700. haftada yaşanan polis saldırısına ilişkin İHD İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenleyen Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’nda olmaya devam edeceklerini belirterek “Kayıplarımızı aramaktan vazgeçmeyeceğiz” dedi
700’üncü haftada yaşanan polis saldırısına ilişkin İHD İstanbul Şubesi ve Cumartesi Anneleri yaptıkları basın açıklamasında, Galatasaray Meydanı’nda olmaya devam edeceklerini belirterek “Kayıplarımızı aramaktan vazgeçmeyeceğiz” dedi. Soylu’nun açıklamalarına da yanıt verilen açıklamada “Süleyman Soylu bugün yatığı açıklamayla suç işlemiştir. Savcıları ve mahkemeleri yönlendirerek suç işlemiştir. Yalan beyanda bulunarak suç işlemiştir. Bu suçu asla ve asla cezasız kalmayacaktır” denildi
1995 yılından bugüne, 23 yıldır gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini soran, failler ve sorumluların yargılanmasını isteyen Cumartesi Anneleri’nin 25 Ağustos’taki 700’üncü hafta eylemi yasaklandı ve eyleme katılanlara polis saldırdı.
Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü hafta eyleminin yasaklanması, polis saldırısı ve gözaltılara ilişkin bugün (27 Ağustos) Cumartesi Anneleri ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada Süleyman Soylu’nun Cumartesi Anneleri’ne yönelik “Çünkü artık bu istismarın ve kandırmacanın son bulmasını istedik. Bu ikiyüzlü kandırmacanın son bulmasını istedik. Ne yapsaydık yani, anneliğin, terör örgütü tarafından istismar edilmesine, anneliğin teröre kılıf yapılmasına göz mü yumsaydık?”sözlerine de yanıt verildi. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi adına yapılan açıklamayı Gülseren Yoleri okudu.
Yoleri, polis müdahalesinin anayasal hakların gaspı olduğunu belirterek, Beyoğlu Kaymakamlığı’nın kararı ile keyfi olarak eylemin yasaklandığını söyledi. 47 kişinin gözaltına alındığını be hukuk dışı bu yasağı protesto ettiklerini belirten Yoleri, “Hükümeti bu yanlışı tekrar etmemeleri için uyarıyoruz” dedi.
Cumartesi Anneleri’nin haklı mücadelesinin bu ülkeyi yönetenler tarafından bilindiğini söyleyen Yoleri, Süleyman Soylu’nun açıklamasının, devletin suçlarını örtmeye yönelik olduğunu ve gözaltında kayıp davalarına siyasi müdahale olduğunu belirtti. Yoleri şöyle devam etti:
Buna rağmen bu gün sabah saatlerinde İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı talihsiz açıklama, gerçekleri çarpıtmak, Cumartesi Anneleri’nin meşruiyetini karalamak ve devletin suçlarını örtmek amacını gütmektedir. Aynı zamanda sürmekte olan gözaltında kayıp davalarına siyasi bir müdahaledir. Kendisine ve kamuoyuna, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 5 Şubat 2011 tarihinde Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisinde davet ettiği Cumartesi anneleri ile yaptığı görüşmeyi ve gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo anneye verdiği söz üzerine kurulan Meclis Araştırma Komisyonu raporunu hatırlatırız. Bu raporda 31 yıl boyunca Cemil Kırbayır için pencereden atladı kaçtı diyen devlet yetkililerinin yalan söylediği ve Cemil’in gözaltında iken öldürüldüğü ve kaybedildiği kabul edilmiş ve devlet 31 yıl sonra suçunu itiraf etmiştir.
Soylu’nun Hasan Ocak hakkında söyledikleri de gerçeklerin açık çarpıtılmasından ibaret olup, burada kısaca; soruşturma dosyasında mevcut adli tıp raporu, olay yeri inceleme raporu, kimlik araştırmasına ilişkin tutanaklar ile dosyadaki devlet tanığının son ifadesinde olayı hatırlamadığı yönündeki beyanını hatırlatırız.
