalak sermaye birikimi biçimlerine dayanan bir yola bağlı kalınarak ve komünal sosyalizm ile hiçbir ilgisi olmayan bir modelde ısrarcı olarak sürdürülen özel/devlet kapitalizmi ile bürokratik ve şirket-temelli mantıklar arasındaki bütün bir danışıklı dövüş alanını tasfiye etmektir. Eğer bir yandan madunlar ve ezilen sınıflar sadece birer uygulayıcı rolüne hapsedilirken, sermayedarlar ya da burjuvazi rolünü üstlenmiş olan bürokrasi şirketlerin mülkiyetini, yönetimini ve faaliyet yönlerini belirleme inisiyatifini elinde tutarsa, o zaman, bu sermaye üstünlüğü kendisini kaçınılmaz biçimde siyaset alanında da ifade edecektir.
Sadece üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve komünler, komünal konseyler, kooperatifler ve diğer araçlar gibi örgütlenmeler yoluyla ve toplumsal mülkiyeti ve sosyalist bir zihniyeti üretim zincirinin her adımına –üretime, bölüşüme ve tüketime– dahil ederek yeni ve sosyalist bir ekonomik model yaratmak mümkündür.
Krizin üstesinden gelmenin merkezi stratejisi olarak halk ekonomisini benimsemenin en iyi ihtimalle safça bir düşünce olduğunu ileri sürenlere yanıtım, esas safça olanın, sermayedarların kendileri haricinde herkesi kurtarmak üzere orada olduklarına inanmaya devam etmek olduğu şeklindedir. Oxfam’ın son raporu, zenginliğin son yıllarda nasıl da artan bir biçimde belirli ellerde yoğunlaştığını açıkça gösteriyor:
Milyarderlerin sayısı, Mart 2016 ila Mart 2017 tarihleri arasında her iki günde bir bir milyarder ortaya çıkan bir biçimde beklenmedik oranda yükseldi. (Oxfam, 2018)
Dolayısıyla, –sosyalist ufku Venezüella’da yaşadığımız derin krize yanıt vermenin ve bu krizi dönüştürmenin tek yolu olarak benimseyen ve derinleştiren– Chavezci halk hareketinin karşısındaki zorlu görev, büyümek ve birikim yapmak halk iktidarını, sosyalist üretim zincirlerini güçlendirmemizi sağlayacak kolektif mücadele gündemleri inşa etmek, Bolivarcı Devrim’in stratejik yönelimi olarak sosyalizme geçişi sürdürmek adına siyasi liderlik ve diğer aktörler ile mücadele etmektir.
[Venezuelaanalysis’deki İngilizcesinden Asya Serindir tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir. İspanyolca orijinalinden İngilizceye Ricardo Vaz tarafından çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.