2015’te 6638 sayılı yasa ile “fiili OHAL” şeklinde başlayan uygulama, 21 Temmuz 2017’den itibaren “resmi OHAL” olarak sürdürüldü; eğer TBMM gündemindeki öneri yasalaşırsa, “ağırlaştırılmış ve tamamen karartılmış OHAL” devreye girecek OHAL kalktı mı? Anayasa md.120 gereği 21 Temmuz 2016’dan itibaren geçerli olan OHAL, kaldırılmadı; kalktı. OHAL aslında fiilen 4 Nisan 2015’te, 6638 sayılı iç güvenlik […]
2015’te 6638 sayılı yasa ile “fiili OHAL” şeklinde başlayan uygulama, 21 Temmuz 2017’den itibaren “resmi OHAL” olarak sürdürüldü; eğer TBMM gündemindeki öneri yasalaşırsa, “ağırlaştırılmış ve tamamen karartılmış OHAL” devreye girecek
OHAL kalktı mı? Anayasa md.120 gereği 21 Temmuz 2016’dan itibaren geçerli olan OHAL, kaldırılmadı; kalktı.
OHAL aslında fiilen 4 Nisan 2015’te, 6638 sayılı iç güvenlik yasası ile fiilen yürürlüğe konulmuştu.
TBMM gündemindeki yasa önerisi ise, OHAL’i farklı biçimde üç yıl daha geçerli kılmayı amaçlıyor. AK Parti Grup Başkanvekilleri tarafından 16 Temmuz 2018 günü TBMM Başkanlığı’na sunulan “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, bugün Adalet Komisyonu’nda, haftaya Genel Kurul’da görüşülecek.
Yasalaşması durumunda, Anayasa’nın OHAL ile ilgili madde 119 ve 15, uygulanmıyor görünse de, sadece hak ve özgürlüklere ilişkin maddeleri değil, neredeyse Anayasa’nın bütünü askıya alınmış olacak.
OHAL’in sona ermesi ile Anayasa md. 15 yeniden askıya alındığından, artık hak ve özgürlüklerin durdurulması mümkün değil, sadece sınırlama yolu açık madde 13 çerçevesinde: Anayasa’da belirtilen nedenle, yasal düzenleme ile ve Anayasa’ya saygı çerçevesinde; ama şu dört güvence eşliğinde: demokratik toplum (ve laik Cumhuriyet), ölçülülük, hakkın özü ilkelerine dokunmamak kaydı ile.
Ama teklif metni, md.13 güvenceleri üzerinde tehdit oluşturan maddelerle dolu.
Teklifi ele almadan önce, fiili OHAL ve Anayasa yoluyla yürürlüğe konulan OHAL’lere ilişkin kısa hatırlatmalar yapmak uygun düşer.
TBMM’deki yoğun tartışmalar eşliğinde kabul edilen ve 4.4.2015’te yürürlüğe giren (ve “iç güvenlik yasası” olarak bilinen) 6638 sayılı Kanun, idari makamlara verdiği geniş yetkilerle, hak ve özgürlükleri aşırı sınırlandırıcı maddeleri ve Anayasa’ya aykırı düzenlemeleri ile “fiili OHAL” olarak nitelenebilir.
Çok geniş yetkiler ile donatıldıkları halde, mülki idare amirleri ve kolluk güçleri bu yetkilerini toplu güvenliği sağlamaktan çok barışçıl nitelikteki toplantıların bastırılması amacı ile kullandı.
Hatırlanacağı üzere, tarihimizin en büyük kanlı saldırıları, 2015’te 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasında yapıldı. Ne var ki, 6638 sayılı yasa, saldırıları önlemek yerine, barışçıl toplantı ve gösterilere karşı kullanıldı.
21 Temmuz 2016’dan itibaren uygulanan OHAL ise, FETÖ terör örgütü bahanesi ile, AK Parti muhaliflerini “yok etmek” ve yürürlükteki anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla kullanıldı. Bunlarla yetinilmedi; OHAL, 24 Haziran seçimlerinde de “Cumhur İttifakı” hizmetine kondu. Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) yoluyla, insanlık tarihinin, en büyük kıyımı için hukuk araçsallaştırıldı.