Açıklamanın ardından kayıp yakınları söz aldı. İlk sözü 1995 yılında katledilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak aldı. Ocak Süleyman Soylu’nun bugün yaptığı açıklama ile ilgili “Süleyman Soylu bugün yatığı açıklamayla suç işlemiştir. Savcıları ve mahkemeleri yönlendirerek suç işlemiştir. Yalan beyanda bulunarak suç işlemiştir. Bu suçu asla ve asla cezasız kalmayacaktır”dedi. Ocak’ın konuşması şöyle:
Bugün Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamanın, Hasan abimde olduğu gibi pek çok davamızı etkileyecek ve bugüne kadar soruşturmayı aksatan savcıların tamamen bu dosyaları kapatmasına yönelik bir müdahale olduğunu düşünüyoruz. Tayyip Erdoğan’la yapılan görüşmede Erdoğan “Sizin sorununuz benim kabinemin sorunu cümlesini kurmuş ve Berfo anneye bir söz vermişti. Cemil Kırbayır’ın gözaltında öldürüldüğünü kabul ettiler, ancak Cemil Kırbayır’ın mezar yerinin bulunması için hala dosyaları harekete geçirmediler. Biz devlet yetkililerinden yasaların işletilmesini bizim haklarımızın verilmesi çağrısında bulunduk 699 hafta boyunca. Beklerdik ki Süleyman Soylu çıkıp “Yasaların işletilmesi için savcılarımızın göreve davet ediyoruz” demesini beklerdik. Bize paçoz diyeceğine dönüp de savcılara, yasaları işletmeyenlere siz bu insanların bu annelerin kemiklerini bulmadan gözü yaşlı gitmesine nasıl izin verdiniz demelerini beklerdik.
Süleyman Soylu bugün yatığı açıklamayla suç işlemiştir. Savcıları ve mahkemeleri yönlendirerek suç işlemiştir. Yalan beyanda bulunarak suç işlemiştir. Bu suçu asla ve asla cezasız kalmayacaktır.
Daha sonra sözü 13 Eylül 1980’de kaybedilen Cemil Kırbayır’ın kardeşi Mikail Kırbayır aldı. “Biz kayıp yakınları davacı sıfatı ile buradayız. Davalı tüzel kişiliğe sahip, mensubu bulunduğumuz devlettir, devleti yönetenlerdir” diyen Kırbayır 38 yıldan bu yana yaşam hakkı elinden alınan, yaşam hakkı elinden alındığı gibi bu ülkede bir mezar yeri de kendisine verilmeyen Cemil Kırbayır’ın peşinde olduklarını söyledi. Kırbayır şöyle devam etti:
Biz irademizi ve cesaretimizi haklılığımızdan alıyoruz. Sen kaybetmişsin. Senden davacıyım. Sen bu meydandan da bizleri götüremeyeceksiniz. Asli göreviniz bizi oradan uzaklaştırmak değil bizi dinlemektir. Lütfen gel de bizi dinle!
Söz alan kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız ise 1996’da Ankara’ya gittiğini ifade ederek, tüm yetkililerin kendisini başından savdığını belirtti. “Ben evladımı arıyorum kim bana sahip çıkarsa ben onların yanında olurum” diyen Yıldız, “Ben buraya Murat’ın annesi olarak geldim ama baktım bir sürü Murat var. Ben onların da annesiyim” dedi. Kendisinin de Dolmabahçe Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapılan görüşmede olduğunu hatırlatan Yıldız şöyle devam etti:
Erdoğan bizim üzerimizden boy gösterdi. Süleyman Soylu da boy gösterdi. Beni buraya benim yüreğim getirdi. Ben evladımı devlete götürdüm şimdi devletten alamıyorum. Biz sizden eşya istemiyoruz. Biz sizden canlarımızı istiyoruz.
Yıldız’ın ardından Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren söz aldı. 25 Ağustos’un “kara cumartesi” olarak geçtiğini belirten Eren şöyle konuştu:
Biz 699 hafta hep taleplerimizi dile getirdik. Oturmaya başladığımızdan 306’ıncı haftaya kadar bizi duyan olmamış, 306’ncı haftada bizimle tanışmak istemiş. Annelerimiz, O’nunla (Tayyip Erdoğan) tanışınca şunu söylemiş. ‘Kayıp yakınlarının acılarını dindirmek için hükümet olarak üzerine düşeni yapacaklarını’ belirtmiş. Dönemin başbakanı o zamanki. Ben de 38 yıl önce kaybedilen Hayrettin Eren’in ve bütün kayıpların kardeşi olarak buradayım. Aradan yaklaşık 10 gün geçmiş, bu defa Emine Erdoğan açıklama yapmış. Yıllardır mücadele eden annelerin başbakanın karşısına çıkmamış olduğuna şaşırdığını anlatan Emine Erdoğan keşke bu buluşma daha önce olsaydı” demiş. Sonra da devam etmiş: “Tüm cumartesi annelerinin acısını ben de paylaşıyorum. Hiçbir insanın akıbeti bu olmamalı. Devletimizin en üst kademesi sayın başbakan bu konudaki duyarlılığını ortaya koymuş ve ilgili bakanara talimat vermiştir.Bundan sonra başka Berfu Anneler olmasın. Tüm kayıp yakınlarına Allah’tan sabır diliyorum”. 306’ıncı haftamızdan sonra 394 hafta daha oturduk. Ne değişti? 306 haftada ne söylüyorsak, 394 hafta sonra da aynı şeyi söyledik. Yani Başbakan’la görüştükten sonra da aynı şeyleri söyledik. Bizim taleplerimiz değişmedi. Bizim ne topumuz ne silahımız var. Bizim sadece sözlerimiz var. Bu devletten isteklerimiz var. Ne yapmıştık biz? Ne istedik? 699 hafta sessiz çığlığımızı yükseltmeye çalıştık. 700’üncü haftadır bizi duymuyorlar, görmüyorlar. Biraz daha fazla sesimizi duyuralım dedik. Bu muydu karşılığı? Bazı şeyler vardır sizi görmezler, duymazlar. Bir foto karesi vardır sizin söylediklerinizden çok daha fazlasını anlatır. Biz hak, hukuk, adalet istedik. 38 yıl önce kaybedilen Hayrettin eren için hükümet tek bir adım atmadı. Ben 38 yıldır ailemle birlikte hak, adalet, hukuk arıyorum. Bu ülkede biz bunu bulamadık. Fakat dünya bizi duydu. Bir fotoğraf karesiyle dünya artık bizi duydu. Şu anda dünya Türkiye’deki hukuksuzluğu, adaletsizliği, Cumartesi Anneleri’ni, 82 yaşındaki Emine anneyi konuşuyor.
Bugün diyor ki (Süleyman Soylu) “Anneliği istismar etmeyin”. Kanım donuyor kanım! Annelik istismar edilmiyor tam tersi annelik hakkı aranıyor. Evlatlarını istiyor anneler. Sizin teslim aldığınız evlatlarını istiyor. İstismar bunun neresinde. Annelik istismarsa Hayrettin Eren’in beş tanığına rağmen neden dava açmadınız! Niye Cemil Kırbayır’ın gözaltında işkence gördüğünü kabul ettiniz, hangi annelik istismarından söz ediyorsunuz! Hasan Ocak’ı çukurdan çıkardı Emine Anne, hangi istismardan söz ediyorsunuz? Süleyman Soylu sen bunları bilmiyor musun? Anneleri meşrulaştırmıştı senin başındaki. Sen şimdi bizim anneliğimizi inkar ediyorsun. Bizi, sizin gazınız, topunuz, tüfeğiniz susturamaz.
Fehim Tosun’un eşi Hanım Tosun da bir tane kayıp dahi kalsa yine mücadele edeceklerini vurguladı. Tosun şöyle devam etti:
İster coplasınlar ister gözaltına alsınlar… Çünkü Galatasaray Meydanı bizim için çok meşru bir yer. Orada bizim sesimizi duydular, orada dünyanın dört bir yandan bizim sesimizi duydular… Biz Galatasaray Meydanı’ndan hiç vazgeçmeyeceğiz. Biz haklıyız. Biz kararlıyız. Biz inatçıyız. Vicdanı olan varsa bizim karşımıza çıkıp neden oturduğumuzu sorsunlar. Devlet yetkililerinde o cesaret varsa gelsinler Galatasaray Meydanı’nda hesaplaşalım.
İlgili haberler:
Sendika.Org