Kısacası, Tanzimat-Meşrutiyet ve Cumhuriyet çizgisindeki siyasal-anayasal kazanımlar, OHAL istismar edilerek yok edildi. Şimdi ise, Anayasa’nın üstünlüğü yerine “tek kişi keyfi yönetimi”, geriye dönüşü mümkün olmayacak şekilde nasıl uygulanabilir, sorusunun yanıtı aranıyor…
İçerisine OHAL KHK hükümleri doldurulmuş olan yasa önerisi, yasa yoluyla OHAL ilanından başka bir anlama gelmez.
Anayasa md.120, 121 ve 15’in yürürlükte olduğu dönemde bile Anayasa’ya aykırı uygulamalar (onbinlerce kamu görevlisine ilişkin KHK ek listeleri), müstakbel yasal düzenleme ile haydi haydi aykırı olacak.
Öngörülen düzenleme ile, Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarını taşıyan KHK ek listeleri yerine, benzeri uygulama kurumsal ölçekte kullanılacak. Böylece, Anayasa’ya aykırı bir biçimde çıkarılmış olsa da, Resmi Gazete’de toplu olarak yayımlanmayacakları için görünür olan kitlesel kıyımlar, ilgili kurumlara bırakılacağı için, kamuoyuna doğrudan yansıyamayacak.
Gerekçe ne? Şu: “terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” kişiler kamu görevinden çıkarılır.
KHK’lerde yapılan yanlış, burada da yineleniyor:
“Şaka gibi” bu vb. düzenlemeler hukuken yorumlanabilir mi?
Kamu görevlilerine ilişkin hükümler, cumhurbaşkanının başkanı olduğu parti yanlısı olmayan bütün kamu görevlilerinin tasfiyesine kadar sürebilir.
Özetle, Anayasa’nın “kamu hizmeti görevlileri ile ilgili hükümler” askıya alınacak demektir.
Kuşkusuz, aykırılıklar bunlarla sınırlı olmayıp, kişi güvenliği ve özgürlüğü (m.19), seyahat özgürlüğü (md.23), toplanma özgürlüğü(md.36) ve adil yargılanma hakkı (md.36) başta gelmek üzere birçok Anayasa maddesine aykırı.
Daha genel olarak, md. 2 (insan haklarına saygılı demokratik hukuk devleti) ve md.11 (Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı), açıkça ihlal edilmekte. (Avrupa Sözleşmesi açısından da aykırılıklar zincirini beraberinde getiriyor).
Öte yandan; “OHAL uzatılmayacak” vaadi ile seçmenden oy istendiği halde, seçimden sonra OHAL yoluyla “yeni” kitlesel kıyımlara imza atıldı; dahası, üç yıl daha OHAL’i Anayasa dışı yolla sürdürme iradesi ortaya kondu. Bu çelişkili durum (ve sorumsuz tavır) bile tek başına, seçim sonuçlarına gölge düşürmeye yeter.
Sonuç olarak; 2015’te 6638 sayılı yasa ile “fiili OHAL” şeklinde başlayan uygulama, 21 Temmuz 2017’den itibaren “resmi OHAL” olarak sürdürüldü; eğer TBMM gündemindeki öneri yasalaşırsa, “ağırlaştırılmış ve tamamen karartılmış OHAL” devreye girecek.
İlki ile 1 Kasım 2015 seçimleri kazanıldı.
İkincisi ile, 16 Nisan 2017 Anayasa değişiklikleri yapıldı ve 24 Haziran seçimleri alındı.
Üçüncüsü ile, tek kişinin Anayasa dışı yönetimi (monokrasi) kalıcı hale getirilmek isteniyor; üstelik TBMM eliyle.
Fakat bunu başaramayacaklar; çünkü tepeden keyfilik ve baskı arttıkça, tabanda hukuk bilinci ve direnme gücü pekişecek.
Kaynak: BirGün
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.